Keşke…
"Aldatıldık"tan sonra…
"Kandırıldık"tan sonra…
"Rabbim ve milletim affetsin"den sonra…
Nurtopu gibi bir masumiyet karinemiz daha oldu:
"Keşke…"
Bir tür etkin pişmanlık delili.
Geçmişin bütün veballerinden değil belki ama hukuki, siyasi bedellerinden yırtmak mümkün; iş ki, iktidar mensubu olsun söyleyen kişi!
*
Emsal, bizatihi adaleti tecelli ettirmekle yükümlü sistemin başında bulunan kişi.
Bütçe görüşmelerinde, bakanlığı döneminde atanan hakim ve savcıların "FETÖ''den ihraç" oranı ve kendisinin Meclis kürsüsünden yaptığı "Hocaefendi" güzellemeleri hatırlatıldığında ne dedi?
"…Biz terör örgütü vasfı ortaya çıktıktan sonra… FETÖ terör örgütüdür… Fetullah Gülen terörist başıdır… Vatanımıza, milletimize, dinimize, devletimize ihanet etmiş hainoğlu haindir… Bütün ekibiyle birlikte amerikaya uşaklık yapıyor… Biz bunu gördükten sonra tavır koymuşuz… O sözler o dönemde söylenmiş sözler. Ama keşke söylememiş olsaydık. O günün şartları içerisinde terör örgütü vasfı ortada olmadığı için söylenmiş… O dönemde terör örgütü vasfı yoktu…"
*
Bu sözlerin duyulmasından sonra, çoğu arkadaşımız, mevzunun "Bu "Terör örgütü vasfı" kriteri bir tek sizin için mi geçerli?" Boyutuna takıldı.
Ki, takılınmayacak gibi değil.
Söz konusu yapıya "Ne istedilerse veren" siyasilerle, son anda çark edip onlara yanaşan tiplerin kitlesel bir sıyırma yaşadığı, ama onlardan başka, aynı yapıyla şu veya bu şekilde ilişki kuran/kurma ihtimali bulunan asker, polis, hakim, savcı, avukat, öğretmen, çaycı, çorbacı kim varsa çatır çatır yandığı/yakıldığı bir ortamda; bu çifte standartın ortadan kaldırılması, siyaset kurumu ve iliştirilmişlerinin de, suç ve ceza temelinde "FETÖ" hükümlüleriyle eşitlenmesinin gerekliliği elbette ve mutlaka tartışılmalı.
*
Ancak, şu ayrıntıda gözden kaçmamalı/kaçırılmamalı:
"Resmi" yahut "hukuki" olarak -eyvallah- "FETÖ" diye tanımlanmıyor, bir terör örgütü olarak tanınmıyordu mevzu bahis paralel devlet yapılanması…
Motamot aktarmak gerekirse, "O dönemde terör örgütü vasfı yoktu…"
Peki nasıl bir vasfı vardı?
Daha açık sorayım:
"Milli ordu"yu hangi vasıfla dağıtmıştı mesela?
Hukuk ve medya sopası kullanılarak ve iktidara yaslanılarak girişilen o kumpaslar sırasında vasfı neydi bu yapının?
Siyasi iktidar ne sanmıştı?
Bir şey "sanması"na gerek var mıydı; zaten apaçık ortada değil miydi sahtelikler, usulsüzlükler?
*
"Terör örgütü" değildi ama;
Milli orduya kast etmişti…
İstihbarat teşkilatına kast etmişti…
Hukuk devletine kast etmişti…
Eğitim sistemine kast etmişti…
Dine kast etmişti…
Takdire, övgüye, karşılığında "Ne istedilerse vermeye" değer vasıflar mıydı bunlardan herhangi biri!
*
Hal buyken, "FETÖ''nün o dönemde terör örgütü vasfının bulunmaması" (Ki vasfı yoktu demek de doğru değil bence, hükmü yoktu demeli) siyasi iktidar açısından "hafifteci sebep" olabilir mi?
Ne oldu da, şartlar yeniden oluşturuldu
----
Tarihi bir önem atfedilen 2023 seçimlerine artık sadece aylar kalmışken, ülkenin insan yoğunluğu tartışmasız en yüksek caddesinde meydana gelen son terör saldırısından sonra kamuoyunun içine istemsizce düşen bir kurt var ve durmadan, dönemin Başbakanı, şimdi Gelecek Partisi''nin Genel Başkanı olan Ahmet Davutoğlu''nun, "1 Kasım 2015 seçimlerine giden süreçte terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan önüne çıkamaz" sözlerine işaret ediyor.
*
Davutoğlu, o sözlerle kimleri kast ettiğini de söylemişti:
Biri, "Ben şehit defnederken o delegelerden imza topluyordu" dediği, AK Parti''deki halefi…
Diğeri, koalisyon teklifine olumlu yanıt alamadığı MHP lideri.
*
O gün de aynısı savunuyordum, yine aynısını savunuyorum; MHP liderinin koalisyon için koştuğu şartlar, ilkesel olarak son derece yerinde ve "bekamız" için de elzemdi.
AK Parti, o şartlara, o gün "Evet" deseydi, bir ihtimal, şimdiki "Keşke"lerinin meşruiyeti olabilirdi. Zira, kendilerinden istenen;
- Anayasa''nın ilk dört maddesini değiştirmeyi teklif dahi etmemeleri…
- Çözüm süreci tümden tasfiye edip, müzakereyi bir daha gündeme dahi getirmemeleri…
- 17-25 Aralık''ın -ucu kime dokunursa dokunsun- üzerine gidilmesi…
Ve…
- "Anayasal yetki ve sorumluluklarını inat ve ısrarla çiğneyen, hiçbir kural tanımayan Cumhurbaşkanı''nın, görevinin gerektirdiği meşru ve hukuki zemine çekilerek, kuvvetler ayrılığı ve parlamenter demokrasinin korunması…"
*
Bugünden geriye bakınca;
2015''te parlamenter demokrasiyi korumak konusunda uzalaşamadıkları için koalisyon kuramayan iki partinin, sadece 2 yıl sonra üstelik de parlamenter demokrasiyi uygulanamaz kılan bir yönetim şekli etrafında "ittifak" etmiş olmalarının manidarlığı da konuşulmaya değer değil mi?
*
Ne oldu da o dört olmazsa olmaz; bal gibi de olabilir hale geldi?
*
15 Temmuz mu?
Büyük tehdit algısı…
Anlaşılabilir…
Di.
Gelin görün ki…
Biz sıradan fanilerin akli melekeleri yetmediğinden mi anlamakta güçlük çekiyoruz acaba;
17-25 Aralık''ın "ucu" açık kalmamış olsaydı; ahtapotun bütün kolları o gün etkisizleştirilmiş olsaydı; 15 Temmuz''u kim, hangi güçle yapacaktı?