Kemâlâtı kem alâtât eylemek
Siyaset rüzgârına kapılmanın kimi kalemleri mihenkten ne kadar uzağa savurduğunu, “Üç Noktanın Söylediği” ve “Altıncı Şehir” gibi şaheserlere imza atmış Sayın Ahmet Turan Alkan’ın “Kem âlât ile kemâlât olmaz” başlıklı yazısını okuyunca(Zaman, 21.5.2011) bir kez daha gördüm, üzüldüm. Bahsi geçen yazıda Ahmet Turan Alkan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’lilere tam da bizim “yandaş” dediğimiz gazetecilerin üslubu ile yaklaşıyordu. Yazdıklarında haklı taraflar yok muydu? Elbette vardı ama üslup “Üç Noktanın Söylediği” yahut “Altıncı Şehir” üslubundan o kadar uzaktı ki..
Elbette gazete üslubu akademi üslubu olmaz, olmamalı. Ama bâzı isimler markalaşır ve o marka isimler adaletli olmak ve hangi üslupla yazarlarsa yazsınlar kelimeleri hassas bir terazide tartmak durumundadırlar. “Kem âlâttan kemâlât olmaz”; bu boşuna bir hevestir, doğru. Ama kemâlâtı kem âlâtlaştırmak daha vahim değil midir?
Evet, Kılıçdaroğlu eline tutuşturulanı “mutlak doğru” imiş gibi toplumla paylaşıyor ve bunların bir kısmı daha sonra doğru çıkmayabiliyor. Yahut doğruluğu şimdilik ispatlanamayabiliyor. Rakibi Erdoğan Kılıçdaroğlu’nun bu halini önce “yürüyen yalan” olarak sıfatlandırmıştı, hızını alamadı, “koşan yalan” a terfi ettirdi. Bu haliyle bile Kılıçdaroğlu’na hüsnü zanda bulunmak mümkün değil mi? O, kendisine bilgi verene güveniyor, bunu iyi niyetle yapıyor. Çünkü kısa bir süre sonra yalanlanacağını bildiği bir bilgiyi yazılı ve görüntülü medyanın yüzde 70’ini etkisi altına almış bir Başbakana karşı kullanmak akıl kârı değildir öyle değil mi? Hadi suizanda bulunalım, kötü niyetle yapıyor diyelim. Bunun zararı topluma değil kendisi ve partisinedir.
İyi de üç günlük Genel Başkan Kılıçdaroğlu için bu tür yazılar yazanlar Füze Kalkanı için önce “düğme bizde” deyip ABD sıkıştırınca “Düğme NATO’da” teslimiyeti gösteren ve Sami Ofer’le sabah görüşmediğini söyleyip, akşam görüştük diyen Erdoğan için iki kelime ettiler mi? O Ofer ki Tüpraş’ın yüzde 14.76 hissesini 446 milyon dolara alıp Tüpraş’ı Koç alınca 1 milyar 200 milyon doları cebe indirmedi mi? Erdoğan Ofer’le Bilkent Otel’de görüştüğünü önce niye inkâr etti? Bu tür olaylar o kadar çok ki! Gözlerimizle gördük, kulaklarımızla duyduk. Parti grubunda “Ben Ergenekon’un savcısıyım” diyen Erdoğan tuttu bu sefer de, “Ben böyle bir şey demedim, Kılıçdaroğlu yalan söylüyor” diyebildi. İşin tuhafı AKP’liler her iki Erdoğan’ı da alkışladılar. Kılıçdaroğlu doğru söylemiyorsa bu bir “muhalefet partisi” yalanıdır. Erdoğan doğru söylemiyorsa bu hem hükümetin, hem Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının yalanıdır, yani o yalan bir anda uluslararası bir boyut kazanıverir. Demem şu ki, muhalefetin yalanı üzerine titizlenmek güzeldir, doğrudur. Lâkin asıl titizlenilmesi gereken yalan iktidarın söylediği yalandır, çünkü faturası çok ağır olur, oluyor.
Meselâ bu tür bir yalan Bush’un ricası ile Cargil’de Türk insanının sağlığına darbe vurmuştur. Hukuka darbe vurmuştur. Türk tarımına darbe vurmuştur. Vurmuştur amma bir kesim tarafından görmezlikten, duymazlıktan gelinerek âdeta ödüllendirilmiştir. Mehmetçiğin başına çuval geçirildiğinde, “Büyük devletler özür dilemez” demesinin de üstü örtülmüştür, şehide “kelle” demesinin de. Evladı PKK tarafından katledilen anneye, “Ayılıp bayılmayın” demesi de o kesim tarafından mesele edilmemiş Türk çiftçisine “Ananı da al git” demesi de.
İşte böyle bir çifte standart hallerindeyiz ve bu hiç de hayra alâmet değil... Ve şu günler adaletin kılıcı kadar kalemin adaletine de muhtaç olduğumuz günlerdir. Hiç olmazsa “Üç Noktanın Söylediği” ve “Altıncı Şehir”in kalemi bu akıntıya kapılmasaydı diyorum.