Karabağ’ın Salatın’ı nelere kadir...
2007 yılında, gazetemiz Yeniçağ’da “Karabağ’ın Şikestesi” adlı bir yazı dizim yayımlanmıştı. Bu dizinin 2 Mart 2007 tarihli bölümünde, Hocalı Katliamından mucize eseri kurtulan yavrusu “Salatın” için bir web sitesinde yardım isteyen ananın feryadına yer vermiştim.
Salatın’ın öyküsü şöyle idi. Hocalı katliamından kaçan kadınlardan birisi, saklandıkları ormanda ağlayan bir yaşındaki Salatın adlı kızını susturamayınca, sesinin duyulmasından korkarak boğmuş. Ölüsünü gömmeye vakit bulamadığı için de beraberinde taşımak zorunda kalmış. İki saatlik kaçıştan sonra dinlenmek için oturduklarında çocuğun ölmediğini kıpırdadığını görmüşler. Televizyon günlerce bu olayı vermiş.
Salatın sonra büyüyor, genç kız oluyor, fakat sağlığı yerinde değil, bir gözü görmüyor, ana-kız yardıma muhtaçlar. Salatın’ın annesi Müşkünaz Ehmedova, şöyle sesleniyordu yardımseverlere: “Bu vahta kadar onu üroloji, nevroloji ve hestahanasında müalice (tedavi) ettirmişem. Amma indi buna imkânım çatmır. Aldığım tegaüd (emekli maaşı) ise ancak gündelik çörek puluna çatır (ekmek parasına yetiyor). Meni eşiden bütün insanlardan derdimize şerik çıhmağı (ortak olmayı) rica edirem.”
Geçenlerde facebookta yaptığım Azerbaycan’la ilgili bir paylaşıma bilinç dolu bir yorum gelince. Yorum sahibi Hatice Devrim Hanımefendi’ye arkadaşlık isteği gönderdim. Hemen olumlu yanıt geldi, sonra da aşağıdaki mesaj:
“Akşamınız Heyr Cazim Hocam... Kalpler birmiş. Ben arkadaşlık göndermeyi düşünüyordum, cesaret edemedim. Teşekkür ederim.. Karabağın Şikestesi yazı dizisini Yeniçağdan takip etmiş Murov Dağı şiirinizden ve Salatin’in dramından çok etkilenip Azerbaycan’a gitmek, oralarda olmak istemiştik... Allah nasip etti, buralardayız çok şükür. Türk Dünyası Bakû Atatürk Lisesinde görev yapmaktayız. Eşim müdür, ben tarih derslerine giriyorum 6 ildir.. Derslerde Salatin’in hikayesini hep anlatırım.. Daha tanışmak nasip olmadı ama inşallah tanışırım. Bakû’den sevgi ve selamlarımızla.. Sağ olun..”
Yazarlığın ödülü bu işte... Yazarlığımız ve Türkçülüğümüz işe yaramış... Sevindim ve kıvandım. Yanıtladım Hatice Hanım’ı:
“Hatice Hanım, çok memnun oldum, beni sevindirdiniz, Tanrım da sizi sevindirsin. Görevinizde başarılar diliyorum, eşinize ve size uğurlar arzulayıram. Helelik...”
“Murov Dağı” adlı şiirimden de söz etmiş Hatice Hanım, o şiiri de bu vesile ile aşağıya alayım:
Ben Murov Dağı
Ben Karabağ’da diklenen ulu.
Dumanlı, imanlı ve
gümanlıyım
Uzaktan giz dolu görünürüm
Yakından heybetli.
Ben Murov Dağı
Dupduru gözelerimde
dupduru Türkçe
Derelerim türkü çağırır
gündüz-gece
İlim, obamdırlar
çevremdeki şehirler
Laçın, Şuşa, Hocalı,
Kelbecer, Tovuz
Bin yıldır bizle biz
Bin yıldır Oğuz
Ben Murov Dağı
Sütünü emziremeyen ana
Dervişi kalmayan ermiş
Laçınsız kaldı Laçın
Bozkurtsuz Şuşa boyun
bükermiş
En balaca balamı
Dün aldılar elimden
Tutsak düştü şirin dilli
Kelbecer
Ben Murov Dağı!
Ben girov dağı!
Yüreğim doluncası
şehit kanları
Aşıp gitti, yalnız koydu beni
Yurdunu yitiren sonuncu
kervan
Kulağımdan silinmez
o yanık ağıt, bilge bayatı:
“Kulağadır
Çıkan söz kulağadır
Devran bele mi döner
Ağa kul, kul ağadır”