Kaset ve kurşun!

Özel hayata tecavüz ve suikast haberlerinin her mekânda sohbetin öznesi olduğu siyasete şöyle bir tepeden baktım, irkildim!
Bütün hamleler “imhaya” yönelik.
Bütün darbeler “kafa koparmak” için.
Mesela Sayın Erdoğan’ın anayasa değişikliği paketinin bir maddesi reddedilince partililerine, “Düşmanlarımı sevindirdiniz” diye tatlı sert sitem etmesi normal mi? Bir başbakan muhalefete “düşman” gözü ile bakıyorsa arkasındaki halka ve o görüşü destekleyen yazarlara, aydınlara da “düşman” gözü ile bakıyor olmaz mı? PKK destekçileri ABD stratejik ortak ve müttefik, Yunanistan NATO’dan Rum kesimi AB üzerinden “dost” ama muhalefet ve muhalefetin arkasındaki kamuoyu “düşman” ve bunun adı “siyaset”, bunun adı “demokrasi” öyle mi?
Öyleyse bundan sonra, “Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları” klişesini “İktidar partisi demokrasinin vazgeçilmez, muhalefet partileri içimizdeki düşman unsuru” olarak yenileyelim, olsun bitsin.
“Ben” hep, “öteki” hiç mantığı!
Vatandaş bir açılışta gazetecilerin arasına sızmış, Bülent Arınç’ı protestoya kalkıştı. Korumalar bütün hınçlarıyla protestocunun üzerine atıldı. Kolları kıvrıldı, ağzı kapatıldı, kafası kavrandı, yere yatırıldı, üzerine basıldı.
Tabi kameralar protestocu ile korumalar arasındaki boğuşmaya odaklandı.
Siz böyle bir ortamda Bülent Arınç gibi saçları siyasette ağarmış, bakanlık, Meclis Başkanlığı yapmış bir Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından, “Sakin olun çocuklar, gelsin bakalım derdi neymiş!” gibi bir bir “olgunluk” bekliyorsunuz, tabi sükûtu hayale uğruyorsunuz.
Bülent Bey tutuyor, “Buraya beni çekmeye mi bu görüntüleri mi geldiniz, öyleyse ben kalkıp gidiyorum” diye habercileri fırçalıyor. Yani dünya yansın bana ne, önemli olan benim halleri.
Oysa haberci Bülent Arınç değil, haber için oradadır. Kim ki bir haberci olarak orada bulunuyor da o protestocu ve başına gelenleri çekmiyor, niye çekmediği sorulduğunda da, “Ama ben orada Arınç için vardım” diyorsa, müdüründen alacağı cevap, “Sen orada Arınç için değil haber için bulunuyordun. Demek ki sen henüz varlık sebebini bile bilmiyorsun öyleyse yolun açık olsun. Bundan sonra da karnını Bülent Arınç doyursun” olacaktır. Bunu Arınç bilir, bilir amma, işte siyasette her şey “ben” merkezli hale geldiği için, “öteki” olan protestocunun şahsiyetinin ve “öteki” olan gazetecinin ekmeğinin pek de bir önemi yoktur!
Sodom ve Gomore
Gelelim “kaset” ve “suikast” meselesine..
Telef edilmesi elzem bir “düşman” görerek siyasi rakibinizin kafasını bir seks kaseti ile koparttınız ve o koltuğa oturdunuz diyelim.
Bunun size getireceği para ile pişirdiğiniz çorbayı ağzınıza götürürken ve çoluk çocuğunuza bu yolla kazandığınız ekmeği yedirirken gözünüzün önüne neler gelecektir ve mideniz bu görüntüleri nasıl kaldıracaktır?
Ya birinin kanına girilerek kazanılan koltuk ve ihaleden elde edilen gelirin ekmeğini yemek, çorbasını içmek; çoluk çocuğuna bu kanlı ekmeği yedirip bu kanlı çorbayı içirmek!
Ve hele bütün bunları “kaset” ve “kurşun”la değil de ikili ilişkilerle ve kalemle yapmak!
Yani, rekabet edeceği insanları adeta uykularında boğarak sofraya ekmek diye rakibinin ve ailesinin etini, kanını koymak, bunu çoluk çocuğunla yemek, üstelik bundan, “Ben ne çevresi olan, ben ne akıllı insanım” diye gurur duymak...
Yok, bu iş, iş değil..
Bu gidiş Sodom ve Gomere gidişi!

Yazarın Diğer Yazıları