Karakolda ayna var
Yıllar önce Akşam gazetesinin dağıtımındaki haksızlık üzerine o sırada yöneticisi olduğum gazete adına “Duyarlı basın” tabiriyle davet almıştım. Şimdi Başbakan Erdoğan’ın basın müşavirlerinden olan Ahmet Tezcan’ın yönetimindeki programda “Bu toplantıya katılanlar duyarlı da diğerleri duyarsız mı?” muhalefet şerhini koyup gazeteler arasındaki haksız rekabetin sadece dağıtımda değil, haber değerlendirmesinden personel, reklam, ilan, baskı ve kağıda kadar sorgulanması gereken yüzlerce problemi olduğunu vurgulayarak başta Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi ve meslek derneklerinin gerçek anlamda sorumluluk yüklenip yaptırım uygulamasından bahsettiğimde katılımcıların şaşkınlıkla beraber umutsuzluğunu gözlemlemiştim.
Adı o sırada “Duyarlı basın” olarak konan gazetelerin o dönemki tutumuyla bugünkü çizgileri arasında ciddi uçurumlar var. O günkü duyarlıların büyük bir bölümü bugün “Yandaş” saflarında yer alıyorlar. Aradan 15 yıl geçmesine rağmen değişen tek deyim kartel.
Doğan Grubunun karşısında Sabah olmasına rağmen her ikisi de kartel sıfatını taşırken, o kartelin yönetici ve yazarlarının kısa sürede yandaş saflarına geçişine biz şaşırmasak da kamuoyu unutmuş görünüyor.
Dünün laiklerinin bugün cemaat gazetelerinde diyalog adına kalem sallamaları da şaşırtmıyor insanı. İşgal ettikleri köşeler ve ekranlarda topluma ahlak dersi vermeye kalkışanların ahlak kurallarını hiçe sayan yazı ve konuşmaları da tepki görmüyor. Düne kadar çalıştığı kurumda patronunun çıkarlarını savunmak, maaşına biraz daha zam alabilmek uğruna elindeki çamuru fütursuzca sağa sola sürenlerin bugün ekmeğini yediği patronunu arkadan hançerleme girişimleri de dikkatlerden kaçıyor.
İki kişi arasındaki özel sohbeti yıllar sonra köşesine taşıyarak bir nevi intikam almaya çalışan kalemşörleri kınayacak bir kurumu bile yok mesleğimin.
Başbakan Erdoğan’ın Al Capone’a benzettiği Doğan’ı savunanlar kadar, Erdoğan’ı Putin ile bütünleştirmeye kalkışanların da samimi olmadıklarını milletin bildiğinden eminim ama tepkilerini yüksek sesle dillendirmeyişlerine aklım ermiyor.
Karteli kırmayı başaran Uzan Grubunun medyası çoktan dağıldı. Dün Uzan’ın tetikçiliğini yapanların bugün Uzan’ı ağızlarına almadığı gibi Uzan’ı yok edenlerin saflarında duruşu işlerine geldiklerinde “etik”ten dem vuranların ahlaki yapılarını yansıtmıyor mu?
Doğan Grubundayken hükümete kafa tutacak kadar cesaret sergileyenlerin bugün haksız vergi cezası karşısında pısırık kaldığını anlarım ama karşı safa geçişlerinin adını koyabilen var mı? Ve bunu arsızca yapanların saygınlıklarını kaç meslektaşı sorgulayabiliyor.
İşin özeti toplumu bilgilendirmekle görevli basın kuruluşlarının öncelikle aynaya bakmaları, olmazsa olmaz olarak değerlendirilmelidir.
Yaşadığı ve inandığı değerlerden asla taviz vermeden mesleğini sürdürürken, akla hayale gelmeyen haksızlıklara uğrayan gerçek gazetecilerin her şeyin para olmadığını ifade ederek sergiledikleri duruş takdir edilmiyorsa bile nokta kadar menfaat için, virgül kadar eğilen iş takipçisi, komisyoncu, ibrikçi, tetikçi, döneklerin de ifşa edilmesi gerekmez mi?
Ve asıl tasfiye listesine bu arsızların eklenmesi şart değil midir?
Mücadele edilmesi, boğuşulması gereken gazete ve televizyonların kendilerine ayna tutması, aynadaki gerçekle yüzleşmesi olmalıdır. Türkiye’de 5 milyonluk gazete okuruyla 50 milyondan fazla televizyon seyircisi öncelikle bir ayna temin etmelidir.
Aynaya bakarken gazetesine, televizyonuna ayna tutmalıdır. Karakol insanın vicdanı ise ‘Karakol’da Ayna Var’ şarkısını herkes hatırlamalıdır.