Kayseri kumpası çöktü...
Malumunuz yarın sandığa gidiyoruz. Seçime yönelik yazmak ilgili yasa gereği yasak. Hukukun yıllarca katledildiği ülkede hukuka halen saygılıyız. Geç gelse de adalete olan inancımızı kaybetmiş değiliz. Bu sütunu neredeyse 7 yıldır haftanın üç günü kumpas davalarına ayırdım. Kâh Silivri, kâh Diyarbakır, İzmir, Kayseri, Ankara derken, duruşma salonlarını, cezaevi ziyaret notları ile gözlerden kaçırılmak istenen tezgâhları değerli okuyucularımızla paylaşmaya gayret ettim. Gerek gazetemizin yöneticilerine gerekse okuyucularımıza ne kadar teşekkür etsem azdır. Sabrettiler, bir gün olsun “Başka konu mu yok! Hep aynı konuları yazıyorsun” diye sitem edip, uyarmadılar. Adı geçen davalarda yargılanan, kumpaslarla tutuklananların arasında birinci, ikinci, üçüncü derecede akrabalığım yoktu. Kumpas mağdurları binlerce idi. İki elin parmağını geçmeyen sayıda okul ve eski tanıdıklarım olmasına rağmen asla siyasi bakmadım davalara. En başından beri masum olduklarına inandığım sanıkların değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekasının yargılandığına inandığı için hukuktan ve haklıdan yana taraf oldum.
Ümraniye’de bulunduğu iddia edilen bombalardan dolayı davanın adının “Ergenekon” konmasına karşı çıktık hep. Diyarbakır’da sözde faili meçhul cinayetlerle yargılanıp, içeri tıkılan Cemal Temizöz ve arkadaşlarından intikam alınmaya çalışıldığını ta başından tespit ettik. Balyoz kumpasının Türk Ordusunu çökertme planı olduğunu ilk günden açıkladık. Askeri casusluk, fuhuş gibi itibar infazlarının tasfiyenin parçasından başka anlam taşımadığını haykırdık. Bu arada Kayseri’de Şeker olayı patladı. Önce memleketimin meselesi diyerek göz attım. Ardından Türk ekonomisinin en büyük 50 şirketi arasına giren, Türk tarım ve hayvancılığının lokomotifleri arasındaki bu millî kuruluşun yandaşlara peşkeş çekilmek istendiğini fark ederek mercek altına aldık.
Kayseri-Yozgat ve çevresinde 50 binden fazla üyesi olan kooperatifi çökertmek, pancar çiftçisinin çanına ot tıkamayı kast eden kumpasta kimler yoktu ki... Paralel yapı olarak adlandırılan ve Amerikan ajanlığı geç anlaşılan zihniyet, iktidar erki ile kurdukları ortaklık ile “millî” olan her şeye saldırıyordu. Emniyet ve yargıdaki elemanları bütün kumpas davalarında olduğu gibi, meçhul ihbar mektupları, gizli tanıklar ve siyasi baskı ile sorgusuz-sualsiz, delilsiz, hukuksuz insanları içeri tıkıp, yandaş basın desteği ile “itibar infazı” yapıp akla hayale gelmeyen iftiralar attılar. Türkiye ekonomisinin göz bebeği Kayseri’de Şeker’in yönetim kurulu başkanı Vedat Ali Özışık, Ticaret Odası Başkanı Hasan Ali Kiler, Emniyet Müdürü Orhan Özdemir dahil olmak üzere cami imamlarından, kentin en güzide hukukçuları olan avukatları, işçileri, şoförleri, memurları bir çuvalın içine atıp hapsettiler. Toplam 153 sanık vardı Şeker davasında... Suç işlemek amacıyla örgüt kurmaktan yargılanırken birkaç silah ile tabanca fişeği de eklemeyi ihmal etmediler.
Kayseri eski Emniyet Müdürü Orhan Özdemir, cemaat imamlarının kaçtığı olaydan da sorumlu tutularak infaz edildi. En az bir yıl ile 32 ay arasında hapis yattı çoğu. Kar ederek Türkiye’nin ilk 50 şirketi arasına giren Şeker’i zarara uğratmakla suçlandılar. Bir çoğu işinden gücünden oldu. İstikballeri yandı. Geçtiğimiz hafta Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi özel yetkiliden aldığı davayı karara bağlayarak 153 sanığın beraatına karar verdi. Kayseri Şeker kumpası çökerken o duruşmada sevgili oğlumun ameliyatı yüzünden bulunamadım. Ancak kumpasa tanıklık edip, tarihe not düşmenin bahtiyarlığını yaşamam bütün yorgunluklara değiyor.
Bakalım baba-dede toprağım Kayseri, kumpasın hesabını soracak mı?