Kevgire duvar!..

Roman pek sevmem; ama -istisna olarak- Yakup Kadri’nin “Yaban”ını başucumdan eksik etmem. Sürekli okuyanlar bilir, sık sık atıf da yaparım zaten. Yaban; biraz da bugünün, “bir paket bulgura mı sattın vatan”ı diye saç-baş yolduran komşularımızın hikayesidir, niteliklerini, statülerini, sınıflarını “dengimiz” saymadığımızdan yokmuş gibi davrandığımız ama varlıkları “sonucun” en güçlü belirleyicisi olan susmuş çoğunluğun hikayesidir... Yoksulluğun ruhsuzluğu nasıl beslediğinin hikayesidir... “Hain” olması gerekmez kimsenin, “iş birlikçi” olması gerekmez “ihanet”e ortak olmak için... Karnını doyurmayan toprakla/toplumla/ideolojiyle arasında bir sadakat ilişkisi geliştiremeyip hiçbir şey yapmadığından da ortak olur işlemediği suça!
Dolayısıyla;
Ülkelerin kaderinin değişebilmesi için önce bu kitlenin, “tehdit altında” olan vatana-millete “aidiyet” geliştirebilmesi gerekir. Bunun için de değişmeyen eşik, “düşman”la kendi bahçesinde yüzleşmesi, tehlikeyi kendi evinde hissetmesidir!
Suriye’den atılan kurşun Gaziantep’te evinin salonunda televizyon izleyen adamı vurdu, Reyhanlı’da bir ilçeyi yakıp yıktı, Niğde’de askerlerimizi şehit etti... İstanbul’da her gün envai çeşit asayişsizlik yaşanıyor... Hiçbiri iktidardakileri “hoplatmaya” yetmedi.
Ve fakat, önceki gün Ankara’da gösterdi yüzünü “büyük risk”. Başkentte, burunlarının dibinde, bir çocuğun “Suriye’den gelenler/kaçanlar”ca darp edildiği iddiası “iç savaş” çıkaracaktı neredeyse; büyük laflardır ama küçücük bir kıvılcıma bakar böyle “bölüp-parçalayarak-yönetmeye” yarayan kaoslar!

***

“Ankara” Neo-Osmanlı düşlerinden uyanıp, düşmanın “kapısına” dayandığını gördü mü acaba derken, MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin’den “biz gördük” der gibi bir açıklama geldi:
“Turuncu Devrimler, Arap Baharları ya da hangi isimle telaffuz edilirse edilsin farklı sınırlarda yaşanan büyük sosyal olayları tasarlayan ve tetikleyen güçler, projelerini Türkiye’nin sınırlarına kadar dayandırmıştır...”
Aynen öyle... İlk günden bu yana “Hükümet politikalarını eleştirmek için bir bahane olmak”tan çok öte anlamlar taşıyordu “Suriye”.
Erdoğan’ın “kardeşim Esad”ı “zalim, cellad” ilan ettiği ilk günden beri, konu bir “milli güvenlik” meselesiydi.
İlk günden beri “Esad’ın zulmü” bahaneydi. Kendi vatandaşının üzerine TOMA süren birinin “diktatörlüğe” savaş ilan etmesi zaten ancak mizah dergilerine kapak olabilirdi!

***

“Sünni-Şii kutuplaştırması” kullanılarak, ama aslen mezhep birliği değil stratejik ortaklıklar üzerine kurulu bir savaşı anlayamadı Türkiye, anladıysa da doğru konumlandıramadı kendisini.

***

İran, Orta Doğu’daki en güçlü kalkanı Hizbullah’ı korumak için vardı Suriye’de. Lübnan’da, İsrail sınırının sıfır noktasında 30-40 bin füzeye sahip Hizbullah giderse, İsrail -Malatya dahil- en yakın Amerikan üssünden kuş gibi avlardı İran’ı.
Rusya; Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan geçişini ABD provokasyonlarına açmamak, ayaklanmaya müsait 20 milyon Müslüman nüfusunu kontrol altında tutmak için vardı Suriye’de! Avrupa’daki enerji tekeli olmayı sürdürebilmek için.
ABD mi?
Anahtar ülkelere mahkumiyeti malum... Akdeniz’in kapısıydı Suriye; Karadeniz’e giremezken bir de Akdeniz’e uzanan enerji koridorunu kaybederse, güle güle demek zorunda kalırdı “sahipliğe”...
Bütün taraflar “varlık-yokluk” savaşındaydı; Ya Türkiye?
O niye daldı Suriye krizine? Ona ne kaldı?
Çetin, basın açıklamasından ziyade ayrıntılı bir strateji raporu yollamış. Özetleyeyim:
“Rejim karşıtı ve ABD, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO),
Irak-Suriye-Lübnan-Filistin-Ürdün-İsrail bölgesinde şeriat hükümlerine bağlı bir devlet kurmak isteyen, Türkiye’yi de hedef alan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ,
El Kaide’nin uzantısı, Niğde’de düzenlediği saldırı sonrası “Jandarmayı öldürerek sevap işledim” diyen cani gibi militanlarla dolu El-Nusra,
Başkanı Salih Müslim ile AKP’nin arasından su sızmayan PKK’nın Suriye kolu, Ermenistan ve Kuzey Irak’ın Akdeniz’e çıkışını sağlama misyonu da sahip PYD,
İçerisinde Kürt İslam Cephesi ve İslam Ordusu gibi unsurları da barındıran, yedi büyük İslami selefi grubun birleşmesiyle oluşan İslami Cephe,
Yurt dışından Suriye’ye “cihat için savaşçı” getiren İrlandalı Mehdi El Harati’nin kurduğu Liva El Umma,
Hizbullah,
İran’lı Besic,
Ee tabii bir devlet var;
Suriye istihbarat teşkilatı Muhaberat,
Paramiliter milislerden kurulu Şebiha”
Ve her biri, birbirine silah doğrultmuş, birbirinin kafasını kesen, ciğerini yiyen, kanını içen bu “insanlıktan çıkmış” yapılar arasındaki çatışmanın “sınırında” yaşamak düştü Türkiye’nin payına da!
Nasıl bir dış politik deha; ne kâr ama!
Dünyanın en sıcak kan gölüne komşuyuz; her gün tazeleniyor kan, hiç soğumuyor, kurumuyor!
150 bin Müslüman hayatını kaybetti...
Tarih tekerrür ediyor sanki; Türkmenler yine açlıktan ot otlamaya mahkum, yalın ayak sürülmüş vaziyette dağlara. Kimsenin haberi yok; kaçı sağ...
Büyük ikramiye ise “Kürtlere”!

***

Çetin’in Kuzey Suriye’deki “Barzani tipi iskan politikası”na yaptığı vurgu önemli. İskandinav ülkelerinde yaşayan Kürtler, Kuzey Suriye’den toprak alıp, buraya yerleşmeye başladılar. Neden sizce?
AKP, bir kere de muhalefetin uyarılarına kulak verip, “PKK’yı Türkiye cephesinden Suriye’ye çeken küresel aklın, Suriye ile doğrudan ilgili olan kuzey komşumuz Ukrayna’dan sonra, hangi hamleleri atacağını öngörmeye” çalışsa iyi olacak bence!
Ciddi ciddi, “uyuşturucu, insan, organ, silah, terörist trafiğini” yıllardır “kevgir” gibi olan sınıra duvar örerek önleyebileceğini düşünmüyordur herhalde...
Hayır öyleyse biri ikaz etsin;
Çoktan “yeraltına” indirmiştir “köstebek”ler tünellerini. “Kalekol” dediğin karakollarda “keklik” gibi vurdurtmuşsun Mehmetlerimizi. En iyi sen bilirsin, teröre “duvar” işler mi!

Yazarın Diğer Yazıları