Karşı devrim metodu

Fransız ihtilaliyle başlayarak neredeyse bütün devrimci hareketlerin tercihi olan “güçler birliği”, uluslaşmasını tamamlayamamış ülkelerde “çoğunluğun tiranlığı”na giden yol olarak kullanılıyor

Renkli gazetenin birinci sayfasında yine renkli dört kişilik bir fotoğraf.
Soldan sağa doğru, Anayasa Mahkemesi’nin Başkanı, Başbakan ve Türkiye Büyük Meclisi’nce Anayasa Mahkemesi’ne yeni seçilen iki üye.
Yani, yüksek mahkemeler içinde ülkenin siyasal yaşamını en çok etkileyen kuruluşun en uzun süreli başkanı, gelip geçmiş başbakanlar arasında en uzun süre işbaşında kalmış olanlardan biri ve son “reform” maddelerine göre Meclis’çe seçilen üyeler.
Yani, soldan sağa doğru, yargı, yürütme, yasama.
Yani, güçler birliği.

* * *

Son çağların yönetim biçimlerinden biri olan “güçler birliği” bu toplumun hiç yabancı olmadığı bir sistemdir. İstiklal Harbi, devrimci Mustafa Kemal’in de çok sevip akıllıca uyguladığı o sistemle yönetilerek kazanıldı. Yedi Düvel’in dört yandan başlattığı istilaya ve Mondros Mütarekesi’nin teslim aldığı padişahlığa karşı “milli irade”ye dayalı bir başkaldırış için en elverişli ve anlamlı yönetim biçimi o sistemdi. İşgallere direnen yerel kuruluşların ağır bastığı bir “görevlendirme seçimi”yle Ankara’ya gönderilen mebuslar, İstanbul’un İngilizlerce işgalinden kaçabilen son Osmanlı Meclis-i Mebusan üyeleri, hem cephelerde vuruşan hem de yönetimde ses sahibi olmaya çağrılan fırka kumandanları oradaydı. Milli Mücadele günlerinin “ahval ve şeraiti”nde öyle bir kuruluşun halktaki direnişi temsil etmediğini kimse söyleyemezdi.
Büyük Kurtarıcı, kongrelerin ardından o meclisi toplayabilmiş olmanın saygınlığıyla ve Anafartalar’dan beri taşıdığı karizmanın ağırlığıyla ulusal dirilişe öncülük etmekte yerden göğe haklıydı. Kazanışı da, askerlik dehasının yanında böyle bir siyasal dâhilik sayesinde oldu.

* * *


Meclis hükümeti de denen güçler birliği sistemi, Büyük Fransız İhtilali’yle başlayarak neredeyse bütün devrimci hareketlerin temel tercihi olmuştur. Mustafa Kemal bütün devrimleri de o sistemle başardı.
Ne var ki, aynı sistem, uluslaşmasını tamamlayamamış bir Türkiye’de 1950 Demokrat Parti iktidarıyla filizlenen ve Meclis’teki çoğunluklarına “milli irade” adını koyan “karşıdevrimci” iktidarların da tercihi olageldi.
Çekilen resimdeki yüksek mahkeme başkanının “Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir” dediğini okuyunca tarihin azizliğini ve statüko kavramının“değişimli” anlamını düşünüp gülümsemeden duramıyor insan.
* Mümtaz Soysal / Cumhuriyet

++++++

Bir “Yetmez ama evetçi” uyanıyor
Ahmet İnsel Radikal gazetesinde yazılar yazan öğretim üyesi. Düşüncelerimiz zaman zaman uyuşmayabilir, ben o yazıları ilgiyle izliyorum.
Referandum öncesinde Ahmet İnsel “yetmez ama evet” takımı arasında yer alıyor ve anayasa değişikliğini savunuyor.
Dün Radikal’deki yazısına bakıyorum, “HSYK seçimini şaibeli” ilan ediyor, Adalet Bakanlığı bürokratlarının HSYK üyeliğine seçilmesini “demokrasinin değil, AKP’nin zaferi” olarak niteliyor.
Hani, anayasa değişikliği demokratik bir açılımdı, onun için evet demek gerekirdi, ne oluyor böyle
aniden?
Bu geç uyanmaya, Ahmet Beyin bildiği deyimle, İngilizler “good morning after supper” diyor, “akşam yemeğinden sonra günaydın” .
Halk deyimiyle,“atı alan Üsküdar’ı geçiyor”, bizim evetçiler yeni uyanıyor.
HSYK seçimi evetçilerin başına düşen ilk taş.
Bakalım, Ahmet Beyden sonra diğer “yetmez ama evet” takımını ne uyandıracak?
* Yalçın Doğan / Hürriyet


++++++

Savcı HSYK’ya gitti, Deniz Feneri Davası öksüz kaldı
Deniz Feneri Soruşturması’nı yürüten ve Almanya’nın ismini verdiği 58 kişiyi sorgulayan Ankara Cumhuriyet Savcısı Harun Kodalak’ın da son seçimler ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na seçildiğini öğrendim.Kendisini kutlarım ve mesleki başarılarının devamını dilerim ama ben kişisel olarak hem endişelendim, hem mutlu oldum,
hem de üzüldüm.
Endişelendim çünkü: Deniz Feneri Soruşturması zaten yılan öyküsüne dönmüştü. Almanya’da neredeyse ikinci dava bitecek, bizde hâlâ bir dava bile açılamadı.
Ortada iddianame yok, hırsızlar (varsa) çaldıklarını kemali afiyetle yemeye devam ediyorlar. Şimdi yeni savcı, onun dosyaya hâkim olması vs. derken birkaç yıl daha geçecek diye endişelendim. Almanya’da Türkler, Türklerin parasını çalıyor, Almanlar onları mahkûm ediyor ama Türkiye, onların buradaki suç ortaklarını henüz yargılamaya bile başlayamadı.
Mutlu oldum çünkü: Deniz Feneri soruşturması sırasında hazırlık soruşturmasının gizliliği ilkesine titizlikle uyuldu. İnsanları peşin suçlu ilan edecek telefon kayıtları, daha mahkemeye sunulmamış iddianame parçaları, sanıkların hazırlık soruşturması
ifadeleri basına sızdırılmadı.
Biliyorsunuz özellikle İstanbul özel yetkili savcılığının soruşturmalarında buna hiç dikkat edilmiyor. Şimdi HSYK’da bu kurala titizlikle uyan bir savcı olduğuna göre, bundan sonra atanacak savcılar da kendilerini
bu kurala uymak zorunda hissedebilirler.
Torba değil ki büzelim
Üzüldüm çünkü: Savcı Kodalak’ın Adalet Bakanlığı listesinden seçildiğini öğrenenlerin ağızları da elbette torba değil, büzemeyiz. Bu seçimin, Deniz Feneri soruşturmasının geciktirilmiş olmasının bir ödülü olduğu bile ileri sürülecektir. Savcılık makamına gelmiş bir kişinin bunlara tevessül edeceğini düşünmem şahsen ama böyle yorumların yapılabileceğini de bildiğim için üzüldüm! Keşke Savcı Bey, Deniz Feneri Davası bittikten sonraki dönemde aday
olmuş olsaydı.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

++++++

İktidardan bir puan daha kazandınız
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bu cümleyi inşa etmek için çok düşünmüş olmalı.. Ağır ve oturaklı bir cümle:
“Statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edemiyor”
Kim onlar? Tabii ki AKP’ye teslim olmayan Yargıtay ve Danıştay yargıçları ile bürokratlar...
Halkı neden ikna edemiyorlar peki?
Yalan söyleyemedikleri için olsa gerek...
Bravo Haşim Bey...
Bir puan daha aldınız iktidardan...
* Melih Aşık/ Milliyet


++++++

HSYK’nın yeni açılımı:
“Hükümete Sadık Yargıçlar Kurulu”
* Haldun Ertem

++++++

İleri demokrasi KCK’ya işler mi
Siz, HSYK gibi son derece kritik bir kuruma atama yaptırabilirsiniz.
“Efendim, birileri bağırır çağırır... Nasılsa susarlar...” diyebilirsiniz.
Türban meselesinde top çevirebilirsiniz...
Ergenekon davasında suçluluğu bir türlü kanıtlanamayan insanları aylarca içerde tutabilirsiniz.
Hoşunuza gitmeyen ve çıkıp gerçekleri yazan bir emniyet müdürünü, göz göre göre, sol örgüt üyesi diye içeri tıkabilirsiniz.
Ama bu KCK işi öyle değil...
“Silahı bırakıp de gelsenize” diyorsunuz...
Adam gelir mi?
Salak mı?
5000 tane adam elinde hafif silahlarla dünyanın en güçlü ülkesini yıllardır meşgul
ediyor mu?
Ediyor...
Lideri, cezaevinden tek bir cümleyle senin sokaklarını karıştırabiliyor mu?
Karıştırıyor...
* Serdar Akinan/ Akşam

++++++

Cumhuriyet “taş” gibi ayakta
Çoğunlukta bir endişe.
“Atatürk Türkiye’si bitti. Yeni bir Türkiye var artık. Bütün bürokrasiyi ele geçirdiler. Artık buradan dönüş yok. Geçmiş olsun” sesleri duyuyorum.
Ben hiç o kanaatte değilim doğrusu. Atatürk’ün kurduğu Türkiye, Osmanlı’nın yerini alan o devlet eğer bu kadar kolay bitecekse, hiç kurulmamış hükmündedir, tarih tarafından “Kısa bir ara dönem” olarak anılır.
Bugün baktığınız zaman Atatürk’ün
kurduğu devlet bütün kurumlarıyla, bütün sistematiği ile hâlâ “taş gibi ayakta. Hâlâ Atatürk Türkiye’sindeyiz. Hiç kimse, hiçbir iktidar, hiçbir başka lider Atatürk Türkiye’sini yok edemez. O sınırlar, o kurumlar var olduğu müddetçe bu ülke o ülkedir. (...) Bugün bu iktidar var, o koltuklarda oturanlar bu iktidarın dümen suyundan giderler. Yarın demokratik yollardan iktidar değişir. O koltuklarda oturanlar veya oturacak olanlar, o zaman da o iktidarın dümen suyundan giderler.
* Fatih Altaylı/ Habertürk

++++++

KISA... KISA...


Yeni Radikal’in ilk üç günlük tirajı açıklandı; dev reklam kampanyası ve “sudan ucuz” fiyatla vitrine çıkan gazetenin satış eğrisi yukarıdan aşağıya doğru inişte!

* * *

27’nci Aydın Doğan Uluslararası
Karikatür Yarışması’nda birinciliği Türk sanatçı Ahmet Öztürklevent kazandı.

* * *

Akşam Ekonomi Yayın Koordinatörü Levent Ertem, gazeteye noter kanalıyla tebligat yaparak 5 yıldır sürdürdüğü görevinden ayrıldı...

++++++


MİNİ YORUM
Bıçak yarası...
PKK’lı teröristin “cenaze töreni”nde emniyet müdürü bıçaklandı!
Bu da mı “demokratik hak?”
Bir Mehmetçik şehit olduğu vakit, yüreği, tabutuna sarılan annenin yüreğindeki yangında kavrulmayan... Dün göğsünde kör bıçağın sızısını hissetmeyen... En az bir kere kolu bacağı parçalanmış gibi bir mayına basıp da; kolsuz kanatsız öylece kalakalmayan, çocukların fırlatıp attığı taş “kafasını yarmayan” ağzını bile açmasın “ben de bu ülkeye demokrasi getirdim” diye...

Yazarın Diğer Yazıları