Kapkaranlık bir Türkiye!
23 Nisan…
Gönül güzel şeyler yazmak istiyor… Ama öyle bir gündem var ki, öyle acayip olaylar yaşıyoruz ki 23 Nisan'ın önemini anlatmak bile güçleşiyor.
23 Nisan 1920'de canları pahasına Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ilan eden cesur yürekler, bugün emanet ettikleri o Meclis'in tek bir kişi için işlevsiz hale getirildiğini görseler eminim kahrolurlardı.
Dahası emanet ettikleri ve geleceği çok parlak genç cumhuriyetin şu anda dört bir yandan tarumar edildiğini görseler, hepimize isyan ederlerdi.
Çünkü yaşadıklarımız ve memleketin geldiği durum son derece asap bozucu.
Bu ülkede, ilk kez, bir parti genel başkanına linç girişiminde bulunuldu. Hem de 2019 yılında!
Görüntüler, yaşananlar korkunç…
Kendimi bir an Kemal Kılıçdaroğlu yerine koydum.
PKK tarafından suikast girişimine maruz kaldım, oğlum için asker yolu bekledim, çalmadım, haram yemedim ve katıldığım bir şehit cenazesinde, aynı dili konuştuğum vatandaşlar tarafından öldürülmek istendim.
Hem de "tepkinizi gösterdiniz, dağılabilirsiniz" diyen bir Bakan'ın yanında!
Son derece ağır bir tablo, son derece onur kırıcı, son derece utanç verici!
Ülkenize hizmet etmek için çalışın, çabalayın, bunun için siyasette en önemli görevlerden birini edinin ve üst üste anlamlı iki cümle kurmakta bile zorlananların, kendini kaybetmişçesine hareket edenlerin saldırısına uğrayın.
Yazıktır, günahtır, ayıptır.
Neresinden tutarsanız, hangi açıdan bakarsanız bakın yaşananların "olur" tarafı yoktur.
Yurt dışında bu görüntülerle haber olan bir Türkiye'nin geliştiğini dünyaya nasıl izah edeceğiz?
Bizi her fırsatta geri kalmış Ortadoğu ülkeleri gibi resmeden Hollywood'a 'hayır öyle değil' nasıl diyeceğiz?
Bilimde, sanatta, edebiyatta, kültürde, sporda birkaç kişi hariç başarımızın olmadığını nasıl yorumlayacağız?
Kılıçdaroğlu'na saldıran zihniyet aslında "biziz."
Okumayan, sorgulamayan, zorunlu olmadıkça düşünmeyen, kalabalıktan, güçlü olmaktan keyif alan, özgüveni eksik diğer yarımız.
Neden mi bunu söylüyorum?
Olay sonrası yaşananlara bakın. Siyasilerin ülkeyi bölmeye çalışan diline, hükümete yakın medya organlarının yaptıkları yayınlara bakın.
Sadece alkışlamadıkları kaldı.
70 yaşında bir adamın, yüzlerce kişi arasında kalıp, darp edilmesinden utanç duymuyorlar. Orada Allah göstermesin çok daha ağır tablo yaşansa bundan "haz" duyabilecek bir kesim var.
Belgesellerimizde "sefalet"ten başka tanımlamasını yapmadığımız Hindistan'ın uzaya uydu, İsrail'in ise insansız hava aracı gönderdiği günlerde yaşadık bu görüntüleri.
Öyle göstere göstere, öyle bile bile getirildik ki bu hale…
15 Temmuz'da dini istismar eden, sapkın bir güruhun yönetimi ele geçirmek istemesi aslında Türkiye'nin hangi noktaya getirildiğini gösteriyordu. Anlayamadık.
Bu ülkede cehalet yıllardır nakış nakış işlendi.
Önce din istismar edildi, sonra baktılar ki revaçta olan milliyetçilik, milli duygular istismar edildi.
Orada Kılıçdaroğlu'na saldıranları "Başka köylerden geldi, sistematik bir saldırı" olarak küçümsemeyin. Gayet oranın insanları, gayet kontrolsüz bir kitle.
Gün boyu zehir saçan gazete ve televizyonların etkisi altında, sloganlarla saldıran bir grup.
***
Türkiye, bu hale getirilmemeliydi.
Canım memleketimiz gelişmiş ülkeler arasına gireceği bir dönemde 3. Dünya ülkesi haline dönüşmemeliydi.
Eğitim sistemimiz bitti, üniversitelerimiz liseden bozma hale getirildi.
Kitap okumak hak getire… Memleketin en çok izlenen programları mafya dizileri ve ada yarışmaları.
Nitelikli üretim yok, nicelik çok!
Böyle bir tabloda yarınlarımız örgütlü cehalet tarafından tehdit ediliyor.
Ya bu düzene bir son verip "dur" diyeceğiz.
Ya da Ortadoğu'da kimin hangi tarafta olduğunu bilemediğimiz, iç savaştan, gözyaşıdan, kandan beslenen sapkın ülkeler gibi günden güne eriyeceğiz.
***
Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırıyı bir türlü içime sindiremiyorum.
Bunu yapanların bizim vatandaşımız olmasını hazmedemiyorum.
Ülkemizde yaşanan bu çağdışı olayın büyük bir grup tarafından desteklenmesini kabullenemiyorum.
Sağ duyusu, vicdanı olan herkes siyasi görüş fark etmeksizin bu rezalete tepki göstermelidir.
İnsanlığını kaybeden bir toplum günden güne erir, yok olur.
Sevginin kurtaramayacağı bir yapı yoktur. O yüzden bu ülkeyi bu kaostan kurtarmak istiyorsak, sevgi dilini egemen kılacağız. Buna uymayanlara, bunu yıkmaya çalışanlara da izin vermeyeceğiz.
Yoksa yarınlarımız bizim değil, karanlığın olur.