Katledilen yalnızca iç hukuk mu?..
Sözde çözüm ve çekilme sürecinde hep iç hukukun nasıl katledildiğine baktık. İşin çok garip giden diğer bir yanı var. En ufak bir olayda Türkiye’nin üzerine hukuk ve insan hakları adına zıplayan Batılılardan hiç ses çıkmadı. Hatta çok hassas(!) olan bu çevreler tam tersi, sözde sürece destek attı.
Kafamı kurcalayan soruları eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Ümit Yalım’a yönelttim. Güya 8 Mayıs’ta (yarın) terör örgütünün çekilme süreci başlıyor ya!.. Uzman isim Ümit Yalım’dan “uluslararası yükümlülükler ne getiriyor” u YENİÇAĞ için değerlendirmesini istedim. Ümit Yalım, “suçluyu kayırmayı” düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 283’üncü maddesini açıkça ihlal ederek PKK terör örgütü lehine pozitif ayrımcılık yapan AKP Hükümetinin, iç hukuk ile birlikte uluslararası hukuku da ihlal ettiğini net bir şekilde anlattı;
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 8 Haziran 2004 tarihinde, oy birliği ile 1546 sayılı kararını alıyor. Kararı, Türkiye ve Amerika da dahil olmak üzere, o tarihte Birleşmiş Milletler üyesi 192 ülke kabul ediyor. 1546 Sayılı kararın 17’nci maddesi ile üye ülkelere, Irak’taki terörist faaliyetlerin önlenmesi bağlamında, uluslararası yükümlülükleri olduğu hatırlatılıyor. Üye ülkelere, Irak içinde ve Irak’tan diğer ülkelere yönelik terörist faaliyetlerin önlenmesi, Irak’a terörist geçişlerinin önlenmesi, Irak’tan diğer ülkelere terörist geçişlerinin önlenmesi ve teröristlere silah desteği ile finansal desteğin önlenmesi görevleri veriliyor. BM Güvenlik Konseyi’nin kararları bağlayıcı olup, üye ülkelerin hepsi bu kararlara uymak zorunda. Ancak o tarihte Irak’ı işgal altında bulunduran Amerika, bu kararlara uymuyor. Amerika bu kararlara uymadığı gibi Irak ordusundan arta kalan silahları Barzani üzerinden PKK’ya ulaştırıyor, PKK’nın bir kolu olan PJAK’ı destekliyor. Bütün bunlar olup biterken AKP Hükümeti, Amerika’ya bir tek nota bile vermiyor.
AKP Hükümeti, Amerika’nın dayatması ile 2004 yılında Kuzey Irak bölgesindeki tampon bölgeyi kaldırdı. Tampon bölgenin kaldırılması ile birlikte, Metina, Zap, Avaşin, Basyan ve Hakurk gibi terör kampları yeniden PKK’lı teröristler ile doldu. 2002 yılında biten PKK terörü, ’Tampon Bölge’nin kaldırılması ile AKP iktidarının ikinci yılında yeniden hortladı. Terör, şiddetini artırarak devam etti. Türkiye, 2009-2010 yıllarında iki yıl süre ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olarak görev yaptı. AKP Hükümeti bu süre içerisinde de BM Güvenlik Konseyi üyesi sıfatıyla, Türkiye’nin güvenliğine ve PKK terörünün bitirilmesine yönelik olarak hiçbir girişimde bulunmadı.
Şimdi de Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti, teröristlerin Irak’a geçmesi için düzenleme yapıyor. Halbuki AKP Hükümeti, BM Güvenlik Konseyi’nin 1546 sayılı kararını kabul ederek Irak’a terörist geçişlerini önlemek üzere uluslararası bir taahhütte bulundu. AKP Hükümeti bu karara uymak zorunda. Ancak, Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti, teröristlerin Irak’a geçmesi için gerekli koşulları sağlayarak, kabul ettiği ve taahhütte bulunduğu 1546 sayılı karara uymuyor ve uluslar arası hukuku açıkça ihlal ediyor.”
Ümit Yalım, çok çarpıcı bir noktaya daha işaret etti;
“Türkiye, İngiltere ve Irak Hükümetleri arasında 1926 yılında imzalanan Ankara Andlaşması’nın 9, 10 ve 11’inci maddelerinde de, 1546 sayılı BM kararının benzeri hükümler var. Söz konusu andlaşmaya göre Türk tarafındaki askeri hudut komutanları, Irak’tan Türkiye’ye geçmiş olan teröristleri tutuklamakla görevli. Yani Hudut birlik komutanlarının görevi sadece Hudut Kanunu ile sınırlı değil. 1926 Andlaşması ile teröristleri tutuklama sorumlulukları da var. Irak tarafında ise Musul ve Erbil Valileri teröristleri silahları ile birlikte tutuklayarak Türk tarafına teslim etmekle görevli. Şu anda bölgeden sorumlu olan Barzani, 1926 Andlaşması’na göre, PKK’lı teröristleri silahları ile birlikte tutuklayarak Türk tarafına teslim etmekle görevli.”
Sözde çözüm süreci ile ilgili olarak her kafadan bir ses çıktığına işaret eden Ümit Yalım, AKP iktidarının altından kalkamadığı soruları da hatırlattı;
“Beşir Atalay, ‘Bu ülkeyi bölmek isteyenler varsa, bilsin ki bir taşını bile vermeyiz’ diyor. Atalay’ın İçişleri Bakanı olduğu dönemde, kendisine bağlı olan Sahil Güvenlik Komutanlığı, Yunanistan’ın bütün faaliyetlerini Bakanlığına rapor etti. Ülkenin bir taşını vermeyiz diyen Atalay, 16 adanın ve 1 kayalığın Yunanistan’a alenen verilmesini görmezden geliyor.
Binali Yıldırım, ‘Eğer bir pazarlık görüyorsanız, 4 T pazarlığı yaptık, tek vatan, tek devlet, tek millet, tek bayrak’ diyor. Yıldırım’ın Bakanlığına bağlı Liman Başkanlıkları’ndaki memurlar bile adaların işgal edildiğini biliyor. İzmir, Aydın ve Muğla illerimizde Türk bayrağı ile birlikte Yunan bayrağı da dalgalanıyor. Söz konusu illerimiz, birisi Türk diğeri Yunanlı olmak üzere iki vali ve iki belediye başkanı tarafından yönetiliyor. Tek devlet ve tek bayraktan bahseden Yıldırım’ın bütün bu olup bitenlerden haberi yok mu?
Tayyip Erdoğan’ın seçtiği akil insanlar arasında Kezban Hatemi de var. Hatemi, özel olarak seçilmiş bir isim. Hatemi, Patrikhane’nin avukatlığını yapıyor. Patrikhane, Yunanistan tarafından işgal edilen adalarımıza, metropolitleri vasıtasıyla kiliseler inşa etmiş. Ayrıca kendi internet sitesinde, Eşek, Nergizçik adası ile etrafındaki diğer Türk adalarını da doğrudan kendisine bağlamış. Yani işgalin fiilen içinde. Hatemi, Patrik Bartholomeos’un TCK 302’den yargılanmasını ve Patrikhane’nin Aynoroz’a taşınmasını önlemeye çalışıyor.”