Kıbrıs sorunu niye çözülmüyor?
Mont Pelerin'de çöken "Zirve'nin" ardından yurda dönen iki lider Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasının artık mümkün olmadığı gerçeğini bir yana bırakarak "yeniden-yeni bir süreçle" soruna çözüm bulma arayışlarına devam edeceklerini açıkladılar. İnanılmaz bir diplomasi trafiği ve atağı tarafları "Yeni Sürece" hazırlamaktadır. Hayret ettim mi? Etmedim. Çünkü her iki liderin "kendi siyasi gelecekleri adına bu sürecin devam etmesi gerekmektedir". 48 yıldır süren ve sonuç alınamayan müzakerelerdeki başarısızlık Mont Pelerin'de bir kez daha tescillendi. Rum "sadece almaya" gelmiştir ve gündeminde "kesinlikle vermek" yoktur. Kuzey'deki toprakların önemli bir bölümünü alırken, 100 bin Rumu bu topraklara yerleştirirken, dönüşümlü başkanlık, Türk tarafının eşit egemenliği ve siyasi kararlarda etkin rol alması gibi konuları görüşmek istememiştir. Bu arada Yunanistan da devreye girmiş, önşart öne sürerek, 5'li konferansın toplanabilmesi için Türkiye'nin "garantörlükten vazgeçtiğini ve adadan çekilmesi istenen asker için takvim vermesini" talep etmiştir. Bu maskaralık ve saçmalık ileriki süreçlerde de devam edecektir. Rumun mentalitesi budur. Rum samimiyetsizdir ve anlaşma istememektedir.
Şartlar ortaya kondu
Geçen Perşembe KKTC Cumhuriyet Meclisi'ne çöken süreçle ilgili bilgi vermesi beklenen Cumhurbaşkanı Akıncı rahatsızlığını öne sürerek bu bilgilendirmeyi tehir etti. KKTC'yi ziyaret eden Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu ve KKTC Hükümet yetkilileri ile durum değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu değerlendirme sonucunda en elle tutulur açıklama önceki gün Ankara'da Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yapıldı. Kıbrıs konusunu da görüşen Bakanlar Kurulu adına Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türk tarafının olmazsa olmazlarını açıkladı:
Çözüm için dönüşümlü başkanlık, karar alma süreçlerine eşit ve etkin katılım, Turkiyenin etkin garantörlüğü, Türk vatandaşlarının Kıbrıs'ta serbest dolaşımı, mal ve mülklerinin korunması...
Keşke buna iki kesimlilik-iki toplumluluk ilkesini korumak için şart olan Kuzey'de Türklerin nüfus ve mülkiyette sarih çoğunluğunun korunması ilkesini ve derogasyonları ihtiva edecek anlaşmanın AB'nin birincil hukuku olması gerektiği konusu da eklenebilseydi.
Bu konularda gerçekten taviz verilmezse sorun yoktur, çünkü bütün bunlar adanın Rum-Yunan egemenliğine girmesini önleyecektir ve her halükarda bu nedenle de onlar tarafından asla kabul edilmeyecektir. Kurtulmuş'un açıklamasının Anavatan hükümetinin Türk ulusuna ve kopmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk Halkına verilmiş bir taahhüt olarak kabul edildiğini bu vesileyle not ediyoruz.
Çöken müzakerelerin ardından başta AB ve ABD yetkililerin "müzakerelerin yeniden başlaması" için gayretleri olduça ibretliktir. Emperyalist Batı, sömürgeci güçler adanın tamamının hristiyan olması hedefi için yeniden kolları sıvamıştır. Ortaya saçma sapan fikirler, "süreli garantörlük" gibi yeni icatlar çıkmıştır.
48 yıldır soruna çözüm bulamayanlar artık "sorunun çözülememesinin" nedeninin, Rum-Yunan ikilisinin adayı tamamen Yunan yapma saplantısından kaynaklandığını anlamalıdır. Adanın Yunan olamayacağı gerçeği kabül edilmeden yeni süreçlerin hiçbir faydası yoktur.
Yıllarca Rum tarafı ile müzakerelere katılmış olan rahmeti Kurucu Cumhurbaşkanımız ve ebedi liderimiz Denktaş Rum tarafının anlaşma konusundaki isteksizliğini vurgulamış ve esas niyetini ortaya koyarak uyarılarda bulunmuş ve yol göstermiştir. Rahmetli liderimiz Denktaş'ın 15 Temmuz 1999 tarihinde TBMM' de yaptığı tarihi konuşmadan bazı bölümleri siz değerli okurlarımla paylaşmak istemekteyim. Rumun neden anlaşmadığı ve anlaşmayacağını, özellikle tarih bilmeyen, okumayan, araştırmayan ancak "anlaşma da ne olursa olsun anlaşma" diye tutturanlar iyice anlamalıdır:
Denktaş'ın tespitleri
"…Bugün, Kıbrıs meselesenin süratle halledilmediğinden şikâyetçi olanlar, "Kıbrıs meselesinin halli" çok uzadı diyerek derhal halli için bize baskı yapanlar bir gerçeği gözardı etmektedirler; meseleye doğru bir teşhis koymamışlardır. Yıllardır, ben, bunu talep etmekteyim: Kıbrıs meselesine doğru teşhis koyunuz ki, yazacağınız reçetenin yararı olsun; Kıbrıs meselesine teşhis koyunuz ki, 36 yıldır bize yapılan haksızlığa son verilmiş olsun; adaletsizlik, haksızlık, kanunsuzluk, eşitsizlik üzerine, barış, uzlaşma bina edilemez diyorum.
Türk tarafı, barışa dönüş için daima esnek davranmıştır; ancak, biz, esnekliği, hiçbir zaman, eşit egemenliğimizden ve Anavatan Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarından vazgeçme olarak algılamadık. Rum-Yunan ikilisinin 36 yıldır bizden beklediği taviz ise, bunlardan vazgeçmemizi öngörmektedir. Bizim esnekliğimizi zaaf addeden Rum-Yunan ikilisi, hukuku çiğneyerek, kan akıtarak elde ettiği sahte bir unvan altında, dünyayı kandırmayı bizimle uzlaşmaya tercih etmiştir.
…Rumlar, amaçlarının Kıbrıs Türkünü ortadan kaldırmak olduğunu saklamıyorlar. Bütün bu vahşet ve şiddeti, aynı zamanda, Türkiye'yi bölgeden uzaklaştırmak için yaptıklarını ifşa ediyorlar. Bütün bunları, yabancıların dikkatine getiriyoruz; kale almıyorlar."
"Teşhis'i" doğru koyduktan sonra Kıbrıs sorunu 5 dakikada çözülebilecektir. Ne var ki yanlış zeminde çözüm arayışı içerisinde olanlar, KKTC'nin ve Kıbrıs Türkünün geleceğinden gün çalanlar,tarih önünde bu "suçun" vebalini ilelebet omuzlarında taşıyacaktır.