Kayıtsız egemenlik
Eğer milletvekillerinin iradesi her şeyin üstünde ise o zaman el kaldırarak “gazi” de olunur...
Milletvekilleri çok ilgisiz bir yasa görüşülürken dahi, kendi maaşlarını o yasanın içine sokmak isterler.
Uysun, uymasın...
Nitekim “kıyak emeklilik” girişimleri ters tepince, bu sefer de “gazilere tanınan sağlık yardımı” bölümüne kendilerini ilave ettiler.
Bir anda oturdukları yerde “gazi” oluverdiler.
* * *
Diyelim bir zamanlar komisyonda “develerin ıslahı yasası” görüşülüyor.
Bir anda “Develerin ıslahı” maddelerinin arasına “Milletvekillerine de yolluklarının yüzde ellisi nispetinde ilave yapılması...” şeklinde bir madde sokuşturulacak...
(Burada “deve” kelimesi “yolluk” çağrışımı yapmakta.) Komisyon Başkanı sorar:
“Sayın üye, bizi nereye sokacağız efendim?..”
“Develer yok mu?..”
“Var...”
“İşte develerin orasına...”
“Demek oluyor ki deve ıslahı mevzuatı kapsamında, bizim yolluk ve ödenekler de hakkaniyet çerçevesinde, milleti temsil etmenin onuruna yakışır biçimde, makul bir yere sokulmuş olacaktır...”
“Evet sayın başkan...”
Başkan:
“Yani bizi devenin devamına koyarsak, bu son derece uygundur...”
“Develerin islahı yasasına”, “Maaş artışı” maddesini ilave eden başkan devamla:
“Arkadaşlar... Millet ne derse odur. Burada millet adına ve egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu noktasında...”
* * *
Doğrusunu isterseniz ben, türban için kalkan 411 eli “kutsal” ilan eden Başbakan’ın, sıra “kıyak emekliliğe” gelince kızmasını da asla anlamış değilim.
Eğer milletvekillerinin iradesi her şeyin üstündeyse....
Tamam işte... O zaman pembe koltuklarda oturarak ve el kaldırarak “gazi” de olunur.
Bu milli iradedir.
Buna niye itiraz edeceksiniz? Budur işte “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan duvarın önünde oturmuş “egemenliğin” kayıtsızlığı...
“Gazi” oldularsa oldular.
Kime ne?
* Bekir Coşkun / Hürriyet
+++++
‘Yoksul vekil vekili’ Kuzu, hesap numarınızı bildirin
AKP Milletvekili ve Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, “Emekli vekillerin hepsinin hali vakti yerinde değil. Aralarında öyle sefalet içinde olanlar var ki, belki bunlar için özel bir yasa çıkarılabilir veya fon oluşturulabilir” demişti de ben de dünkü yazımda o “sefalet içindeki vekiller” için gözyaşı dökmüştüm ya...
İşte ayda 400-500 YTL’ye talim eden yüzlerce duygusal işçi, memur, esnaf emeklisi dün telefonla, e-mail’le bana bir öneride bulundu...
Diyorlar ki:
“Ayda 4 bin 200 YTL alan ve sefalet içinde (!) yaşayan emekli vekillerimizin haline çok üzüldük. Bir yardım kampanyası düzenleseniz de maaşlarımızın yarısını bu vekillerimize bağışlasak...”
Koskoca Burhan Kuzu dururken, böylesine kutsal (!) bir yardım kampanyasını düzenlemek bana düşmez...
Bu yüzden Burhan Kuzu’ya sesleniyorum:
Bana bir hesap numarası bildirin!
El ele vererek vekillerimizi sefalet içinde yaşamaktan kurtaralım!
* Mustafa Mutlu / Vatan
+++++
Ahsen Yenge’ye para kaptırmadım
Maliye Nazırımız Kemal Bey’in muhterem zevceleri Ahsen Yenge ile aramızda adını koyamadığım tuhaf bir “gerilim” var...
Bir tür doku uyuşmazlığı... Bir tür ters elektrik...
Olayı şöyle bir örnekle açıklayayım:
Diyelim ki...
Matbuatımızın “Panter Perihan” ı, bir Ahsen Hanım yazısı patlatıverdi.
Ahsen Yengemiz, büyük bir alicenaplıkla, hemen telefona sarılıp, “Ah Perihan Hanım ah! Size gönül köşkümüzün bütün kapılarını açmış bulunuyoruz” diyerek taşkın bir şov gerçekleştirerek, bir anda buzları eritmeyi başarıyor.
Ama diyelim ki, Ahmet Hakan pek masum bir Ahsen Unakıtan makalesi kaleme aldı...
Aynı Ahsen Yenge, bırakın “gönül köşkünün bütün kapıları”nı açmayı, olanca haşinliğiyle, pek kıytırık kiler kapısını bile sımsıkı kapatıp, arkaya da kalasları dayıyor...
Dahası...
“Reis Beyefendi! Duygularım pek incindi, kendimi çok kötü hissettim, izzeti nefsim tarumar oldu” falan diyerek, soluğu bir Asliye Hukuk Mahkemesi’nde alıyor...
Kendilerinin bu yolla benden bir “5 bin YTL” kapmışlıkları vardır...
Aldığım istihbarata göre, o parayla ailecek dört başı mamur bir ziyafet çekmişler, afiyet şeker olsun...
* * *
Ol hikâyede son perde şudur:
Benden aldıkları 5 bin YTL’nin tadı damaklarında kalmış olacak ki...
Başka bir “Ahsen Yenge” makalem nedeniyle...
Yine bir Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurdular.
Bu kez istedikleri parayı da iki katına çıkardılar: Zavallı bütçemi 10 bin YTL’lik bir sarsıntıya uğratmak istiyorlardı...
Ancak bu sefer olmadı...
Muştuyu dün aldım: Mahkeme davayı reddetti...
Bu vesileyle...
Kendilerini şöyle teselli etmek isterim:
Yengeciğim... Lütfen üzülmeyiniz... Arayınız likit yumurta fabrikasını... Mahdumunuz Abdullah’tan bir 10 bin YTL isteyiniz... Ziyafet planınızı ertelemeyiniz... Gerçi Ahmet Hakan’ın parasıyla verilecek ziyafet kadar zevk vermeyecektir, biliyorum... Ama ne demişler?
Şeriatın kestiği parmak acımaz!
* Ahmet Hakan / Hürriyet
+++++
Osmantan rezaleti!
Danışmanlık yaptığı Fox’ta başarılı olamayan Osman Tan Erkır, sonunda Star’ın da başını belaya sokacak!
Bülent Ersoy’un “oğlumu askere göndermem” sözü yenilir, yutulur değildi. Şimdi soruşturma başladı.
Osmantan Erkır, baştan beri reyting kaygısıyla Bülent Ersoy’un kötü örnek olacak muhtelif saçmalamalarına göz yumuyor. Son saçmalamasında da, sunucu olarak hiçbir önlem alamadı. Zaten “tehlikeyi” anlayacak kapasitede olduğunu da sanmıyorum! Şimdi herkes Bülent Ersoy’u suçluyor ama asıl sorumlu yapımcı ve sunucu olarak “kadını susturacak önlemi alma” becerisinden yoksun olan Osmantan Erkır’dır! Ebru Gündeş kadar bile erkek olamadı!
Galiba Osman’ın Fox macerası gibi Star macerası da yakında sona erecek! Böyle “copy-paste” çi adamlarla televizyonculuk olmaz! Çünkü sadece “kopyalayıp” yapmayı bilirler! Oysa TV’cilik çok daha meşakkatli iştir!
* Hakan Aygün / Bugün
+++++
Benim işim soru sormak
Danıştay saldırısını gerçekleştiren katil eylemini, mahkemede “türban kararını alan yargıçları cezalandırmak” olarak açıkladı.
Yargılama süreci boyunca annesi ve kız kardeşi ile babası nasıl bir zihniyet içinde olduklarını sergilemekte tereddüt etmediler.
O günlerin gazetelerine bir göz atmak, bunu görmek için yeterli.
Katilin babası, İBDA-C’ye yakın bir haftalık dergide, oğlunun Ergenekon çetesi ile ilişkilendirilmesine duyduğu kızgınlığı anlatıyor.
Söyleşiden de açıkça anlıyoruz ki karşımızda radikal İslamcı bir baba var.
Ben buna dikkat çektim diye 2. Cumhuriyetçilerin gazetesinde ve İslamcı basında bir tek “Ergenekon’un medyadaki yeni uzantısı” ilan edilmediğim kaldı.
Ergenekon Çetesi’nin iyice soruşturulması gerektiğini ve iş kime kadar uzanıyorsa oraya kadar gidilmesi gerektiğini bu köşede yazdım.
Danıştay katilinin bu çeteyle ilgisi olduğu iddiaları, polisin sızdırdığı bilgilere dayanıyor.
Ve bunca yıllık gazetecilik yaşamımdan sonra biliyorum ki polisten her sızdırılan bilgi, bilgi değildir.
Ortada katilin en yakınlarının ve kendisinin beyanları var. Bir de polisin içinden bir grubun sızdırdığı “bilgiler”.
Gazeteci olarak bundan kuşku duymamdan daha normal bir şey olamaz.
2. Cumhuriyetçilere ve din tüccarlarına şunu hatırlatayım: Beni terörize edemezsiniz. Benim işim soru sormak, sizin misyonunuz benim sorduğum sorularla uyuşmuyor diye bundan vazgeçecek de değilim.
* Mehmet Yakup Yılmaz / Hürriyet
+++++
YÖK Başkanı da Ergenekoncu mu yoksa?
Yeni Şafak’ın çift kimlikli yazarı, dün köşesinde sureti haktan görünüp, türban karşıtı rektörleri “mason localarından aldıkları emirleri yerine getiren insanlar” olarak gösteriyordu.
Bir yandan “üst makamın emrini uygulamak zorunda olduklarını” hatırlatıyor, diğer yandan da İslamcı basının çok sevdiği bir yöntemi kullanıp, teker teker isimlerini yazarak hedef gösteriyordu.
Yazısında bu yılın temmuz ayında 22 rektörün görev süresinin dolacağını da vurgulamış.
Yeni rektörlerin Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan başkanlığındaki YÖK tarafından önerileceğini ve atamayı da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yapacağını hatırlatıyor.
Seçimin bir tek ölçütünün olacağını şimdiden söyleyebiliriz: “Türbana ses çıkarmasın, badem bıyıklı olsun, bizden olsun!” Yani YÖK Başkanı’nın bugünden ortaya atılıp “Anayasa değişti, türbanı serbest bırakın” çığırtkanlığı yapmasına hiç gerek yoktu.
Beş ay bekleseler, istedikleri sonucu kolayca alabileceklerdi.
YÖK Başkanı beş ay sabredebilseydi, üniversitelerdeki son kaos görüntüleri yaşanmayacak, provokasyonlara açık bir ortam yaratılmayacaktı.
Yazıyı okurken, “acaba” diye düşündüm, “sakın bu Prof. Dr. Özcan da Ergenekoncu olmasın?”