Karanlıkta ampul şov!..

Türkiye'nin "aydınlanma dönemi" 1923'teki cumhuriyet devrimiyle başladı...

Bu dönemin, Avrupa'dan yayılan 18. ve 19. yüzyıldaki aydınlanma felsefesinden beslenmediğini iddia etmek abesle iştigal olur...

Fransız İhtilali (1789-1799) gibi bir süreç ve İngiltere'de başlayan Sanayi Devrimi (1760-1840) gibi üretime ilişkin gelişmeler de desteklemiştir Aydınlanma Çağı'nı...

Atatürk'ün, cumhuriyet ve laiklikle başlattığı Aydınlanma Devrimi'nde ise sadece dil, harf, giyim kuşam ve benzeri değişimler yaşanmadı...

Sosyal gelişimi de büyüten sanayi devrimine ağırlık verilmesi, Türkiye'yi gericilik ve cehaletten kurtaran, köylünün cılız üretimini ise sanayi gelişimi ile doruğa çıkartan bir anlayışın sonucuydu...

Büyük Devrimci Atatürk'ün öngörüsü, demir ağlarla örülen Türkiye'nin dört bir yanını, ayakkabıdan tekstile, kağıttan şekere, mühimmatan hava gazına kadar fabrikalar üzerinden büyüttü...

İşte bu gelişmeler karasabana mahkum köylüyü de, eğitimsizliğin cenderesinde sıkışan yoksul kent insanını da uygar dünyaya entegre etti...

Ve cumhuriyet öncesinde, 10 milyon civarındaki nüfusunun neredeyse yüzde 90'ının okuma yazma bilmediği bir coğrafyada; eğitim, sağlık tarım ve sanayi ile ilgili çabalar Türkiye'yi Ortaçağ karanlığında tutan girdabı dağıttı, Aydınlanma Devrimi Orta Doğu'nun sınırında modern bir ulus yaratılmasına eşsiz bir olanak sağladı...

Işığı söndürülen ülke...

İnsanlığı uygar dünyaya entegre eden ışık nerede yakılırsa yakılsın, ulusları köleleştiren zihniyetin dayattığı uygulamalar karanlığı hakim kılmaya çalıştı ve Avrupa'dan Orta Doğu'nun yanıbaşındaki Türkiye'ye uzanan Aydınlanma Devrimi son 70 yılda darbe üstüne darbe aldı...

1946'da çok partili döneme girilmesiyle birlikte, cumhuriyetin özgür ortamının yetiştirdiği kimi siyasetçilerin tarikat ve cemaatlere taviz vermesi, gericilik ve müritlik anlayışı üzerinden oy toplamaya çalışması cumhuriyetin laiklikle büyüttüğü aydınlanma ışığını söndürmeye başladı...

Menderes'in Demokrat Partisi'nin tarikat ve cemaatlere verdiği tavizleri gelenek haline getirerek sürdüren sözde muhafazakar partiler ve uzantıları, gericilikten beslenen ideolojilerini cumhuriyete karşı bir saldırı aracı olarak kullanarak günümüze kadar geldiler...

Ve ne yazık ki MSP'den ANAP'a, DYP'den AKP'ye kadar uzanan süreçte, devleti yönetenler bir yandan laikliği tahrip ederek Meclis'teki yeminlerine ihanet ettiler, diğer yandan da modernleşmeye düşman çevrelerden beslenerek iktidarda durdular...

Ve Türkiye'yi özellikle son 40 yıldır yönetenler, Atatürk'ün 1938'e kadar ayakta tutmak için çırpındığı, İnönü'nün ise 1960'ların sonuna kadar korumaya çalıştığı cumhuriyetin kaidelerini tahrip etmekten geri durmadılar...

Cumhuriyetle, yani Aydınlanma Devrimi'nin uygar sonuçlarıyla mücadele ne yazık ki AKP döneminde zirveye çıktı...

Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın tarikat- cemaat liderlerini başbakanlıkta toplamasıyla başlayan bir erozyon süreci, Milli Görüş'ün yavrusu AKP döneminde zirve yapınca ve toplum da gerekli refleksi göstermeyince, Atatürk'ün aydınlanma sürecinin sonucu olan eğitimden sanayiye, sanattan sağlığa kadar cumhuriyet önderlerinin yarattığı kurumlar tek tek yok edildi, bir karanlık süreç de büyütüldükçe büyütüldü...

farac-bayrak.jpg

Aydınlanma'ya büyük darbe!..

Bir gecede binlerce eğitim kurumunu imam hatibe dönüştüren zihniyet, aydın bireyler yerine tarikat ve cemaatlere mürit yetiştirme furyasının başlatınca, Gazi'nin eğitimde devrim yaratan Tevhid-i Tedrisat'ı yerle bir edildi...

İktidar; okullar- dershaneler- medreseler üzerinden büyüyen Fethullahçıların darbe girişimine rağmen bürokratik dinciliğin nasıl bir yıkım getireceğinden bile ders almadı...

İşte tarikatlar siyasetle bürokraside halen cirit atıyor ve GATA'daki zıbınlı rezalet de gösterdi ki, artık her yer karanlık bu ülkede...

Eğitim karanlık, çünkü Tevhid-i Tedrisat yerle bir edilince, müfredatından Atatürk- laiklik- cumhuriyet gibi konuların çıkarıldığı bir eğitim sistemi Türkiye'yi hızla karanlığa sürüklemeye başladı...

Atatürk'ün sanayileşme ve istihdamla sosyo ekonomik gelişimi büyüttüğü fabrikaların hiçbirinin ışıkları da yanmıyor artık... Çünkü hepsinin yerinde AVM'ler, plazalar var...

Cumhuriyetin bu ülkeye kazandırdığı Hıfzıssıhha gibi kurumların üzerine çöken karanlık da işte son aylarda Corona ile başlayan bir salgında, Türk Ulusu'nu çaresiz bırakmaya devam ediyor...

Türkiye'de yalnızca AKP'nin değil, onun beslendiği siyasi kaynakların 1950'den bu yana dayattığı cumhuriyet karşıtı politikalar Atatürk'ün uygar bir ulus- güçlü bir devlet kurmak için oluşturduğu sosyo ekonomik alanlar başta olmak üzere, tüm çevrelerde yürütülen bağnaz politikalar ülkeyi sağlıktan sanayiye, eğitimden dış politikaya kadar karanlıkta bırakmayı sürdürüyor...

İşte böylesi bir çöküş ortamında Türkiye'yi yönetenlerin neyle uğraştığını görüyorsunuz;

Ülkenin Anayasa Mahkemesi üyeleri ile İçişleri Bakanlığı arasında "ışıklar yanıyor" muhabbetiyle, gece yarısı tüm ampulleri yakılmış iki binanın fotoğrafı yayımlandı ve bunun üzerinden "darbe" tartışması yürütüldü!!! Söyler misiniz; her açıdan karanlıkta bırakılmış bu ülkede darbe yapılmamış alan kaldı mı acaba?..

Karanlıkta bırakılmayan, ışığı söndürülmeyen bir kurum- merkez- lokomotif kaldı mı bu ülkede?..

Ülkenin milli kaynaklarının özelleştirme talanıyla, ulusal zenginliklerin ise yap-işlet-devret vurgunuyla yok edildiği bir ülkede, karanlık siyaset üzerinden yürütülen yıkımı gece yarısı ampul şovuyla örtbas etmeye çalışmak nasıl bir gaflet gösterisidir acaba?..

"Işıklar yanıyor"muş!!! Hangi ışıkmış acaba o?.. Ben bir tek Anıtkabir'in ışığını görüyorum bu ülkede...

Yazarın Diğer Yazıları