Keşke dememek için...
Dünkü uzun teşekkür metnini görünce “veda eder gibisiniz” diye yazmış kimi okurlar.
E size bağlı!
Biz çok severek yapıyoruz işimizi. O kadar ki; beş para etmeyen insanların her türlü küfrünü, hakaretini, hedef göstermesini, hukuk sopa olarak kullanan “egemen” lerce mütemadiyen dövülmeyi, tehdidi, baskıyı, hırpalanmayı, itibarsızlaştırmaya çalışanları; anlayacağınız her türlü maddi-manevi işkenceyi göğüslüyoruz; her gün yeniden, yeniden... Şikayet değil; gıkımız çıkmadan yine de göğüsleriz biz üstümüze üstümüze gelen adaletsiz düzeni.
Amma velakin...
Siz yarın sandığa gitmeyerek, veya o sandığın başında tutar da sadece göğüsleyerek halt edemeyeceğimiz bir bela musallat edersiniz ülkemizin başına;
Celladımıza kendi ellerinizle verirsiniz infaz ehliyetini;
O zaman gerçekten de vuslatı olmayan bir ayrılık bekliyor olabilir bizi;
“Veda”ya bile fırsat, imkan, şans bulamadan hem de.
***
Sandığa gitmemek için kendinizce bir sürü sebebiniz olabilir; en basiti beklediğiniz “beyaz atlı aday” değildir önünüze konan seçeneklerden hiçbiri.
Ne yalan söyleyeyim benim “beyaz atlı adayım” da gelmedi.
Kızgın olabilirsiniz; bu “pasif” konumdan, “noter” işlevi görmekten sıkılmış olabilirsiniz;
Ben de sıkıyorum bazen.
Kırgın olabilirsiniz;
Hangimiz değiliz ki.
Yine de ne zaman TV’yi açsanız ağzından tükürükler saça saça bağırırken, birilerini azarlarken, birilerini tehdit ederken, birilerini “millet dışı” ilan ederken gördüğünüz o bölüp-parçalama, kırıp-dökme ustasına teslim edemezsiniz geleceğimizi.
“Her seçimde aynı şeyleri yazıyorsunuz ama bir şey olmuyor, yaşayıp gidiyoruz işte” diyenler çıkıyor.
Bir şey olmuyor çünkü her şeye rağmen, kör-topal da olsa işlemeye çalışan bir “kuvvetler ayrılığı” mekanizması var bu ülkede.
10 Ağustos’ta vereceğiniz/vermeyeceğiniz oylar bir tek bunu değiştirirse; her şey domino etkisiyle değişecek zaten.
“Frensiz” bir ülke olacak artık Türkiye; artık ne zaman, nereye toslarsa...
***
Suç işliyor ve işlediği suçları suç olmaktan çıkaran kanunlar onaylatıyor emrindeki parmak indirip-kaldırmacılara; tek başına bu bile fikir vermiyor mu bu “denetimsiz gücün” neler yapabileceğine?
***
Defalarca yazdım;
“Keşke” dememek için hadi son bir kere daha yazayım:
“Dayatılana boyun eğmem” diye protesto edeceğinizi söylüyorsunuz ya sandığı; size dayatmanın daniskasını yapacak vermediğiniz oylarla kazanmaya hesapları yapan!
Ne istediğimizi gösteremeyecek olabiliriz ama ne istemediğimizi çok net olarak gösterme şansı var elimizde;
Hakaret istemiyoruz...
Irkçılık istemiyoruz...
Mezhepçilik istemiyoruz...
Hırsızlık istemiyoruz...
Hanedanlar; saltanat istemiyoruz...
Diktatörler istemiyoruz...
Karunlar istemiyoruz...
Ayakkabı kutuları istemiyoruz...
Başkanlık sistemi istemiyoruz...
Tekme-tokat istemiyoruz...
Aklı belden yukarı çıkamamış bir iktidar istemiyoruz...
En azından bunu ifade şansınız var oylarınızda;
Kanun değil hukuk devleti istiyoruz;
Üniter ve milli bir Türk devleti!
Not:
Ben bugün Ankara’dayım. Engin Alan ile birlikte saat 16.00’da Tunalı D&R’da “Hançerdeki Parmak İzleri” kitabını imzalayacağız. Ve yarın -en azından- sesimizin-sözümüzün etrafına döşenen mayınları kaldıracağına inandığım Cumhurbaşkanı’nı seçmek üzere İstanbul’a döneceğim. “Bir oydan ne olur” demeden, kilometrelerce yoldan gelip bana hesap sorma hakkı verecek olan oyumu kullanacağım.
Size de tavsiye ederim.