Kelle avcıları iş başında

RTÜK, Ahmet Türk’e yumruklu saldırının görüntülerini yayınlayan Star Haber’e 250 bin TL ceza
kesti. RTÜK’ün Doğan Grubu’na verdiği mesaj açık: ‘Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil’den kurtul!’
Hıncal Abi’nin geçtiğimiz günlerde ortaya attığı ve benim de itiraz ettiğim bir tezi çürütecek bir gelişme yaşandı. Önce bir hatırlatma.
Hıncal Uluç, geçenlerde çok haksız bir şekilde Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil ikilisinin hazırladığı Star Haber’e vurdu. Eleştirisinin temeli hiç sağlam değildi: ’Magazine düştüğü’ için izlemiyormuş Star Haber’i...
Bakın geçen hafta bu tezi çürütecek ne yaşandı. Samsun’da Ahmet Türk’e yumruk atan kişi 7 bin TL’ye mahkum oldu. Bu görüntüleri yayınlayan Star Haber’e ise RTÜK tam 250 bin TL ceza kesti! Her şeyden önce Ahmet Türk’e atılan yumruğun görüntülerini Star Haber’in yayınlamasından daha doğal bir şey olamaz.
Ancak bu cezanın anlamı şu: RTÜK tam da ’haber’ yaptığı için Star’ı cezalandırıyor. Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil, son yıllarda çizgilerinden ödün vermeden öyle güç kazandılar ki birileri de bu durumdan rahatsız olmaya başladı.
Star Haber, taviz vermeden istikrarlı bir şekilde AKP’ye muhalefet yapıyor. Medyanın ele geçirildiği bir dönemde adeta bir ’ada’ burası. Muhalif çizgisinin karşılığını da alıyor; en çok izlenen haber bülteni.
Bu etki yüzünden de Star Haber sürekli yandaş medyanın hedefinde. Bazı tetikçiler sistematik bir şekilde Yılmaz Özdil’e saldırıyor. Uğur Dündar ise hakkında yapılan yalan haberlerle yıpratılmaya çalışılıyor.
Neredeyse Star Haber ortadan kaldırılana kadar saldırmak için emir almış durumda... Pes etmiyor, düzenli olarak saldırıyor...
Söyle bakalım Hıncal Abi... Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil magazinci olduğu için mi bu şebekenin hedefindeler? Magazine düştükleri için mi tetikçiler onları hedef alıyor. Kendimizi kandırmayalım.
RTÜK’ün Doğan Grubu’na vermek istediği mesaj açık: ’Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil’den kurtul!’Nasıl ki Ertuğrul Özkök artık Hürriyet’i yönetmiyor, nasıl ki Ruhat Mengi artık ekranda değil, yine bir ayar çekilmesi ve Doğan Grubu’nun yeniden tasarım çabalarının sürdürülmesi isteniyor.
Yapılmak istenen bu kadar net: ’Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil’i at yoksa daha çok 250 bin TL’lık ceza yersin.’ Yayın çizgisinden dolayı vergi cezaları kesilerek yok edilmeye çalışılan bir gruba şimdi de yepyeni bir baskı uygulanıyor.
Peki Hıncal Abi bunun böyle olduğunu, bu cezaların ne anlama geldiğini bilmez mi? Elbette bilir... Ama neden yazmaz... Neden bir de ’magazinci’ diye küçültmeye çalışır, başkalarının önüne malzeme verir; işte onu bazen anlamıyorum.
* Oray Eğin / Akşam

+++++

Başbakan’ın sinirleri iyice gerilmiş
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bu ülkede terör bizim iktidardan çekilmemizle bitiyorsa, biz çekiliriz” sözleri, iktidar gücünü elinde tutan bir kişinin en son söylemesi gereken bir sözdür. Çünkü bu sözün fikri temelinde terörün bitmeyeceğine olan bir inanç yatıyor. “Biz iktidardan çekilsek bile bitmez” demenin dolambaçlı bir ifadesi bu sadece.
Siyaset, sorunları çözmek için yapılır. Siyasi partiler bunun için iktidara talip olurlar ve iktidara geldiklerinde de bu sorunları çözmesini talep etmek vatandaşların hakkıdır.
İktidar gücünü elinde bulunduranların “sorun çözülmez” anlayışını bilinçaltlarında muhafaza ediyor olmaları, bir demokraside cezasız kalmaz.
Halk sorunu çözemeyeni seçimlerde gönderir, sorunu çözebileceğini düşündüğünü iktidara getirir.
Onun için Başbakan’ın “biz çekiliriz” sözü de yersiz bir söz, bunun kararı halk verir zaten.
Her şey Başbakan’ın artık sinirlerini kontrol edemez hale geldiğini gösteriyor.
“CHP, MHP, BDP, bir kısım medya, YARSAV, terör örgütü bir araya toplanmış” sözleri bunun açık bir göstergesi.
Azıcık izan sahibi birisinin söylemeye çekineceği bir sözü miting alanlarında kolayca söyleyebiliyor.
Demokratik bir oylama yapılacak. Bir torbaya doldurulmuş, birbiriyle ilgisiz birçok konuda halka bir tek soru sorulup, bir tek cevap alınacak olması, bunun demokrasiye uygunluğunu tartışmalı hale getiriyor ama sonuçta gidip oylarımızı vereceğiz ve bir sonuç çıkacak.
Böyle bir oylamada değişik siyasi görüşlerdeki kişilerin benzer oy kullanma davranışı göstermelerinde şaşılacak bir durum yok. Temel bir demokratik hakkı kullanmak, neden terör örgütü ile işbirliği içinde olmak olarak nitelensin?
Sadece bu bile Başbakan’ın demokrasiden ne anladığını ortaya koyuyor: Onun gibi düşünmüyorsanız bu ülkede yeriniz yok!
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

+++++

Devlet eliyle sansürün ibret vesikasıdır
Ahmet Türk’e yapılan yumruklu saldırıyı ’çok yayınladı’diye RTÜK 500 bin lira ceza verdi Star Haber’e. Kim var Star Haber’in başında? Uğur Dündar... Doğru, Dündar sunuyor haberleri. Ama asıl beyni Star Haber’in Yılmaz Özdil. 500 bin TL cezayı kim ödeyecek peki? Star TV... Peki mesele Ahmet Türk’e yapılan saldırının Star Haber’de kaç kez yayınlandığı mıdır? Tabii ki hayır. Bakın bakalım RTÜK’ün o toplantısına. Diğer haber bültenlerinin 4 günde o saldırı görüntülerini kaç kez yayınladığı var mı? Mesela haber kanalları NTV, CNN Türk kaç kez yayınlamış acaba saldırının olduğu gün içinde o görüntüleri? Niye o zaman onlara ceza yok? Çünkü o haber merkezinin başında Yılmaz Özdil yok. Devlet eliyle sansürün ibret vesikasıdır RTÜK kararı. Yazılarıyla muhalefet eden bir yazara başka taraftan vurmaktır aslında yapılan. ’Sen Hürriyet’te bana geçirirsen, ben sana Star’da böyle geçiririm’dir bu işin Türkçesi. Ve ne yazık ki diğer köşe yazarları dahil, günlerdir bu duruma tepki gösteren bir tek televizyon habercisi çıkmamıştır ortaya.
Nihat Sırdar / Akşam

+++++

Müstakil tapu istedi!
Gördünüzmü, duyup işittiniz mi; ’açılımın yönetimi’Tayyip Erdoğan’ın, Bülent Arınç’ın, Beşir Atalay’ın inisiyatifinden çıktı. Abdullah Öcalan’ın, Murat Karayılan’ın, Osman Baydemir’in yönetimine geçti.
Tayyip Erdoğan biliyordu.
Açıklayamıyordu.
Bülent Arınç haberliydi.
Beşir Atalay farkındaydı.
Olgunlaşmasına çalışılıyordu.
Halkın öfkesinden (Türk realitesinden) korktukları için ’açılım paketinin içindekini gizliyor’analar ağlamısn diye vakit kazanarak yedire yedire, sindire sindire, pişire pişire zaman içinde kabul ettirmeyi planlıyorlardı.

* * *

Türk realitesini uyutuyorlardı.
Realite ayıktı.
Açılımcılar planlarında sıkıştılar.
İnisiyatifi Öcalan’a kaptırdılar.
Önceki gün; Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Dersim İsyanı’nın önderi Seyit Rıza’nın heykelinin açılışında ’İnisiyatifi ele aldıklarını’ ilan eden açıklamasını yaptı ve açılımın içindekini: bayrak ve özerklik istiyoruz
diye ilan etti.
Özerk Kürdistan olacak!
İki bayraklı olacağız!
Sarı-kırmızı-yeşil Kürdistan bayrağı özerk Kürdistan’da, Ay Yıldızlı Türk Bayrağı da Doğu ve Güneydoğu Anadolu dışında kalan demokratik Türkiye’de dalgalanacak.
Anladınız değil mi?
Baydemir açıkça söylüyor:
Güneydoğu ve Doğu Anadolu biz Kürtlerin olacak.
Geri kalan da hem Kürtlerin hem Türklerin ortak malı sayılacak.

* * *

İşte saklanan buydu!
Açılım dedikleri buydu!
Osman Baydemir açılımın içinde var olan ve Tayyip Erdoğan’ın da Beşir Atalay’ın da Abdullah Gül ile Bülent Arınç’ın da başından beri (Habur’a seyyar mahkeme götürüldüğü günden beri) bildiği haritayı açıklamış oldu.
Güneydoğu ve Doğu Kürt’ün.
Buraya müstakil tapu isteriz.
Kalanı da hem sizin hem bizim.
Buraya da müşterek tapu isteriz.
Alparslan’ın, Diyojen’in ordusunu yendiği yaklaşık 1000 yıldan beri gelen haritayı değiştirmeyi teklif ediyor. Türkiye Yugoslavya olsun istiyorlar.
* Necati Doğru / Sözcü

+++++

Söyleyene de bakacağız
12 Eylül yaklaştıkça, heyecan da artıyor. Referandumda ’evet’ mi çıkacak, yoksa ’hayır’mı? Tabii ki herkes kendi istediği ’renge’ oy verecek... Ama ben ’yandaş aydınlara’ kızıyorum. Hele onların içinde ’eski sözüm ona sol aydınlar’ yok mu? Hani ’bu anayasa değişikliği yetersiz ama yine de güzel şeyler var’ diye işe başlayan; aydınlar. Hani söylediklerine kimsenin inanmadığını görünce de, ’ne yapalım ilk kez darbe anayasası değiştiriliyor’ diyen aydınlar. Hani bunu uydurup ileride çocuklarının, eski arkadaşlarının yüzüne bakabileceklerini zanneden aydınlar. Allah’tan onların bu dönüşlerinin nedeni sadece ’duygusal’!
* Süheyl Batum / Cumhuriyet

+++++

‘Açılım pazarlığı’nın sonuna gelindi!
BDP’nin ’açılıma’ gelininceye kadar “Kürt sorunu, demokratik hakların verilmesi, eşitlik” gibi söylemlerin arkasına sığındığı, ama aslında “Türkiye’nin özerk bölgelere bölünmesini (aslında bunu bile Güneydoğu’da bağımsız Kürdistan kurulması için) istediği, bunun yanında PKK’ya ve tabii ki Öcalan’a af, siyaset yapma hakkı, Anayasa’daki ’vatanın, milletin bölünmez bütünlüğü, vatandaş tanımı’ gibi değiştirilemez maddeler içindeki tanımların değişmesi” gibi bir dizi talebi olduğu açıkça ortadaydı. Bu istekler önce DTP, sonra BDP’liler tarafından defalarca, Öcalan’ın yol haritaları ile anlatıldı. ’Özerk bölge’ diye tarif ettikleri yapıda “kendi eğitim ve sağlık sistemi, kendi meclisi hatta kendi güvenlik güçlerinin olacağı” söylendi. Ama aylarca TV’lerden, gazetelerden “Terör mücadele ile bitmez, pazarlıkla biter” telkinlerinin arkasından hükümetin yine tüm muhalefet partilerini, sivil toplum kuruluşlarını, üniversiteleri, deneyimli dış politika uzmanlarını dışlayarak, tek başına ve “güzel şeyler olacak” diye giriştiği açılım sürecinde bunlar sanki hiç söylenmemiş, hiç bilinmiyormuş gibi davranıldı.
* Ruhat Mengi / Vatan

+++++

Her şey aşama aşama...
Oturmuş konuşuyoruz: “Bu iş nereye gidecek, ya da gidiyor?” Görünen ufuk parlak değil... Sorun nasıl çözümlenecek? Neler planlanmaktadır? Tabii hepsi “demokratik hak ve özgürlükler” kılıfıyla, desteğiyle... Önce dil... Kürtçe, Türkçenin yanında eğitim dili olmalıdır. Olsun, amaç bu sorunu çözmek değil mi? Kürtçe, Türkçenin yanında eğitim dili olunca, mahkemelerde de Kürtçe konuşulmalı. Buna itiraz eder misiniz? Ne münasebet, maksat çözüm değil mi? Kürtçe dili eğitim dili kabul edildikten sonra, bu ülkenin Türk ve Kürt halkından oluştuğunu kaydetmek gerekmez mi? Elbette gerekir, maksat çözüm oldukça... Türklerin bir halk deyimi vardır: “Terazi var, tartı var Her bir işin vakti var.” Sırada, Türkiye’nin fiili ikili yapısının Anayasa değişikliğiyle tescili var.
O da, o kadar zor değil! Tayyip Erdoğan iki şiir okur, iki damla gözyaşı, olur biter. Sırada yerel yönetimler reformu bekliyor. Bu ne demek? “Federe devlete geçiştir!” demek... Ve sıra geldi bombamıza... Hadi bakalım televizyonlar sıra sizde, başlayın “az sonra”lara... “Bağımsız Kürdistan kuruldu!” “Hadi canım sende!” diye bağıracağınızı düşünüyoruz: “Devlet nerede?” diye. Onu da Reha Muhtar’a sorun, çocukcağız yıllardır bağırdı durdu: “Devlet nerede?” diye, belki bu defa duyan olur.
* Hasan Pulur / Milliyet

+++++

MİNİ YORUM
Noktalı virgül
“Nokta” demişti Genelkurmay Başkanı gazetecilere. İnsan “nokta” lanmasını istemiyor değil. Ama “bir dönem” noktalanırken, yeni ve başka olan bir dönemin de kapısını aralıyor yine! Sanki ne komutanların “yakalandığı” orduevi önlerinde, ne YAŞ’ta, ne Silivri’de, ne Hasdal’da nokta yok, noktalar tükendi. Virgül bile konamaz belki artık “darbeler” in arasına. Daha etkili bir yazım virajında, virgülden daha ayrıştırıcı, noktadan daha “ucu açık” bir yerde; noktalı vürgülde duruyoruz sanki...

Yazarın Diğer Yazıları