Katar'a öncü birlik...
TSK'nın Katar'da konuşlanmasına ilişkin anlaşmanın TBMM'de yasalaşmasının ardından, Katar Dışişleri Bakanı Sultan bin Saad Al Muraikhi, "Türk askeri Katar'a tüm bölgenin güvenliği için geliyor" dedi.
Sanılanın aksine Türk askeri Katar'a bu anlaşmanın TBMM'de onaylanmasının ardından gidiyor değil. Daho'da El Rayyan üssünde 88 Türk askeri halihazırda konuşlanmış vaziyette görev yapıyor. Katar'la görüşmeleri 2014'te başlayan ve 2015'te yürürlüğe giren anlaşmaya göre asker sevkiyatına da o yıl başlanmıştı. Ancak, Katar, geçtiğimiz günlerde patlayan Körfez krizine kadar bazı yükümlülüklerini yerine getirmekte ayak diretiyordu. Yer gösterme konusunu da sürüncemede bırakmışlardı. Anlayacağınız işler pek de öyle güllük gülistanlık değildi!..
Yaklaşık 2 yıldır Meclis gündeminin geri sıralarında beklemeye alınan anlaşmanın neden birden en ön sıraya gelerek jet hızıyla yasallaşmasının perde arkasına gelelim. Katar, diplomatik kanallardan Türkiye'den anlaşmanın acilen TBMM'de yasallaşmasını talep ederek, "desteğinizi gösterin" mesajını iletti. Talebe olumlu yanıt verilmesinin ardından süreç hızla işletildi.
Peki bundan sonra ne olacak?.. Alev alev yanan ve bugünden yarın sabaha ne olacağı belli olmayan bir bölgeye TSK yığınak mı yapacak?.. Bu soruya cevap vermeden, öncelikli olarak bir hususun altını çizeyim; Daho'da görev yapan 88 askerimizin rahatı yerinde herhangi bir sıkıntıları da yok...
Şimdi gelelim sorunun cevabına; Ankara itidalli ve temkinli. Körfezdeki gelişmeler titizlikle takip ve analiz ediliyor. Kaynaklardan edindiğim bilgilere göre, anlaşmanın onaylanmasının ardından kısa vadede Türkiye Katar'daki üssüne en fazla 50-60 asker ve 2 uçaktan oluşan bir güç göndermeyi planlıyor. Bu da en kısa zaman diliminde 15-20 gün demek.. Türkiye'nin Katar'da askeri varlığını artırması için yıllar sürecek bir zaman dilimine ihtiyaç var. Çünkü, anlaşmanın TBMM'de yasallaşmasının ardından düzenlenmesi ve kağıt üzerinde resmiyete dökülmesi gereken bir sürü teknik husus var. Örneğin, Katar'da kullanılan jet yakıtı ile bizim savaş uçaklarımızın kullandığı yakıttaki farklılıklar gibi. Fazla askeri teknik detaya boğmadan, siyasi süreç ve alanda yaşanan sıcak gelişmeler de Ankara'nın karar mekanizmasının yakın takibinde.
Katar'la üs anlaşmasının onaylanmasının farklı yönlerini de gözden kaçırmamak gerekir. Katar'ın terör ihraç eden ülke olarak suçlandığı bir krizde hem orada asker bulundurmak hem de onu yasallaştırmamak olmazdı. Talep Katar'dan gelince bu devletin elini oldukça rahatlattı. TSK'nın Katar'da olması demek Türkiye'nin körfezi yakından takip etmesi ve gözetlemesi demek. Masada kalmanın en önemli bir gücü demek..
TSK'nın varlık gösterdiği coğrafya yalnızca Katar ile sınırla değil. Askerlerimiz dünyanın çok farklı ve sıcak yerlerinde dünya barışı için kahramanca görev yapıyor. ABD, Türk askerinin Katar'da bulunmasını istemiyor. Krize bir de bu açıdan bakın. Ne yapacaktık yani ABD istemedi, kriz çıkardı diye askerimizi Katar'dan çekse miydik?.. Unutmayın, Katar'dan çekiliş, yaratacağı domino etkisiyle dünyanın en kritik yerlerinden varlığımızı birer birer çekmeye neden olur. TBMM'de aldığı karar Türkiye'nin uluslararası alanda elini çok rahatlattı.
***
Yurt içinde ve dışında Türk Silahlı Kuvvetlerinin en hayati konularda yoğun mücadele içerisinde olduğu günlerde başta FETÖ davaları olmak üzere yapılan yerli yersiz ve haksız eleştiri ve suçlamalara da değinmek istiyorum;
"Binbaşı O.K. darbe mi yoksa MİT Müsteşarı'na saldırı mı dedi" tartışmaları ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile komutanların yeterli tedbirleri almadığı ve hatta gevşek davrandığı iddiaları...
El insaf!..
Neden? Kimse çıkıp sormuyor; "Yahu bu Binbaşı O.K. hain darbe girişimi gerçekleşmeden önce MİT'e gitti önemli bilgiler verdi. Tamam da.. O.K.'yi sorgulayanlar kimlerdi?.. O.K.'yi sorgulayanlar bilgilerin ne kadarını Hakan Fidan'a ve dolayısıyla Genelkurmay Başkanlığı'na verdi?.. Sorgulama sonucu elde edilen bilgiler acaba süzülerek gitti mi gitmedi mi?.. Sonra, MİT'ten "FETÖ"cü olduğu gerekçesiyle ihraçlar yapıldı. Acaba bu ihraç edilenler arasında Binbaşı O.K.'yi sorgulayanlar da var mı yok mu?.. Veya bu sorgulamayı yapan MİT mensuplarının FETÖ'cü olup olmadığı sorgulanıyor mu?.. Eğer sorgulanıyorsa hangi titizlikle?.." diye.
Kumpas davaları ile açılan ve yol verilen süreçte, küçük şahsi hesaplarla ve rövanşist duygularla TSK'ya saldırmak... Nereye kadar?.. Acaba kimlere hizmet ediliyor ve nerelere servis veriliyor?.. Bu arada bu malum şahısların öz geçmişlerini de çok iyi bilmek lazım!..
Bir de şu yalancı çoban hikayesi... Benim bildiğim, 15 Temmuz öncesi, Genelkurmay'a yapılan en az 6-7 darbe ihbarı var. Hepsinin ne kadar titizlikle incelendiğini ve anında üstüne gidildiğini en yakın takip edenlerdenim. Hepsinin asılsız çıktığı da bir gerçek...
Sakin ve tarafsız bir kafayla bir de şöyle düşünün... Kendinizi Genelkurmay Başkanı'nın yerine koyarak...
Darbe veya MİT Müsteşarı'na saldırı ihbarını aldınız ve panik içinde, Türkiye'deki tüm birlikleri kırmızı alarma geçirdiniz, kuvvet komutanlarını acil koduyla odanıza çağırdınız. Sağa sola şifahi ve telefon emirleri yağdırdınız. Sonra?.. İhbar fos çıktı. Olay basına sızdı ve ertesi gün malum çevrelerin manşetleri; "Fos darbe ihbarı Genelkurmayı panikletti. Karargahta büyük şaşkınlık..." Bunun TSK'nın mahvolan imajı yanında, reflekslerini ne hale getireceğini bir hesaplayın... Yalancı çobanın hikayesinde olduğu gibi; Kurt sürüsünün koyunların yarısını götürdüğü gün, kim inanır da harekete geçer!...
Ki; Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın Meclis Komisyonu'na gönderdiği cevapları defalarca okudum. Akar, yasa ve askeri kurallara göre ne yapılması gerekiyorsa yapmış. Hadi askerliği bilmeyenleri anlıyoruz da bazı (eski) asker kılıklılara ne dersiniz?.. Genelkurmay Başkanı emirlerini Harekat Merkezi ile kayıt altına alarak verir. O da öyle yapmış... Ceridelere bakılsın. Her şey saniye saniye kayıtlı. Akar, Harekat Merkezini devre dışı bırakıp da sağa sola rastgele şifahi emirler mi yağdırsaydı.. Sonra, içlerinden bir hainin çıkıp "bana öyle bir emir verilmedi" demeyeceği ne malum...
Sıkı bir empatiye ihtiyacımız var!.. Şu tarihte, bu tarihte darbe olacak demek, hâlâ pusuda bekleyen hainlere bilerek veya bilmeyerek hizmet etmekten başka bir şey değildir. Yalancı çobanın hikayesini hiç akıllarımızdan çıkarmayalım. "15 Haziran", "5 Temmuz" ha boyum tarih verir durursunuz.. Sonra bir de bakarsınız hain şerefsizler olmadık yer ve zamanda çakıvermişler...
Akıllı olun... Rahat durun... Şeyhlere, şıhlara, servislere yardım ve yataklık etmeyin!..