Kendine Köşk'te iş buldu
Akşam Genel Yönetmeni Serdar Turgut, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şarap danışmanlığına talip olduğunu yazdı
Son zamanlarda moda, gazetecilerin ekonomik çıkar sağladıkları için koyu bir AKP taraftarı olmaları.
Bu arada ortada AKP’li olmayan gazete de pek kalmadı.
Tek anlaşmazlık; kimin Başbakan’dan kimin Cumhurbaşkanı’ndan yana olacağı konusunda yaşanıyor. Saflar yavaştan belirleniyor.
Geleceğimi garanti altına alayım diye modaya uyup genel sürece katılmaya karar verdim.
Malum ekmek parası; ne yapalım...
Ben dolaylı yoldan gitmek yerine safımı baştan belirleyip, tutacağım tarafla direkt olarak çalışmak istiyorum.
Öyle gazeteciyim havaları atıp yalama haberler yapmakla filan uğraşacak zamanım yok.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı Gül’den beni Çankaya’ya danışman olarak işe almasını rica ediyorum.
Hangi tarafı tutayım diye başta biraz bocaladım, Başbakan’ı mı Cumhurbaşkanı’nı mı diye kararsız kaldım ama Allah’tan bu fazla uzun sürmedi. Zira gazetelerde çıkan bir haber karar vermemi çok kolay hale getirdi. Haber Çankaya’daki şarapların durumu ile ilgiliydi. Köşk’te bulunan 5 bin şişe şaraptan 3 bini içilemez duruma gelmiş.
Halen içilebilir durumda 2 bin adet şarap bulunması beni hızla koyu bir Gül taraftarı yaptı. Seviyorum onu, ne yapayım elimde değil, Cumhurbaşkanı bana sempatik geliyor.
Cumhurbaşkanı’nın şarap danışmanı olmak istiyorum. Geriye kalan 2 bin şarabı mutlaka kurtarırım diye düşünüyorum. Kurtaramazsam da içerim, sorun kendiliğinden çözülür.
* Serdar Turgut / Akşam
*****
Basında arsız liberallik çağı
Şimdi bizzat basının önde gelen mensuplarının kişisel ihaleler kaptığı dönemdeyiz
Bu iktidar dönemine destek vererek kendine maddi kazanç elde eden medya mensuplarından birinin de Salih Memecan olduğu ortaya çıktı. Açılış Mehmet Altan’la yapılmıştı. İslamcı televizyonların bir numaralı tartışma programı konuğu Altan önce AKP’nin yayın organı star gazetesine transfer oldu, ardından da “Benimle bir şey yapmak için önce paradan bahsedin, beş bin YTL’den aşağı konuşmayın benle” diye çıkmaya başladı telefonlara. AKP iktidarı Sabah grubu üzerinden iki gazeteciyi daha ihya etti: Ergun Babahan bu hükümete oy, Abdullah Gül’e gönülden destek vererek yarıda kesilen yayın yönetmenliğine döndü, parasını arttırdı. Fehmi Koru ise gece geç yayınlanan ve şu ana kadar hiç kimsenin bahsettiğini görmediğimiz, hiç kimsenin izlemediği bir tartışma programıyla atv bütçesinden payını aldı.
Geçmişin Özal aşığı, şimdinin AKP sevdalısı Salih Memecan da tıpkı Cemil İpekçi gibi “duygusal” sebeplerden muhafazakârmış meğerse. Karikatürlerini satmış ve karşılığında büyük para almış.
Ancak bu isimlerin hiçbiri, düşüncelerini para karşılığında sattıklarını kabul etmeyecekler. Yıllardır savundukları fikirlere yakın bir hükümet olduğunu falan anlatacaklar. Oysa Osman Yağmurdereli hepsinden daha taşralı ve kültürsüz olduğu için bu adaptasyonda komik duruma düşüyor.
Devlet kurumlarıyla para ilişkisi içine giren isimlerin pozisyonu her zaman sorgulanmaya açıktır halbuki. Yıllarda siyasetçilere yakın işadamlarının haberlerini yapan bu isimler değil miydi? Özal’ın işadamlarından Demirel’in aile fotoğrafına kadar, siyasetçilere yakın olup ihale kapanları eleştirenler hep bu basından çıktı.
Ve şimdi bizzat basının önde gelen mensuplarının kişisel ihaleler kaptığı dönemdeyiz. Peki inandırıcılıkları ne olacak?
Onlar için bir önemi yok belki, kazandıkları tatlı paraya bakıyorlar büyük ihtimalle ama sayelerinde İkinci Cumhuriyetçi olmak epey demode. İkinci Cumhuriyetçilik bugünün Türkiye’sinde yıpranmışlık, çürümüşlükle eş değer; bir de tabii bu para ilişkilerinden dolayı İkinci Cumhuriyetçilik ahlakı sorgulamalı bir kavrama dönüştü.
* Oray Eğin / Akşam
*****
Berkan’ın tetikçisi
Doğan Grubunda Hürriyet ile Radikal arasındaki kapışma yeni bir boyut kazandı. Ertuğrul Özkök’ün eleştirilerine doğrudan cevap veremeyen Radikal Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, yazarı Perihan Mağden’i tetikçi tuttu. Mağden, “Şövalye!” başlıklı yazısıyla Ertuğrul Özkök’e taaruz başlattı. İşte Mağden’den çıkan “cevher” lerden bazıları:
Okurlarım bilir: Özellikle, geçen Şubat’ta Radikal’e döndüğümden beri, sürüyle ’hakaret yazısı’ (öyle algılamak istiyorsa, serbesttir) kaleme aldım Ertuğrul Özkök’e dair.
’Gıkı’ çıkmadı. Zira: “Onlar küfür edecek, hakaret edecek aşağılayacak. Bizler katlanacağız. Madem bu PESPAYE işbölümünün küfürbazlar tarafında yer alamıyoruz. Katlananlar tarafında duracağız. Bizim DURUŞUMUZ da bu...” (16 Ocak-Hürriyet)
Evet! Kompozisyoncu, böyle döktürmüş, çarşamba günkü StatükoyuYağlarım Ağbim Köşesi’nde.
Dayılanmalarından, ihbarcılığından içilmiyor.
Kendisi hem şövalyelerin şövalyesidir (rüyalarında), hem de (Abdullah Gül’e köşesinden mektuplanmalarını hatırlayın) memleketin şövalyelik distribütörüdür.
Tribünleri Ayağa Kaldırmaz mıyım Amigosu (esasında) çileden çıkıveriyor! Kutsal Dulumuz’a dil uzatan Küfürbaz’a karşı; ve artık kendini 600 bin satan gastesinde tutamıyor. Bu da tuhaf; zira Radikal okurlarının Özkök’le ilgili kanaatleri, muhtemel alerjileri malum! Türkiye’nin En Satanı’ndan kendi okurlarına WHAT FAYDA bu yazı şimdi?
Kraldan çok kralcı, Askeriye’den daha Askeriyecisin. Türkiye’de yanlış giden bir sürü şey, ayağımıza/ruhumuza dolanan bir sürü algı bozukluğu, bizzat senin
eserin.
Seninle: Özkök, ilgili kanaatlerim, okuduğundan da feci!
* Perihan Mağden / Radikal
*****
Merkez Ankara’dır
Başbakan Erdoğan, Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınacağı haberini demokrasi anlayışına uygun üslupta verdi:
- Bunu kimseye danışacak değiliz. Gerekirse kanun çıkarırız... O danışmadı, ama herkes kendisine danışılmış gibi fikrini söyledi... Karar ekonomi ve siyaset çevrelerinde beklenmedik yoğunlukta tepkiye neden oldu. Gazeteler sayfa sayfa Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasının neden yanlış olduğunu anlatıyor. Biz olacağı söyleyelim. Başbakan, Merkez Bankası’nı İstanbul’a taşıyamayacaktır... Çünkü, nitelikli azınlık karara başkaldırmıştır. Başbakan’ın yanlışta ısrarı elbet giderek kendi Meclis grubu ve tabanında da yankı bulacaktır. Bu arada, kendisi de Merkez Bankası’nın neden taşınmaması gerektiğini okuyup öğrenmiş olmalıdır.
Yeri gelmişken kaydedelim... Eğer Türkiye’de çağdaş demokrat kesimler, Merkez Bankası konusunda başkaldırdığı gibi Cumhuriyet’e yönelik saldırılarda da tavır alsaydı...
Dinci siyaseti demokrasi diye yutmuş görünmeseydi...
AKP ve liderini tarafsız bir gözle sorgulasaydı... Türkiye bugünkü dönüşü zor yola girmezdi.
Ne yazık ki bu ülkenin aydınlık kesimi özellikle 12 Eylül’den sonra toplumsal sorumluluğunu, birbirine güvenini, geleceğe umudunu büyük ölçüde yitirdi. Üç maymunu oynamak, iktidara yamanıp rahat etmek, en azından susup oturmak pek çok kişinin hayat biçimi oldu.
O susanlar umarız idare-i maslahatçılığın mutluluk getirmeyeceğini biraz olsun anlamışlardır.
* Melih Aşık / Milliyet
*****
Günün SORUSU
Eşdinsel!
“Dinler arası diyalog” diye tutturanlar, sizi nasıl tanımlayalım? Size eşdinsel mi demeliyiz?
* Zeki Ceyhan / Milli Gazete