Karar: Suçun devamına…

Gazeteciler Müyesser Yıldız, İsmail Dükel ve Yıldız'a "bilgi sızdırdığı" iddia edilen astsubay Erdal Baran hakkındaki iddianame nihayet tamamlandı.

"Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak" suçundan yargılanacaklar.

İddianame (en azından yazıyı yazdığım dakikalarda) henüz biz "seçilmemiş gazeteciler"in görebileceği haliyle açıklanmamıştı ama Müyesser Abla'nın -bilinen- iki yazısı delil gösteriliyor bu "suçu"na;

"Kim bu Hafter'le görüşen Türk komutanlar" ve "Libya'ya hangi komutan gitti… Yerine kim geldi?"

***

İlk tutuklandığında da yazmıştım, Yıldız, bu yazılardan birinde, "Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın "Hafter'in Libya Ulusal Ordusu'ndaki iki Türk komutanıyla görüşmesinden çok memnun olduğunu" söylemesi üzerine, muhataplarına "Doğru mudur böyle bir şey? Doğruysa, kimdir bu iki "Türk komutan"? Emekli mi, muvazzaf mı ya da NATO-ABD himayesindeki "FETÖ"den firari kişiler mi?" diye bir soru yöneltiyor…

Diğerindeyse, bizatihi Cumhurbaşkanı'nın "Orada bir harekat merkezi, bu harekat merkezinde de bizim bir korgeneralimiz bulunacak" sözlerinden sonra ataması yapılan korgenerali duyuruyordu.

İkisi de açık kaynaklara dayanıyordu.

***

Dün, iddianamenin tamamlandığı ve yöneltilen suçlamanın da "Devletin gizli kalması gerken bilgilerini açıklamak" olduğunu öğrenince yeniden kontrol ettim; iki yazıda hâlâ yayındaydı. Yani, "devletin gizli kalması gereken bilgileri"ne vakıf olmak isteyen herkesin erişimine açıktı.

Garabet değil mi?

Müyesser Yıldız içeride, ama iddia olunan "suç" dışarıda.

Müyesser Yıldız hapis, ama iddia olunan "suç" elini kolunu sallaya sallaya dolanıyor internet ortamında.

Yıldız'ı içerideyken "suç", suç sayılmıyor demek ki; yazdıkları, bir tek o dışarıda olursa tehlikeli!

Böyle mantık mı olur!

Madem bu yazılar devleti herhangi bir şekilde zarara uğratacak bilgiler içeriyordu, niye 10 aydır yayınlanmasına, yayılmasına mani olma gereği hissedilmedi?

Hâlâ yayınlanmasında, yayılmasında bir sakınca yoksa, Müyesser Yıldız niye/nasıl "sakınca olduğu" iddiasıyla çıkacak hakim karşısına?

Devamına göz yumulan, devamında bir sorun görülmeyen "suç"la mı suçlanacak?

***

Mahkemenin iddianameyi kabulü, duruşma derken, zaten 4 aya yakındır cezaevinde olan ve öngörülen ceza ile yatarına bakınca, son tahlilde "yattığı süre göz önünde bulundurularak cezasını peşin peşin çekmiş" sayılması muhtemel Müyesser Abla'nın hesabı doğru çıkacak galiba; "Gazeteciler için tarife 6 aydan başlıyor" buralarda!

İnanıyorum öyleyse haklıyım!

Hemen her gün bir televizyon kanalında görmeye alıştığımız, hemen her konunun uzmanı olan, her konuda fikir bildirebilen profesörlerimizden biri…

Öyle üniversite maskeli merdiven altı işletmelerden aldığı diplomalarla akademisyenlik taslayanlardan da değil ha; lisans ve yüksek lisansı ODTÜ'den, doktorası "Hacı Bayram"laştırılmadan önceki "Gazi"den.

Başta Polis Akademisi olmak üzere bir çok kurum/kuruluşta ders vermiş, yöneticilik görevleri üstlenmiş (Ve bunları sürdürmekte olan.)

Sair zamanda, "makul"de buluşmaya dönük bir meyli de var aslında…

Dün, Türk Tabipleri Birliği merkezli polemiğin tartışıldığı yayında, tuttu sözü İstanbul Barosu'na asılan Ebru Timtik posterine getirdi.

Timtik, DHKP-C operasyonunda gözaltına alınıp, tutuklandıktan sonra başladığı "ölüm orucu sonucu ölmüştü" ya; "İstanbul Barosu da teröristin resmini astı" dedi bizim profesör; "Bunlar hep böyle anarşik" algısını yemledi.

Karşısındaki gazeteci, o posterin İstanbul Barosu tarafından değil İstanbul Barosu'na rağmen asıldığını, Baro'nun buna dair bir açıklama da yaptığını hatırlattı.

Bir "bilim insanı" olarak, kendisinden her şeyden önce tezini somut kanıtlarla kanıtlayabilmesi beklenen profesörümüz ne dedi beğenirsiniz?

"İnanmıyorum!"

"İnanmıyorum efendim!"

"İnanmıyorum."

"İnanmıyorum."

Tamam oldu o zaman. Siz inanmıyorsanız, doğrudur.

Bu mudur?

***

Bir yanda İstanbul Barosu'nun, hiç öyle iddia edildiği üzere toplumsal tepki üzerine filan değil, daha olayın olduğu gün yaptığı açıklama; yani "belge"

Baro görevlilerinin, o posteri, kendi elleriyle indirdiklerini gören, emniyet mensupları ve avukatlar; yani "tanık"; bolca hem de…

Diğer yanda "inanç", "zan"

***

Hoca, akademideki öğrencilerine de bu tavrı telkin ediyorsa vay, ve dahi vah bizim halimize!

Yazarın Diğer Yazıları