Kibir kalesinin düşüşü...

Son yazımda 1950 seçimlerindeki ortamla 7 Haziran seçimleri arasında benzerlik kurmuş ve Erdoğan’ın meydanlara inmesini bu kampanya döneminin “en ibretlik olayı” olarak nitelendirmiştim.

O yazıda da dediğim gibi Erdoğan, Cumhuriyet tarihinde bir siyasi parti için propaganda yapan ikinci Cumhurbaşkanı olarak tarihe kaydını düşürdü. Bu durumdan kendisi bir sonuç çıkartabilir mi bilmiyorum lâkin Türk Milleti bir sonuç çıkarttı ve bugünkü tabloyu önümüze koydu.

Seçim sonuçlarını yorumlayacak olursak;

Bir. Ve en önemlisi Türk Milleti devletin seçime taraf olmasına “dur” çekmiş, iradesine “müdahale” etmek isteyenlere izin vermemiştir.

İki. Millet, yolsuzluk iddialarını görmezden gelen zihniyete omuz atmıştır. Özellikle son dört yılın alamet-i farikası kupon araziler, hediye saatler, şaibeli ihaleler, havuz medyası, “sıfırlama” diyalogları idi. Bu kokuşmuşluğa hesap sorulmamasına ve üstelik savunulmasına millet fatura kesmiştir.

Üç. Millet, Kur’an ayetleri ile dalga geçenlere, dalga geçenleri kürsülerde alkışlatanlara, yolsuzluk şüphesini sorgulamaktansa bundan “ilahi” mesajlar çıkartanlara, hırsızlığa fetva çıkartanlara “dur!” çekmiştir.

Dört. Millet, “kibir şeytandandır” sözünü birilerinin önüne koymuş, kibir kalesini düşürmüştür. Kendisini siyasetin, devlet yönetiminin “allamesi” ilan edenlere, kendisini “müsebbib-ülesbab” zannedenlere “sen de bir kulsun!” demiştir.

Beş. Millet, Peygamber efendimize “kibir” atfeden, liderini Peygamberin üzerine koyacak kadar aklını yitiren, liderine “salavat” getiren “lider-perest”lere tarihi bir “ayar” çekmiştir.

Altı. Millet, acısını paylaşmaktansa kendisine tekme sallayan devletlûya “senden büyük Allah var!” demiştir.

Yedi. Millet, evladının kanı üzerinden pazarlık yürütenlere, çocuğunun katiline “devlet adamı” gibi muamele edenlere, başörtüsünü istismar edip başörtülülere sövenlere havuz medyasında köşe verenlere tarihi bir ihtar çekmiştir.

Sekiz. Millet, “devlet” kurumlarının “parti organı” haline dönüştürülmesine muhalefet şerhini koymuştur.

Dokuz. Devletin “kanunla” değil torba yasalarla, adaletin “hukukla” değil talimatla, bürokrasinin devlete değil “partiye, cemaate veya tarikata sadakat” la yönetilmesine izin vermemiştir.

On. Ve meselenin özeti, Türk milletinin elinden evladını alırsınız “vatan için” der, cebinden parasını alırsınız “devlet için” der, “yallah angaryaya” dersiniz “memleket için” der, “devlete canımız feda” der boynunu büker, gereğini yapar. Lâkin devletlû, kendine söven “müteahhide”, yetimin malına göz diken “siyasetçiye”, cenaze sahibi ile gözyaşı dökmektense tekme sallayan bürokrata sahip çıkarsa “Osmanlı tokadını” aşk eder.

Durum budur.

* * *

Bu seçimin bir diğer sonucu ise AKP oy kaybederken muhalefetin oylarını arzu edilen tarzda artıramamasıdır.

Muhalefet partileri AKP’nin hükümetten düşmesinin yarattığı “halüsinasyon” a kapılmadan sağlıklı değerlendirmelerde bulunmalıdır.

AKP hâlâ %40 bandının üzerinde seyrederken iki muhalefet partisinin toplam oyları AKP’yi kıl payı geçiyor.

CHP oylarını artıramadı, MHP ise 2011 seçimlerine göre oylarını artırmış gibi gözükse bile artış beklenen düzeyin altında kaldı.

MHP’de 2011’e göre oy artışının kaynağı, AKP’nin yukarıda zikrettiğim tavrından şikâyetçi olan sağ oylar.

HDP’ye giden oyların kaynağı ise zannedildiği gibi sadece CHP değildir, büyük oranda AKP’dir.

Bu tablonun muhalefet için en sıkıntılı yanı, muhalefetin en ufak zaafında bu tablonun AKP’yi iktidara taşıma potansiyeline sahip olmasıdır.

O yüzden MHP’nin önümüzdeki süreçte daha “agresif” ve millete yakın muhalefet yaparak canlılığını koruması gerekiyor.

Genel Başkan Bahçeli’nin Oslo’dan beri “uyumlu” bir ilişki içinde olan “çözüm” lobisi ve onun utangaç destekçisi “CHP” arasında kurulacak hükümetin daha geniş tabanlı olacağı yönündeki düşüncesine katılıyorum.

Bahçeli’nin “sol koalisyon” içerisinde yer alınmayacağı yönündeki açıklamasını, MHP’nin geleceği açısından olumlu buluyorum.

Yazarın Diğer Yazıları