Kaset muhabbetleri...

Az önce Başbakan’la bir iş adamına ait olduğu iddia edilen “şelaleli” alafranga tuvalet muhabbetini ve Urla villaları ile ilgili iddiaları dinleyince birden aklıma Ahmet Hamdi ve Yahya Kemal geldi.
Yahya Kemal ressam Melek Celal Hanım’a “Bir evim olmalıydı. Şöyle İngiliz evleri gibi konfortabl... Görüyor musunuz, bu yaşımda bir otel odasında kalakaldım” demiş.
Yahya Kemal o odada öldü.
Ahmet Hamdi fakirliği “içimizde ve etrafımızda ahenk bulunmak şartıyla” tahammül edilebilir bulmakta idi. Ahmet Hamdi merhuma göre “imtiyaz” zenginlik değil “hürriyet” idi.
Ahmet Hamdi fakir fakat “hür” bir şekilde öldü.
Mesele Ahmet Hamdi sözlerini terennüm etmek veya meydanlarda attığımız nutuklara Yahya Kemâl’i alet etmek değil, onların “ruh iklimi” nde yaşayabilmektir.

***

Dinlemeye devam ediyorum. Karadeniz şiveli biri karşısındakine yaptığı “ûlvi” organizasyonun detaylarını aktarıyor. Verdiği veya vereceği para için “mutmain” olmamış muhatabına da “bu milletin” diye en galiz küfrü salladıktan sonra “merak etme, çok çalışacağız” diyor.
Karşı taraf ise, muhafazakâr genlerin sayiki ile olsa gerek, tam bir hûşû içinde “inşallah, inşallah” diye cevap veriyor.
“Bu millet” aforizması Başbakan tarafından çok kullanılıyor.
Merak ediyorum...
Diyaloglardan Başbakan’a çok yakın olduklarını çıkarttığımız bu iş adamlarının sövdüğü “bu millet” , Başbakan’ın oyları ile iktidarda oturduğu “o millet” mi?
Ve yine merak ediyorum...
Başbakan kendisi için kefenler giyen “bu millete” sövenlere, bu konuşmaları kaydedenlere sarf ettiği sözlerin onda birini sarf edecek mi?
Bu milletin “hamisi” olarak hakaret sahipleri hakkında suç duyurusunda bulunacak mı?

***

Ortada garip bir durum var. Birileri “Beyefendi” nin ricası adına “salma” attığını söylüyor. Bu rica ve iddia üzerine milyonlarca dolar toplandığı, bu paralarla gazete satın alındığı iddia ediliyor. En azından telefon görüşmelerinde bu muhabbetler dönüyor.
Herkes “kanunsuz dinleme” iddiası ile demokrasi ve insan hakları havarisi kesiliyor. Tamam, kanunsuz dinlemeler insan haklarına aykırı, demokratik bir ülkede “şık” kaçmıyor da..
Neden bu dinlemelerle ilgili bir “işlem” yapılmıyor?
Savcılar, en azından konuşmanın muhataplarını çağırıp bilgilerine başvurmuyor?
Birileri “Beyefendi” nin ismi ile para toplarken, savcılar merak edip bu “Beyefendi” nin kim olduğunu dinleme “mağdurlarına” çağırıp sormuyor.
Dinleme kayıtlarının yayınlandığı web sayfalarının kapatılması için gösterilen hassasiyet “içeriklerde” geçen hususların aydınlatılmasında gösterilmiyor?

***

Bu süreçte anlıyoruz ki herkes “kaset mağduru” . Başbakan, Fethullah Gülen, kabine üyeleri, Başbakan’a yakın iş adamları, hükümetin itibar ettiği müteahhitler; herkes...
Kaset mağdurlarının her biri, kasetleri çıktığı anda basıyorlar feryadı; izinsiz dinleme yapılmış, kasetlerle siyaset belirlenmeye çalışılıyor, komplo var, kumpas var...
En yaratıcısı ise “benim milletim bunlara geçit vermez!” geyiği...
“Neye geçit vermez?” diye soruyoruz, cevap yok...
Bir Başbakan, cemaat lideri veya iş adamları hakkında yakası açılmamış iddialar ortaya atılıyor ve bunlar ses kayıtları ile destekleniyor ama kimse bu iddialara cevap vermiyor da gazetesi ve televizyonları aracılığı ile karşı tarafı karalıyor.
Artık kimin ne kadar çaldığını, hangi kanunsuzluğu yaptığını anlamak için çok gayret sarf etmemize gerek yok.
Her sabah alıyoruz iki taraftan da bir gazete, 32 kısım tekmili birden öğreniyoruz.

***

Bu süreçte hükümet cenahından en çok şu sözleri duyuyoruz;
- Veremeyeceğim hiçbir hesabım yok.
- Yolsuzluk varsa üzerine gidilir.
- Bu kardeşiniz yolsuzluk yapar mı?
- Yolsuzluk olsa ekonomi bu kadar iyi olur mu?
- Göreceksiniz, aklanıp, pir-ü pak aranıza döneceğim.
İyi tamam da, hesap vermek, yolsuzluğun üstüne gitmek ve paklanmak için yapılması gerekenler belli.
Ben “aklanmak” için görevinden “rızası” ile istifa eden, vekillik gömleğini bir kenara bırakıp mahkemeye koşan birini göremiyorum.
Operasyon yapması engellenen savcılar görüyorum.
Meydanlarda kuru hamasetle durumu kurtarmaya çalışan politikacılar görüyorum.
Sadece görevden alınan savcılar ve polisler görüyorum.
Bir de dünya hukuk tarihine geçecek “iddianameyi yeniden yazma” komedisini...

Yazarın Diğer Yazıları