Kıbrıs'ta 2018-2020 sürecinde tehlikeler
Kıbrıs Türk halkı 7 Ocak 2018 'de yeni bir demokrasi sınavı vermeye hazırlanmaktadır. 7 parti, 50 sandalyeli KKTC Cumhuriyet Meclisi için milletvekili erken genel seçiminde adaylarını belirlediler. Rum tarafında da 28 Ocak 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacaktır. Anketlere göre Anastasidis'in yeniden kazanması beklenmektedir. KKTC'deki seçim sonuçları oldukça hayatidir. Seçimler sonrasında Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla müzakerelerin yeniden başlanacağı dikkate alındığında kurulacak hükümetin önemi bir kat daha artmaktadır.
KKTC'ye, millî davamıza ve Türkiye'ye bağlı, emperyalizm tarafından beslenmeyen, dışardan talimatlarla yönetilmeyen, millî şuurda bir hükümetin oluşması en büyük dileğimdir. Aksi takdirde, yeniden başlayacak müzakere sürecinde, KKTC kanadında güçlü ve millî olmayan bir hükümetin kurulması halinde halimiz dumandır. Sırf anlaşma olsun diye ödün vermeye yatkın Cumhurbaşkanı Akıncı ve ekibini bugüne kadar KKTC'deki mevcut hükümet frenleyebilmiş, veya Cumhurbaşkanı Akıncı mevcut hükümete karşın yapabileceklerinin ince hesabını yaparak ona göre hareket edebilmiştir. Buna rağmen, Mont Pelerin ve Crans Montana'da verilen ödünleri Rum cebine koysaydı yanmıştık. Allah'tan Rum'un 'maksimalist' yaklaşımı büyük bir felaketi önledi.
Düşünün bir kere, 7 Ocak seçimlerinden sonra ezkaza CTP-TDP ve TKP-Yeni Güçler'den oluşacak bir hükümet Akıncı'nın önünü açacak, zaten tavize ve Rum'la her türlü iş birliğine açık bu partiler sonumuzu getirmekten çekinmeyecektir. KKTC'nin ortadan kaldırılmasını öngören Annan Planı benzeri bir planla referanduma gidilecek ve sözde demokrasi adı altında Rumlarla birleşip sonra da zaman içinde ortadan kaldırılmamız gündeme gelebilecektir. Korkum budur. Böyle bir konjonktürde Türkiye'deki hükümetin tavrı ne olur bilmem! AKP'nin 2004 yılı Annan Planı referandumundaki duruşu devam ederse yine yandığımızın günüdür. Şansımıza 2019'da Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri yapılacaktır ve AKP hükümeti böyle önemli bir konuda, Kıbrıs millî davamızda taviz vermeyi, adım atmayı göze alamaz. Ancak 2019 seçimlerinden sonra ortaya çıkacak tabloya göre Kıbrıs Türkü'nün geleceği belirginleşebilecektir. Beni biraz olsun rahatlatan 2004 dönemindeki Avrupa Birliği-AKP, ABD-AKP iş birliği! ve yakınlaşma(!) sürecinin yerini şimdilerde gerilim ve krizin almış olmasıdır. İnşallah AKP'nin çıraklık dönemindeki acemiliği(!) önümüzdeki süreçte devam etmez.
***
2004'ten günümüze özellikle bölgemizdeki gelişmeler Türk hükümetinin yeni dengeler ve açılımlar içerisine girmesine neden olmuştur. AB ve ABD'nin Kıbrıs'ta verdikleri sözleri yerine getirmemiş olmaları, hâlâ daha Kıbrıs Türkünün ambargo ve izolasyon altında dünyadan tecrit edilmesi umarım Türk hükümetinin bundan sonra atacağı adımların Kıbrıs Türkleri adına olumlu yansımasına neden olacaktır. 2004'ten günümüze Kıbrıs'ta yaşananlardan bir ders alınmamış ise, özellikle son dönemde Rum-Yunan ikilisinin uzlaşmazlığından gerekli dersler çıkarılamamışsa gaflet ve dalaletin varacağı noktayı düşünmek istemiyorum.
Doğrusunu söylemek gerekirse Türk hükümeti yetkililerinin söylemleri ile fiiliyatta yaptıkları arasında uyum ve tutarlılık yoktur ve bu da beni korkutan diğer bir unsurdur.
Rum-Yunan ikilisi tahriklerine ve kriz yaratacak eylemlerine devam etmekten çekinmemektedir. Anastasiadis'in, Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye karşı bir eksen oluşturmak hedefiyle, İsrail, Mısır, Ürdün ve Lübnan ile iş birliği parametrelerinden oluşan bir eksen üzerinde hareket ettiği gizli değildir. Bu sözde enerji ve savunma ittifakları inanın hayra alamet değildir. Rum tarafı tek yanlı bir şekilde Kıbrıs etrafındaki denizlerde petrol ve doğal gaz arama ve sondajlarına devam ederken, Kıbrıs Türkünün ve Türkiye'nin haklarına da tecavüz etmekten kaçınmamaktadır. 2018'de Türkiye'nin de kendi kıta sahanlığında ve müstakil ekonomik bölgesinde yapacağı sondajlar bölgede sıcak gelişmelere hatta çatışmalara gebedir.
***
Anastasiadis her fırsatta Türkiye'ye meydan okumaktadır. Önceki gün yaptığı bir açıklamada, hükümetinin dış siyasetinin hedefinin, AB ülkeleri, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi beş üyesi, Arap devletleri ve diğerleri de dahil olmak üzere uluslararası topluluk yaratmak ve Türkiye'ye meydan okumak olduğunu söylemekten çekinmemiştir. Anastasidis'in önümüzdeki süreçte savaş dahil her türlü deliliği yapabileceğinin bilincinde siyaset ve strateji geliştirmemiz şarttır. Cennet adanın yeniden cehenneme dönmesi inanın bu tür Rumlarca an meselesidir. Bu tehlikeyi ortaya koymamda zerre kadar abartı yoktur. Anastasiadis'in 'Makarios Sendromu'nun etkisi ile gözünün döndüğü Rum basınındaki aklı başında kalemlerce de ortaya konmakta tehlikeye dikkat çekilmektedir.