Kara mizah dergisi gibi
Taraf’ın akademisyeni, Atatürk posteri taşıdı veya kitaplığında Nutuk bulundu diye anasından emdiği süt burnundan gelenlerin, mala, mülke, şana şöhrete, dokunulmazlığa kavuşmak için Atatürkçü olduğunu yazdı.
Aynı anda hem milliyetçi, hem muhafazakar, hem demokrat, hem liberal, hem de ideoloji karşıtı olan Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk”ü anlattığını anlamazsınız...
Karsısının başına biyolojik, toplumun kafasına fikri dışkı fırlatan Sevan Nişanyan’ın “Ama Hangi Cumhuriyet”i doğru bulduğunu kavramazsınız...
Ermeni haklarından sorumlu, Amerikalı’nın gelini Amberin Zaman’ın Atatürk’ü “çok sevdiğine” ve Cumhuriyet’i “yürekten” kutladığına inanmazsınız...
Allah bilir siz şimdi “babası Cumhuriyet dönemi bürokratı”olduğu için “özde Atatürkçü”lüğünü ilan eden o, on parmağında on marifet; hem akademisyen, hem yazar, hem raportör, hem nöbetçi tartışma programı konuğu “er kişi”nin yazdıklarına da itibar etmezsiniz...
Bir de üzerine, adım gibi biliyorum ki, “Yedi tane polis korumasıyla dolaşan,”istihbarat “ kavramı ile Sabah muhabirlerinden çok daha tanışık, siyasi terfilere alışık, ”irticai“ faaliyetlerinden dolayı tutuklanmışlığı da olan o baba mı Cumhuriyet demokratı” diye, pişmiş aşa su katmaya kalkarsınız!
Gidi “Ergenekoncular” , gibi “Kuvayi- Milliyeciler”, gibi “ulusalcılar” (Hadi yine yırttınız ’milliyetçiler’ yok listede)...
Sizin “ne ayak” olduğunuzu anlamak çok da güç olmasa gerek.
İşte bu motivasyonla başlayan bir yazıya şu final yakışır mı Allah aşıkına:
“Bu isim ve ideoloji altında, yapılanlar kamufle edilmekte ve acaba mala mülke, şana şöhrete kavuşmak sağlanıyor olabilir mi?
Dokunulmazlık kazanmanın en kolay yolu; en ulusalcı, en Atatürkçü görünmekten geçiyor olabilir mi?”
Malı mülkü bilmem, varyemez değillerse, gördüğüm kadarıyla çoğunda elde yok avuçta yok...
Dokunulmazlık derseniz; hakikaten var öyle bir ayrıcalıkları, “vebalı” muamelesi gördükleri için bırakın dokunmayı her türlü sosyal irtibatı kesen kesene...
Şana, şöhrete gelince, Allah “Taraf Atatürkçüleri” ne de böylesini nasip etsin isterim... “Terörist” pozundaki fotoğraflarınız çarşaf çarşaf yayımlandığı için herkes tanıyor gerçekten. Polis çevirmede ilk sizi durduruyor, yemeğe gittiğiniz lokantanın sahibi “acaba ne zaman kalkacak” diye tırnaklarını yiyor, sandıkta “sivil darbe” yapan vatandaş, sokakta yolunuzu kesip “abi memleket nasıl kurtulacak” diye size yakınıyor, bu “kutlu” görevi size tevdi ediyor, aylardır sahnelediğiniz oyun “kapalı gişe”oynuyor, “salon yıkılıyor”, eşle dostla bir efkar dağıtayım deseniz ne paparazzi var ardınızda, ne patlayan flaşlar, siz ferah ferah dertleşir, eğleşirken üst düzey önlemler alınarak, sizi hiç rahatsız, huzursuz etmeden çekiyor herkes çekeceğini...
Şöhretin böylesi için “Atatürkçü” olunur be abi!
Leman, Penguen, Müebbet Muhabbet, Gırgır, Uykusuz... Hepiniz yalan oldunuz; Taraf çıktığı sürece “benim” diyen mizah dergisi tiraj alamaz bu ülkedeè
+++
Kılını bile kıpırdatmamıştı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, telefon dinleme skandalı ile ilgili olarak hükümetinin suçlanmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Ancak ihmal ettiği bir gerçek var: Bugün hükümet yetkisi ve gücü onda ve o bu durumu engellemek, önüne geçmek için kendi başına gelene kadar kılını kıpırdatmadı!
Hükümete hakim olan hava tam tersine “söylediklerinden korkmuyorsan, dinlenmekten neden korkuyorsun” şeklindeydi.
Hükümet ve Başbakan, telefon dinlemeler ile yapılan yargısız infazlardan siyasi sonuç elde ettiğini düşündüğü için elindeki iktidar gücünü bu işi önlemek için kullanmaya tevessül etmedi.
Bunu önlemek için hiçbir şey yapmamış olması, onu sorumlu kılıyor. Bir ülkede yasalar uygulanmıyor, vatandaşların temel anayasal haklarından biri, onu korumakla görevli olanlar tarafından açıkça çiğneniyorsa, hükümeti ve Başbakan’ı sorumlu tutmayacağız da kimi tutacağız?
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
+++
Gladyatöre
benziyor
Gladyatör baştan aşağı zırhlara bürünmüş, kalın keskin kılıcı elinde, bütün haşmetiyle çıkmış arenaya. Ünlü kılıcını sallayarak halkı selamlıyor. Avazı çıktığı kadar bağırarak rakiplerine meydan okuyor: “Hani neredeler? Neden çıkamıyorlar karşıma? Bunlarda bu meydana çıkacak yürek yok, yürekkkk! ”
Oysa rakipleri içerde muhafızlar tarafından demir kapılar arkasına kapatılmışlar. Arenaya çıkmalarına izin verilmiyor. Bizim Başbakan, günde beş vakit nutuk atarak, bütün televizyon ekranlarını kaplayarak tıpkı o gladyatör gibi rakiplerine meydan okuyor.
Tufan Türenç / Hürriyet
+++
GÜNÜN SORUSU
Mustafa Balbay, bildik davada savunmasını yaptı. Gazeteci olduğunu, gazetecilik yüzünden suçlandığını, ömrü boyunca da gazeteci kalacağını vurguladı.
Size sesleniyoruz, sınır tanıyan ya da tanımayan gazeteciler, ulusal ve uluslararası meslek örgütleri, yazarlar, çizerler...
Parmaklıklar arasından bir gazeteci, gazeteci olduğunu duyurmaya çalışıyor.
Duydunuz mu? Duyacak mısınız?
Işık Kansu / Cumhuriyet
+++
Sivil uşaklar
Kendilerine Genç Siviller adını takmış bir grup var. Yaptıklarına bakınca utanıyorum. Amerikan emperyalizminin CIA tezgahında imal edilmişler gibi geliyor bana. Çünkü; meydanlara inecek yüzleri yok; lüks otel odalarını kiralayıp buralardan pankart sarkıtmakla yetiniyorlar. Hallerine bakmayıp, Türkiye’nin avukatlarını “Darbeci” diye damgalamaya çalıştılar. Böylece iktidar adına hareket ettiklerini bir kez daha gösterdiler. Bunu da demokratlık maskesi ile saklamak peşindeler.
Elbette ki gençliğin çok çok büyük bölümü bu özel üretilmiş gruba yüz vermiyor. Nasıl din kavramını birileri sömürüyor ise bunlar da o güzelim sivillik kavramını işte böyle tüketiyorlar.
Saklanmayın sivil uşaklar; saklanmayın; çıkın ortaya da millet boyunuzu bosunuzu görsün...
Nasıl da biliyorsunuz gireceğiniz yeri... Sizinkiler 1977’de oradaki otelden, pencereden uzun namlulu pankart çıkartarak kurşunlu bir siyasal propaganda yapmışlardı.
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Ucuza gitmezler
Stadyum kapısında kuyruk uzanıyor. Hava sıcak. Uzaktan bir ses:
- Ayraan, haydi ayraaannn...
Kuyruktan bir bıçkın sesleniyor:
- Ayrancı satıyor musun?
Cevap:
- Satıyorum abiii...
Bıçkın:
- Saaaat saaattt...
Bizim malum aydınlar o hesap...
Satarak kazanıyor...
Alman kendi gazetecisiyle şöyle dalga geçer:
- Bizim gazetecileri bir kokteyl davetiyesine satın alabilirsin...
Bizimki o kadar ucuza gitmez...
Bir dış gezi daveti, avanta uçak bileti, iki günlük otel rezarvasyonu şart...
Memleketi daha aşağısına satmaz!
Çoğunun derdi “yetersiz beslenme” dir.
Kendi halkı bunları besleyemez. Fakir ülkenin gücü yetmez.
Onlar da gider karşı tarafa çalışır.
Kurtuluş Savaşı’nda İngilizlere çalışmışlardı... Günümüzde ABD’ye, AB’ye çalışırlar...
Kürtler, Ermeniler, Yunanlılar, Kıbrıslı Rumlar... Kiminle problem varsa bunlar karşı taraf adına öterler... Öttürülürler... İçerde ulusalcı, Kemalist, yurtsever görünce hücum ederler.
Bu işi tabii ki “hain” değil “demokrat” kimliğiyle yaparlar. Halkı satar, para kaparlar...
Melih Aşık / Milliyet
+++
‘Avanta’ konusuna girmesen...
Yenişafak’ın çift kimlikli yazarı, basın kartı sahiplerinin yararlandırılacağı indirimleri ”avantacılık“ olarak tanımlayan Oktay Ekşi’nin ”tuzu kuru“luğunu vurgulamak için şöyle yazmış:
”Kendisine maaş ve VIP ’mehel’, ihtiyaç sahiplerine indirim ise ’avanta’...
Şu satırları hatırladım: “Haftada 11 yazı Yeni Şafak’a, haftada iki İngilizce yazı Today’s Zaman’a yazıyor, haftada bir atv’ye (Beyin Fırtınası), iki haftada bir de 24 kanalına (Acaba) program yapıyor, hafta içi her akşam Kanal-7 ’Haber Saati’içerisinde yorumlarla izleyici karşısına çıkıyorum.”
Listeye TRT’deki Politik Açılım da eklendi.
Oray Eğin’nin hesabına göre ayda 100 bin liradan fazla kazanıyor olmalı. 3 Kasım(2002) sonrasında üç dört ayrı yerden maaş alan, uçuşlarda iktidarın özel kontenjanından yararlanan bir gazeteci Fehmi Bey, kendisine maaş ve ayrıcalık ’mehel’, başkalarına gelince ’avanta’ öyle mi!..
Gerçi “ille de racon kesicem” diyorsan, o zaman buyur kendi “mahallenin delikanlı”sı ol. İşte fırsat: Türkiye’den 6 gazeteci Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın hac konuğu olacakmış. Başına “Allah rızası için” diye ekleyince “avanta” yeniden “mehel” oluyor mu sor bakalım, Türk medyasının saraylarda ağırlanası hacı adaylarına. Ha bir de, Kral’ın akredite listesini kim hazırlamış acaba “tasarrufçu bakan” mı, “Costerzede iletişimci” mi?
Avantacıların maskesini düşürmek, AKP’den sonra “kanaat önderliği” ne terfi edip “Türkiye’nin en zengin gazetecisi” ünvanı yakıştırılan Koru’ya düştü... Biz de ondan medet umuyoruz. Ne günlere kaldık Yarabbi!
+++
Kafatasını da ölç Hasip Kaplan!
DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “2011’deki nüfus sayımında herkese etnik kimliği sorulsun. Kim ne kadarsa, gerçek ortaya çıksın” demiş...
Etnik kimlik yetmez Hasip Bey... Vatandaşın kafatası ölçülerini de sorun ve fişleyin! Derilerinin rengine, kan gruplarına, ana dillerine, tuttukları takımlara, sevdikleri şarkılara, yedikleri yemeklere kadar sorun... Dinlerini, mezheplerini, imamlarını sorun... Doğdukları kentlere, ilçelere, köylere göre ayırın ... Köyde doğmayanları da sabun yapın... Sorun; sordukça parçalara ayırın... Öyle; ikiye, üçe, beşe ayırmak yetmez... Misyonunuza ayıp olur!
Önümüzdeki nüfus sayımında sayım memurları dişlerine de baksınlar vatandaşların Hasip Bey...
Sadece kadını-erkeği belirlemekle kalmayın; homoseksüelleri, travestileri, transseksüelleri, lezbiyenleri de sorun...
Ama sakın, açlık sınırının altında yaşayanların, işsizlerin, iflas edenlerin, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin hallerini sormayın!
Onlara, “Nasılsın ey vatandaş, nasıl geçiniyorsun” demeyin...
Sorun... Sorarak bölün... Bölerek güçlenin...
“Halkların kardeşliği” nden değil, “düşmanlığından” beslenin; yakışır size...
Ve elbette... Yakışır ortağınıza!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
MİNİ YORUM
Şafak, yandaş medya okumuyor mu?
Erdal Şafak büyük bir heyecanla “Türk basınının ilk Özel İstihbarat servisi”ni kurduklarını açıkladı. Ahmet Altan’ın belge kardeşliklerinden övgüyle söz ettiği Star’cılar, Bugün’cüler duymasın sakın. Bırakın özel istihbarat servisini, operasyonları polisten, delilleri, suçlamaları savcıdan, görülmemiş davanın hükmünü yargıçtan önce öğrenen özel itihbarat gazeteleri bile kuruldu bu ülkede Sayın Şafak; yayın yönetmenisiniz etrafınızda olup bitenden haberiniz yok!