Kelepir devlet, mevcut sahibinden satılık!..
8 Kasım 2009’da Molotoflu saldırı sonucunda, yüzü, eli ve bacaklarında yanıklar oluşan lise son sınıf öğrencisi Serap Eser, hayatını kaybetmişti.
16 yaşındaki Serap’ın katlinden yargılanan örgüt mensubu ‘açlık grevi’ yaptı, kültürel haklar istiyordu. Bu hakkını 16 yaşındaki Serap’ın canı ve kanı üzerinden kullanıyordu.
Başbakanlık konvoyuna yapılan saldırıda 1 polis şehit oldu, yargılanan Mehmet Can Oğuzsoy 5 Ekim’de açlık grevine başladı. O polisin cesedi üzerinden kültürel haklar talep etti.
Ankara Kumrular Sokak’taki bombalama eyleminden 5 kişi öldü, eylemden yargılanan Ümit Akgümüş de 15 Ekim’de açlık grevine başladı. O da patlattığı bombayla parçalanan o 5 cesedin üzerinden kültürel haklar talep etti.
İstanbul Beyoğlu’nda Çevik Kuvvet otobüsüne yapılan ve 17 kişinin yaralandığı saldırının failleri olarak yargılanan Murat Öztürk, Enver Üzümcüoğlu ve Mehmet Kaya cezaevinde greve katılan PKK’lılardan. Kültürel haklar talep ettiler.
Açlık greviyle ‘kültürel haklar’ talep eden bu ellerinden kan damlayan, her birinin elinde ya bir Mehmetçiğimizin, ya bir polisimizin, ya bir öğretmenimizin, ya mâsum küçücük bir bebeğimizin, ya liseye giden bir delikanlımızın ya da genç kızımızın kanını taşıyan ‘katiller sürüsü’ açlık greviyle insânî haklar talep ettiler, kendileri insanmış gibi.
Hükümet her zaman olduğu gibi ‘devlet’ten ricâcı oldu, İmralı’daki katil ile bir görüşme trafiği başlatıldı. Ne de olsa katillerle hükümet değil, devlet görüşürdü. Devlet herkesle görüşürdü. Katille de görüşürdü, ırz düşmanıyla da görüşürdü, hırsızlarla da görüşürdü. Devlet dediğin zaten bunun için vardı(!) O zihniyet bakımından Devlet dediğimiz şey, Türkiye’den, Türk milletinden, Türk bürokrasisinden, Türk hükümetinden bağımsız bir olguydu. Bütün bunlarla hiçbir alakası yoktu. Devlet yalnızca, katiller, örgüt üyeleri, asker, polis, öğretmen ve bebek katilleriyle görüşür, pazarlıklar yapar, onlardan ricacı olurdu. Allah’tan böyle bir devlet vardı da, hükümetimiz bunlarla görüşmek zorunda kalmıyordu. MİT denilen kurum zaten böyle işler için yok muydu? İstihbaratçıların başka ne işi olabilirdi ki?
Mavi Marmara’da Furkan’ı şehid eden İsrail askerinin izini sürüp, onu etkisiz hale getirmek değildi herhalde istihbaratçıların vazifesi. Askerimizin başına çuval geçiren Amerikalı askerleri bulup, kafalarına çuval geçirerek teşhir etmek değildi herhalde istihbaratçılarımızın vazifesi.
Bu işleri zaten ‘Polat Alemdar’ ve ‘pabucumun ihtiyarları’ yapıyorlardı.
MİT dediğin, istihbaratçı dediğin yalnızca ‘devlet olarak’ katillerle, örgüt liderleriyle gerek İmralı’da ve gerekse Oslo’da pazarlıklar yapmak ve oradaki pazarlık masalarına Türkiye’yi ve şehit kanlarını pey olarak sürmekti.
Açlık grevlerinde de yine aynı başarılı(!) strateji takip edildi, Bülent Arınç’ın gözyaşları, Başbakan’nın idam cezası masalı bir işe yaramadı ve İmralı 60 gün süren açlık grevine bir cümle ile son verdirdi:
“Eylemi bitirin” dedi ve açlık grevi eylemi bitti...
***
BDP’li Sırrı Süreyya Önder:
“Kürt halkının evlatları cezaevlerini Tahrir’e döndürmüşlerdir. Niye böyle olmuştur? Bunu görmek için son bir hafta Diyarbakır sokaklarında sadece beş dakika gezmek yeterlidir.
Ancak bir işgal hukuku ancak işgalci bir kuvvet bir kentin ana caddelerine tankları, her sokak çıkışının başına dizmek suretiyle önlem alabilir” dedi.
BDP’li Gültan Kışanak:
“İmralı’dan çok önemli bir açıklama geldi. İnsan yaşamına ne kadar büyük bir önem verdiğini ortaya koydu” dedi.
BDP’li Demirtaş:
“Artık konuşabiliriz” dedi..
***
İşgal hukuku, işgalci bir kuvvet..
Hangi devlet bu Sırrı Süreyya’nın bahsettiği işgalci devlet?
Sierra Leone mi, Papua Yeni Gine mi?
Yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devleti mi, hangisi?
İmralı ve Oslo’da pazarlıklar yapan devlet mi, yoksa Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti mi? Gerçekten hangisi işgal devleti, hangisi işgal kuvvetleri komutanı? Cumhurbaşknaı Gül mü, Başbakan Erdoğan mı, MİT Başkanı Hakan Fidan mı, Genelkurmay Başkanı mı (neydi ismi unuttum gerçekten)? Hangisi?
İmralı “eylemi bitirin” diyerek insan yaşamına ne kadar önem verdiğini ortaya koyduysa, 33 erin ölüm emrini verirken, pusularda, karakol baskınlarında şehit olan binlerce Mehmetçiğin ölüm emrini verirken ne koyuyordu ortaya? Hayvanlık mı diye soracağım ama hayvanlara bühtan ve iftira atmaktan imtinâ ediyorum...
Demirtaş “artık konuşabiliriz” derken neyi konuşmaya başlayacak acaba daha?
Bir açlık grevine teslim olan Türkiye’yi nasıl parçalayacaklarını mı? Ada, pafta ve parselasyon hesabını mı konuşacak?
Kiminle konuşacak sahi bunları?
Başbakan’ın devleti Hakan Fidan ve arkadaşlarıyla mı konuşacak?
Onlarla konuşursa eğer, Başbakan ne diyecek?
“Devlet herkesle görüşür, istediği her şeyi verir, alır” mı diyecek?
***
Son olarak Bülent Arınç, “Milletimize geçmiş olsun” dedi... Sâhi, ne demek istedi acaba?
***
Sanki ortada bir kelepir devlet var, mevcut sahibinden satılık!..
Not: Bu satırların yazıldığı sırada Şemdinli’den 5 şehit haberi düştü ajanslara. PKK, “hem istediklerimizi alırız hem de istediğimiz zaman askerinizin canını” mesajını verdi Türkiye’ye. Peki, hangi devlet üstüne alacak bu mesajı, Başbakan’ın hükümeti mi yoksa İmralı ve Oslo’da görüşmeler yapan devlet mi?