Kaybedecek bir şeyimiz yok
Anla diye tane tane ve senin (lafına kıymet verdiklerinin) dilinle yazacağım...
“Milli Takımın başına getirilmesi isabetli bir karar, yeni bir heyecan kazandıracağına inanıyorum” diyerek, basın yoluyla “onay”ını bildirdiğin Fatih Terim’i dinliyorum. Kendisine dönük eleştiriler karşısında “sabrının S.O.S verdiğini” ilan ettiği açıklamasını şöyle noktalıyor:
“Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok.”
Milli futbolcumuz Burak Yılmaz, “olmak ya da olmamak” maçında nasıl hırsla-kararlılıkla-gözü kara mücadele etme niyetinde olduklarını şu “gerekçe” ile kaydediyor:
“Kaybedecek bir şeyimiz yok.”
CIA’cı Bruce Riedel, Esad’ı destekleyen “Hristiyan ve Aleviler”in olası bir savaşta “her şeyi yapabileceklerini” ileri sürüyor. Çünkü:
“Kaybedecekleri bir şey yok...”
Bilmem ne enstitüsünün, bilmem ne bölümünün başındaki Prof. bilmem kim, yandaş televizyon kanalına yaptığı açıklamada, Türkiye’nin kimyasal tehdit altında olmasının nedenini anlatıyor:
“Esed’in kaybedecek hiçbir şeyi yok.”
Örnek olsun diye sadece en güncel olan birkaçını sıraladığım bu açıklamaları “referans” kabul edersek; demek ki neymiş:
“Kaybedecek bir şeyi olmayanlar”dan korkmak gerekmiş!
Onları “korkutmaya” çalışmak beyhudeymiş.
Onlara “tehdit”, “şantaj” işlemezmiş.
Onlar değil polis TOMA’sı, yargı sopası karşısında, koca koca ülkelerin dev orduları kalplerini nişan aldığı vakit bile diz çökmezmiş.
***
Bir bak bakalım şimdi ülkenin sokaklarına, meydanlarına; Hani “benim” diyorsun ya lafa gelince; “senin” halkının kaybedecek herhangi bir şeyi kaldı mı?
“Kendilerine ait”, kaybetmekten korkacakları bir şey bıraktın mı?
Yatak odalarına kadar girdin...
Evlerini aldın; arabalarını... Hani “donuna kadar” derler ya, git bak icra dairelerine tam öyle işte, dımdızlak bıraktın.
Çukurova’yı, Trakya’yı, Iğdır’ı gez de gör; “faiz lobisi”yle gözlerini boyadın, tarlalarını çaldın. Verimli, bereketli “vatan toprağı”nı yabancı bankalara pasladın.
Ormanlarını, limanlarını, derelerini aldın ellerinden; yollarını aldın, “yol yapacağım” bahanesiyle ağaçlarını aldın! Birliklerini çaldın; Alevi-Sünni, Kürt-Laz-Çerkes parçaladın!
“Yaş iken eğmek” istedin, “gözleri açılmadan” yıkamak beyinlerini; milyonlarca kız çocuğunun okul yerine şeyhlerin, şıhların, ağaların kucağına yollanmasına gözünü kaparken, öte yandan “haydi okula” bahanesiyle bebekleri aldın ana kucaklarından; “66 aylık’tan fanatik” kindar bir nesil yetiştirmek uğruna psikolojilerini bozdun.
“Namuslarını(!)” çaldın; kimsesiz, sahipsiz yavruları “tecavüzcüleri”ne emanet ettin.
Özgürlüklerini aldın; tan ağarırken gizli saklı, birer ikişer başladın, finalde yüzer yüzer, ite kaka zindanlara tıktın.
Güneşi yasakladın, saksıda fesleğen yetiştirmelerini... Marulu yasakladın “amacı dışında kullanılmasın” diye... Oksijenlerini aldın insanların, nemli hücrelerde nefessiz bıraktın.
Rütbelerini sökmeye kalktın, kalemlerini kırmaya, adlarını karalamaya çalıştın; mesleklerini çaldın insanların... Yüzlerce insanın “kapının önüne konmasına” neden oldu “patron”lara yönelttiğin azarların. Ekmekleriyle oynadın, ailelerinin rızkını çaldın.
Gökkuşağı merdivenlerinden çok önce, hücrelere hapsettiğinde gazetecileri, yazarları, öğrencileri, askerleri, doktorları, rektörleri, avukatları, politikacıları; yanaklarındaki alı aldın, pembeliği... Renklerini çaldın binlerce insanın; sararttın!
Sağlıklarını aldın; organlarını... “Kim vampir” diye sorunca bozuluyorsun ama bak işte doymadın, ambulansla tutukluyorsun hâlâ.
Ötesi var mı bilmem;
“Son dua”larını çaldın. Evlatların anne-babalarının, anne-babaların ise evlatlarının cenazelerine katılmalarını engelledin.
Analar ağlamasın diyorsun ya;
Hikaye, kandıramazsın.
Çünkü sen anaların evlatlarını çaldın!
Evladı vatan uğruna can verince gözyaşı döken analar; “kim vurduya” yolladığında zil takıp oynamıyor ya!
18 yaşındaki Medeni’nin, 19’undaki Ali İsmail’in, 20 yaşındaki Mehmet’in, 22’sindeki Abdullah ve Ahmet’in, 26 yaşındaki Ethem’in anasına da “akillerini” yollasana!
Reyhanlı’daki Medine anaya uğra bir ara!
Bakalım “eyvallah”ları olacak mı sana!
***
Ben olsam korkardım;
“Bir canları kaldı” bile denilemez bu yerde, “canlarından can aldığın” bu toplumdan korkardım.
Tahrik ol da zulmün artsın diye yazmıyorum bunu, anla istiyorum:
“Canlarını aldığın halde” susmuyorlarsa; daha da susturamazsın.
Geleceği bile ipotekli;
Sayende kaybedecek hiçbir şeyi kalmadı Türk Milletinin;
Ama kazanabileceği bir şey var;
Bu “dava”!
Kimyasal başlıklı füzesi yok belki ama ondan çok daha güçlü bir silah var elinde prangalarından kurtulmak için. Sandığı da yasaklayacaksan başka;
Ama milletin, sandıkta iradesi ve söküp aldığın canlarının hatıralarıyla baş başa kaldığı gün var ya... Topla valizini topla... Anca gidersin!