Keşke konuşmasaydı....
Deniz Baykal konuştu; Acaba diyorum, konuşmasa daha mı iyi olurdu?
O konuşma ve eklemlenen tepkilerle belgelendi ki;
Biri bize yalan söylüyor!
Düzeltiyorum;
13 yıldır, bütün muhalefetini AKP’nin bize yalan söylediği, aldattığı ve kandırdığı tezi üzerine inşa eden siyasi partilerden/aktörlerden biri bize yalan söylüyor!
Bu ucuzluk, bayağılık, seviyesizlikten sonra A partisi mi, B mi; Deniz mi, Yusuf mu, Levent mi haklı/haksız kıymeti kalmadı.
İki taraf arasında cereyan eden bir görüşme, konuşma, pazarlık -her neyse- bir iletişim var. Hiçbirimiz bilmiyor olsak bile taraflardan biri biliyor “yalancı”nın kimliğini. Ve yalancı, karşısındakinin yalan söylediğini bildiğini bildiği halde, milyonların şahitliğinde, utanmadan, üzerine basa basa ve hatta zeytinyağı gibi üste çıkmaya da çalışarak “inkâr”dan “iftira”ya uzanan bir yolculuk yapabiliyor sonuçta!
Ki hangisi daha tehlikeli orası da muamma;
“Yalancı” olması mı birinin, yoksa karşısındakinin ne dediğini anlayamayacak, verdiği/vermediği mesajı algılayamayacak ve tam tersi bir aktarım yapacak kapasitede/kapasitesizlikte olması mı!
Deniz Baykal konuştu.
“Tadında bırakmak” konusunda ibret olacağına inanabilsem emsallerine iyi de, şu halde, acaba konuşmasa daha mı iyi olurdu!
Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını tayin eden tek “Anayasa”nın, tek “Kırmızı Kitap”ın, tek “Misak-ı Millî” nin, tek “Yemin”in; “ben” olduğunu böyle ayan beyan görmeseydik en azından kısa vadede tutunacak bir “ihtimal” imiz olurdu...
Şimdiyse, yarınlara sürgün ettik umudumuzu!