Karayılan vuruldu mu?
İran’ın “Karayılan’ı yakaladık” haberinin üç gün önceki Sabah gazetesinin, “Güvenilir kaynaklardan elde edilen bilgiye göre” kaydından anlıyoruz ki, Milli İstihbarat Teşkilâtı (MİT) ile doğrudan ilgisi varmış.
Sabah’la Erdoğan ailesi ve hükümet arasındaki ilgiyi artık hepimiz biliyoruz. Bu “ilgi” bilgiye ulaşmada pek çok kapıyı açma kolaylığı sağlıyor olmalı. Nitekim öyle de olmuş ve Sabah, MİT’in, başta Karayılan olmak üzere bölücü terör örgütü üyelerinin Kandil’de barındıkları bölgelerin koordinatlarını İran’a ulaştırdığı bilgisine ulaşmış. Evet, MİT Karayılan’ın Kandil’deki koordinatlarını İran’a bildirmiş ve İran’ın Karayılan’ı öldürmesi yahut yakalaması için operasyon yapmasını beklemeye başlamış. Tabii İran oralı olmamış.
Her ne hikmetse Sabah’ın bu haberi Türk basınında hak ettiği yeri bir türlü bulmadı, bulamadı. Biz işe önce MİT’i tebrik ederek başlamak istiyoruz. Niçin mi? Tabii ki Türkiye’yi kana bulayan, masum insanları katleden, güvenlik güçlerini şehit edip, PKK’nın Türkiye içersindeki siyasi görünümlü ayaklarına herkese kafa tutma ve meydan okuma cesareti veren beş bin teröristin en başındaki canilerin yerini metrekare olarak tespit ettiği, edebildiği için...
Karayılan ve adamlarının yerini tespit eden MİT önce herhalde İran’a koşmamıştır. Böylesine önemli bir bilginin ilk haberdar edileceği kişi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanından başkası değildir. Başbakan, “İran’la savaşmaktan vazgeçtim, Pejak’ı Kandil’e çekme kararı aldık. İran sınırını artık biz koruyacağız” demiş bir Karayılan’ın koordinatlarını İran’a bildireceğine TSK’ya verseydi ve en kısa sürede sizden bu adamı ölü veya diri istiyorum deseydi daha doğru bir iş yapmış olmaz mıydı? Türkiye’nin en azılı düşmanının hallini İran’a havale etmek bir bakıma ona kol kanat germek değil midir? Dünkü yazımızda, “Siyasi irade PKK ile Türk ordusu arasındaki iç ve dış engelleri kaldır ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile PKK baş başa bırakılsa bu örgütün taş çatlasa üç haftalık ömrü olur ve Kandil’de hayatta sadece birkaç kertenkele kalır” diyerek işte tam da böyle durumların notunu düşmüştük. Sabah’ın haberi doğru ise siyasi irade artık (artık hangi iç ve dış hesaplarla hareket etti ise) Karayılan’la Türk ordusu arasına İran engelini koyuvermiştir.
Siyasi iradenin Karayılan ve TSK arasına koyduğu işte bu engel yüzünden her tarafta yüzbaşılar, binbaşılar, onbaşılar şehit edilmekte, analar, eşler, çocuklar ve bütün Türkiye kan ağlamaktadır. İşin bir başka ayıp yüzü ise, siyasi iradenin bu tür operasyonlarının faturasının o siyasi iradeyi tabulaştıranlar tarafından olup bitenlerle zerre kadar ilgisi olmayan TSK’ya kesilmeye devam ettirilmesidir. Yine “Bütün bunlar doğru ise” kaydı düşerek diyoruz ki, bu durumda, Karayılan korunan, TSK ise vurulan durumundadır. Kimler tarafından derseniz, her şey ortada değil mi? Tabii ki Türkiye’yi yöneten siyasi irade ve onun destekçileri tarafından. Karayılan’ın Kandil’deki koordinatları TSK’ya verilseydi ve TSK bu işin altından kalkamasaydı siz o zaman seyredeydiniz bu cenahtaki gümbürtüyü! Her neyse, zaman, zaman olmazsa ilâhi adalet her şeyi ortaya çıkartacaktır ve tuzun hangi noktalarda koktuğu bir gün elbet anlaşılacaktır.
Benim şu saatten sonra asıl merak ettiğim, MİT’in Karayılan’ın koordinatlarını hâlâ bilip bilmediği, biliyorsa, siyasi iradenin bu koordinatları son hava harekâtlarında ‘değerlendirsin diye’ TSK’ya verip vermediğidir? Yani, birkaç gündür yapılan hava harekâtlarından herhangi birinde Karayılan’ın ensesine bir füze isabet etmiş olabilir mi? Doğrusu çok merak ediyorum. PKK kaynakları suskun, TSK, vurduğu yerlerde nelerin olup bittiğini yerel kaynaklardan öğrenmeye çalışıyor. Siyasi iradenin TSK ile PKK arasındaki engellerini halkın gözünden saklama telâşında olanlar ise, gözlerini o kadar kararttılar ki, hâlâ bu işleri bir yerlerinden “Ergenekon” dedikleri oluşumla irtibatlandırabilmek için ıkınıp duruyorlar. Siyasi iradenin TSK ile Karayılan arasına İran engelini koyması haberleri doğru ise bundan âlâ Ergenekon mu olur?