Kıbrıs ikinci Girit oluyor
Türkiye'yi yönetenler içeride ve dışarıdaki gelişmelerin nereye gideceğini, Türkiye'nin geleceğini nasıl etkileyeceğini, hangi sonuçları doğuracağını kavrayamıyor. Dış politikada olup bitenleri hep karşı tarafın hainliği, düşmanlığı olarak dile getirip karşıdakileri suçlayarak işin içinden sıyrılmak hedefleniyor.
Türkiye'nin çevresinde, etki ve ilgi alanında meydana gelen birçok gelişme varken sadece bir tanesi gündeme getirilip diğerleri sanki bizi bekliyormuş gibi hareket ediliyor. Halbuki diğer noktalarda atı alan Fırat'ı, Ege'yi, Doğu Akdeniz'i, Karadeniz'i geçiyor.
Biz sırasıyla Menbic, İdlib, Fırat'ın doğusu, papaz kriziyle meşgul edilirken Türkiye'nin batısından da kuşatıldığını önceki günkü yazımızda yine hatırlattık. Yunanistan'ın Girit'ten sonra Larissa, Volos ve Dedeağaç'ta da ABD'ye askeri üs önerdiğini, bunun Yunanistan'ı Ege'deki oldubittilerine son bir hamle yapmaya destek olacağını Yunanistan'ın kara sularını her an 12 mile çıkarabileceğini yazdık.
Ege'de durum böyle de Doğu Akdeniz farklı mı? Tabii ki değil. Hatta o bölgedeki kuşatma Kıbrıs'ı yutmayı da kapsayacak şekilde daha ileri safhada.
Yunan-Rum şer ikilisi bunu yaparken bir ittifaklar zinciriyle bölge ülkelerini, bölgesel ve küresel güçleri yanlarına alarak sağlam adımlarla ilerliyorlar. Yunanistan-GKRY-Lübnan, Yunanistan-GKRY-İsrail ve Yunanistan-GKRY-Mısır ittifakları bu zincirin halkaları.
10 Ekim'de Girit'te artık kurumsallaşmış hale gelen Yunanistan-GKRY-Mısır üçlü ittifakının altıncı zirvesi yapıldı. Kurumsallaşmış dedik çünkü bu üçlü ittifakın merkezi Girit'te olacak bir Daimi Koordinasyon Sekreterliği kuruluyor.
Zirve sonrasında yayımlanan ortak bildiri uzun ve kapsamlı. Hedefte Doğu Akdeniz'de kendi aralarındaki enerji iş birliği ve tabii ki Türkiye'yi işgalcilikle suçlayan, Türk askerinin Kıbrıs'ı terk etmesini isteyen ifadeler var. Çünkü hedef Türkiye'yi Kıbrıs'tan ve bölgeden tamamen dışlamak, İskenderun ve Antalya körfezlerine yani kara sularına hapsetmek, Rum/Yunan taleplerini içeren AB'nin yayımladığı deniz yetki alanları haritasını kabul ettirmek.
Ortak açıklamada öyle ifadeler var ki Türkiye tamamen yok sayılıyor. Kıbrıs çevresinde ve Doğu Akdeniz'de Münhasır Ekonomik Bölgelerin (MEB) belirlenmesini kendi aralarında ikili-üçlü mekanizmalarla halletmekten bahsediliyor. Kıbrıs sorununun BM çatısı altında ve AB müktesebatı içinde çözümlenmesinin tek yol olduğu vurgulanıyor. Yine Türkiye'nin taraf olmadığı BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin esas alınacağı söyleniyor.
Zirvede Çipras'ın şu sözleri yenilir yutulur değil: "Bu bölgedeki hidrokarbonların araştırılması ve çıkarılması Kıbrıs'ın (GKRY'yi kastediyor) egemenlik hakkıdır ve uluslararası hukuka uygundur. Üçüncü ülkelerin buna yönelik tehditlerinin karşısındayız. Kıbrıs'ta AB ve BM normlarına uygun bir çözüm istiyoruz bunun en öncelikli şartı işgal ordusunun Ada'dan ayrılması ve garantörlük sisteminin son bulmasıdır."
Ortak bildiride yer almasa da Rum basını üçlü ittifakın Fransa'nın katılımıyla dörtlü ittifaka genişlemesinde mutabık kalındığını yazıyor. Geçen aylarda basına yansıyan Fransız hava ve deniz kuvvetlerinin GKRY'deki üsleri kullanma izni verildiği haberlerine bakılırsa bu gelişmenin an meselesi olduğunu söyleyebiliriz.
Yine Rum basınında bu üçlünün "birine yapılan tehdit herkese yapılmış tehdittir" konusunda anlayış birliğine varıldığı yazılıyor. Yaz aylarında bu ülkelerin temsilcilerinin de olduğu bir konferansta Mısır büyükelçisinin "gerekirse Türkiye'ye karşı güç kullanırız" dediği hatırlanırsa Türkiye'ye karşı ittifakın ete kemiğe büründüğünü göremeyip somut karşı hamle yapmamak ihanet olur.
Yazacak daha çok şey var ama özeti şu: Kıbrıs merkezli gelişmeler Girit'in elden çıkması sürecinde yaşananlarla büyük benzerlik gösteriyor. Rum-Yunan ikilisi Girit tecrübesiyle Kıbrıs'ı yeni Girit yapıyor, Kıbrıs'ı ilhak ediyor.
Atatürk'ün Kıbrıs'a ilişkin sözlerini O'nun vasiyeti ve talimatı olarak görmeliyiz. Ata'nın vasiyetlerini ihlal, mirasına ihanet etmemek gerekir.
Papazın oldubittilerle verilmesi bir şekilde telafi edilebilir ancak Kıbrıs'ta ikinci bir Girit faciası yaşanmasının telafisi olmadığı gibi bedeli Türkiye'nin bekası olur. Kimsenin hele ki yönetenlerin ölüm uykusuna yatma hakkı yok!
Yapılması gerekenler çok. Olan bitenlerin farkına varalım. Yunanların kıta sahanlığı kavramını yok sayma tuzağına düşmeyelim. Ege'deki adalar yanlış taraftadır. Kara suyu kavramı üzerinden çizilecek MEB haritaları Ege'yi Yunan gölü yapar, Meis Adası'nı Anadolu Yarımadasının önüne koyar. Onun için Türkiye kıta sahanlığı üzerinden kendi MEB ilanını süratle yapmalı ve uygulamaya geçmelidir.