Kartlar yeniden mi dağıtılıyor?
Yıllardır algılarımızın ayarlarıyla oynayanlar utansın…
***
O, "Bugün Ahmet Altan'ın hapiste kalmasını en çok isteyen çevreler 2013-15 döneminde onun tavırlarını sosyal medyadan en çok alkışlayan kesim" diye yazmış.
Ben, "Hepiniz oradaydınız" diye okudum.
***
O, "Elimde somut isim isim yazı yazı twit twit görüntülerle kanıtlarım var ama bugün başka polemiklere girmek istemiyorum" diye yazmış.
Ben, "Dokunan yanar" diye okudum.
***
O, "Sabah başyazarı" da olduğunu vurgulayarak Mehmet Barlas'ın, "2016'daki FETÖ'cü darbe girişimi ertesindeki olağanüstü koşulların da geride kalmasını bekliyoruz…Yaşadıklarımız devletin ve seçilmiş siyasetin ne kadar güçlü olduklarını göstermiştir…" satırlarını aktarıp, altına imzasını atmış.
Ben, "Sakin ol şampiyon… Tamam sensin… Herkes anladı… Ama sabır da bir yere kadar…" diye okudum.
***
O, "Mümtazer Türköne'nin Ankara'da üniversitede okurken ev arkadaşı ve hayattaki en yakın dostu Naci Bostancı… Taha Akyol'un entelektüel tarzını rol-model alan iki ülkücü genç… Bugün Profesör Naci Bostancı AK Parti Grup Başkanı. Yani iktidar partisinin en üst düzey yöneticilerinden biri" diye yazmış.
Ben, "Birlikte okudular. Birlikte yazdılar. Birlikte düşündüler. Birlikte hareket ettiler. Birlikte yediler. Birlikte içtiler. Birlikte hizmet ettiler. Biri cezaevindeyse, diğeri niye iktidarın en etkili yerlerinde? Biri iktidarın en etkili yerlerindeyse, diğeri niye cezaevinde; bu işte bir tuhaflık yok mu; ne farkları var?" Diye okudum.
***
O, "Altan ve Kavala'nın özellikle uluslararası camiada epey destekçisi var" diye yazmış.
Ben, "Yüksek yerlerde tanıdıkları var ona göre" diye okudum.
***
Ve sordum:
Nagehan Alçı'nın, kendi açısından, yıllarca yol, mesai, "dava(!)" arkadaşlığı yaptığı, kumpas sürecinde bu devlete ve millete karşı yürütülen şeye "savaş" benzetmesi yapılırsa ve "silah arkadaşlığı" kavramına hakaret olmayacaksa, aynı istikamette sallanan kalemleriyle "silah arkadaşlığı" içinde olduğu isimlere sahip çıkması, onların "özgür kalmalarını" arzulaması, bunun olmasına çalışmalayanlara veryansını hepsi olağan, -bunu yazdığıma inanamıyorum ama- insani ve anlaşır da, neden şimdi?
Önce Barlas, sonra Alçı, aynı gece rüyalarına paralel Hızır mı girdi yani, ikisine paralel nasihatlar mı verdi?
Zira, öyle eski günlerin hatırına yapmış olmak için yapar gibi değil, bugüne kadar olduğu gibi satır arasına gizleyerek değil, imayla, göndermeyle, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla tonunda değil, "FETÖ'yle mücadele" diye gökte uçan kuşu bile hedef gösterir haldeyken bir anda "FETÖ"den hükümlü ve tutuklu durumdaki isimlere açık açık, bangır bangır, tekrar tekrar, ısrarla özgürlük istemek için neden bugünleri seçti ikisi de?
Neden aynılarını başka bir yazar kaleme alsa kendisini savcıya ifade verir halde bulması işten bile değilken, bırakın böyle adli bir süreci neden bu isimlere anlamlı bir siyasi tepki dahi işitilmedi?
***
Bir taraftan, İmralı'daki caniye telefon izni veriliyor, ailesiyle görüştürülüyor…
Diğer taraftan, bir övgü, bir takdir, bir alkışla "Barzaniler bizim canımız, feda olsun imkanlarımız" propagandası palazlandırılıyor…
Bayram değil, seyran değil, 2007-2015 arasının bütün aktörleri, kutupları, rakiplerinin eş zamanlı olarak sahnedeki yerlerini almaya başlaması sıradan bir fesadüf eseri olabilir mi?
Yoksa…
Neydi o strateji; hazmettire hazmettire…
Bunların tamamı birer "hazmettirme girişimi" mi?
Bugün "şahsi talep"miş gibi okuduklarımız aslında üç vakte kadar önümüze konacak "proje"nin habercileri mi?
Kartlar yeniden dağıtıldı ve "eleman"lara "işbaşı" mı dedi birileri?
SORU-YORUM
Kimse kusura bakmasın da, bir yandan salgınla mücadele kapsamında alınan tedbirlere uymuyorlar, işçileri fiziksel mesafeyi koruyamayacakları şartlarda çalıştırıyorlar diye laf edip, diğer yandan da, üstelik de "sokağa çıkma yasağı" ilan edilmişken işçileri "Taksim'e çağırmak" ve her anlamda hayatlarıyla oynamak neyin kafası acaba? Virüs işlemiyor muymuş bünyeye Taksim'de elele, kolkola, omuz omuza olunca?
Malum hutbeye dair…
Gösterilen kimi tepkileri paylaşmamakla birlikte, ideolojik olarak iktidara yakın duran kimi vakıf, kurs ve yurtlarda, yığınla erkek çocuğu, erkek hocalarının -üstelik de dini kullanmak suretiyle- tecavüzüne uğrarken susmuş bir kurumun, kimseye "eşcinsellik" üzerinden din veya ahlak dersi vermeye yüzü olmaması beklenir…Ama oluyor…