Kelp Tahir
Gazeteciler üzerinde hükümetin faşist baskısı olmadığı dönemlerde “yandaş ya da yalaka” tiplere “taklacı” derdik. Anadolu’nun çok sevilen güvercinlerinden olan taklacıların türlerini sıraladığımızda alınganlık gösterenler olur, isimlerinden başka bir icraatı olmayan meslek kuruluşlarına şikâyet edilirdik. Sonuçta güvercin, üstelik beyazları barışın sembolüdür.
Eleştiri sınırlarını aşarak gazeteciye bugüne kadar kimse “tasmalı”ya da “köpek” demedi. Diyemezdi... Yıllar önce Nazlı Ilıcak Tercüman’da “Ivan Pavlov’un köpekleri” diye yazınca kıyamet kopmuş, şartlı refleksten bahsetmek isteyen Ilıcak yüzünden Tercüman çalışanları olarak aylarca maaş alamamıştık. Nazlı Ilıcak yargılandı, cezalandırıldı. O eleştiri yazısında kastettiği milletvekillerinin sırasında bile oturdu.
Şu günlerde ekranlarda “demokrasi dersi” vermeye kalkışan Nazlı Ilıcak’tan “tasmalı” benzetmesine dair ses çıkmıyor. Demek ki “İleri Demokrasi” lerde “tasma” madalya gibi övünç kaynağı. Baksanıza ’Amiral Gemisi’nin eski kaptanı “Evet, ben bir köpeğim...” diyor. “Ertuğrul Özkök’tür ne yapsa yeridir” diyenler olacak. Lakin köpekliği kabul etmeyenlerin sayıları da hiç fena değil. Umur Talu, “Ayıp değildir... Felakettir...” tepkisini sergilerken, köpek dostu Bekir Coşkun bombayı patlattı. “Kıyamam köpeğe... Asil hayvandır... Merttir köpek; kuyruk salladığında samimidir, ısırmaz... İçinden ısırmak geldiğinde asla kuyruk sallamaz... İki yüzlü değildir” diye yazarken “medyadaki tasmalılara”da ders vermiş. Tasma takmayı kabul etmediği için mesleğinin zirvesindeyken işinden kovulan Can Dündar’ı tebrik ediyorum. “Biz dün askerce tasmalananlardan değildik, bugün de Başbakanın tasmaladıklarından olmayacağız. Ak tasmalı gazetecilerkadar dışarıdan yularlı politikacılara, hocalara, paşalara da karşı duracağız. Başbakanın sadakat ayinlerinde alkışlandıkça coşan egosuna alkış tutmayacağız” sözleri ile Milliyet’ten kovulmayı göze aldı Dündar.
Tasmayı kabul etmeyerek eleştiri yazan Yeni Şafak’tan Ali Akel de işten atılmış. Akel’i hiç tanımam. Ama bu duruşu ile tarihe geçecek. “Ak tasmalı gazeteciler”in belki de yüzünü kızartacak. Lakin “Yetenek Sizsiniz” yarışması devam ediyor. Birbirinden sevimli köpeklerin inanılmaz sevimli marifetleri insanlarımızı televizyon başına çekiyor. İki ayak üstünde yürüyenler, çemberden atlayıp müzik ile dans edenlerine kadar yetenekli köpekleri alkışlıyoruz.
Kimileri ne kadar yetenekli köpek olduğunu kanıtlamak için kılıktan kılığa giredursun “Köpekleşmenin Tarihi”ni yazan ardından da “Amerikan Köpekleri”ni kitaplaştıran Nihat Genç’i saygı ile selamlayalım. Bu “tasmalı” tartışması daha çok su kaldırır. Köpek denilince aklıma ünlü hiciv ustası Nefi gelir. Hikâye malum. Dilerseniz o ünlü deyişleri hatırlayalım.
“Tahir efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca KELPTAHİRDİR”.
Kem sözün sahibine ait olduğu dönem “İleri Demokrasi”ye terfi edince sona erdi. Nefi çenesini tutamayan hiciv ustası... Nitekim yazdıklarından dolayı kellesi uçurulmuş. Öyle bir usta ki idam fermanı tebliğ edilene kadar hicivden vazgeçmemiş. Rivayete göre Nefi’ye idam fermanını getiren zindan başı zenciymiş. Nefi’ye fermanını okutmuş, başında Azrail gibi dikilen zindan başına dönen Nefi, fermandaki mürekkep damlalarını göstererek, “Mübarek teriniz fermana damlamış” diyerek son dakika golünü de atmış.
Osmanlı Padişahlarının birkaç kez affettiği Nefi’yi yine bir padişah öldürtmüş. Bu dönemde bırakınız sivri dilliliği işini namusu ile yapan gazeteci, yazar, öğretim görevlisi, asker bırakınız affa uğramayı sorgusuz sualsiz içeri tıkılıyor. Maazallah idam cezası yürürlükten kalkmasa mezbahaya dönecekti memleket.
Tahir’in temiz anlamına geldiğine, Maliki mezhebine göre köpeğe dokunmanın abdesti bozmayacağına dair uzun açıklamalar yapmaktansa Nefi’yi özlem ile hatırlayalım.
Gündüz elimizde fener ile Nefi’yi arayalım.