“Kapan”daki Türklük; Doğu Türkistan

“Niye yazmıyorsunuz” diye soruyorlar.

Çığ gibi mesajlar:

Bilmem hangi ünlü oyuncu “bile” profil resmini “Gökbayrak” yaptı; siz niye kör, sağır, dilsiz oldunuz?

Siz de yazmazsanız kim yazacak?

Siz de duyurmazsanız Türk’ün feryadını kim duyuracak?

* * *

Yazmamak değil yazamamak benimki...

Ben Doğu Türkistan Türklüğü’nün acısını tanımlayabilecek kelime bilmiyorum.

“Acı”;

Bu kadarcık mı?

Elem, keder, ızdırap, sancı, ağrı...

Bir bebeğin kemikleri çıtır çıtır kırılırken hissettiğini karşılar mı?

Okuduğum bütün büyük yazarların, şairlerin, bütün büyük trajedi tariflerini hatırlamaya çalışıyorum;

Yok...

Yok işte, vücudunun bir tarafından sokulan demir çubuk diğer tarafından çıkarılan adamın başına geleni hissettirmeye yetecek kelime...

Zulüm mü?

Bir klişe olarak “Çin işkencesi” mi?

Hepsi var ve fakat hepsi az yapılanın yanında!

* * *

Anlamadığını anlatamıyor insan...

Ne oldu da “Ve dünya Doğu Türkistan”ı keşfetti mesela?

O şeytani soru;

- Neden şimdi?

Türklerin ellerinden, kollarından, boyunlarından, bacaklarından asılıp aç-susuz ölüme terk edildiğini ilk defa mı duyuyoruz?

Vücutlarının topa dönüşecek şekle girene kadar bağlanıp sonra da, topmuş gibi vura vura öldürüldüklerini ilk defa mı duyuyoruz?

Ağızlarına beton döküldüğünü...

Kısırlaştırıldıklarını...

Hamilelerin karınlarının deşildiğini...

Bebeklerin katlini...

Asit pompalandığını bedenlerine...

Tırnaklarının arasına çivi çakıldığını...

Çarmıha gerildiklerini...

Kazığa oturtulduklarını...

Delik deşik edildiklerini...

Elektrik verildiğini vücutlarına...

Kobay olarak kullanıldıklarını...

Kırbaçlandıklarını...

Parmak aralarına sigara sıkıştırıldığını...

Pense ile kanırtıldığını uzuvlarının...

Köpeklere yedirildiklerini hatta...

Çin’in, dünyanın en büyük soykırım kamplarından biri olduğunu bile bile bugüne dek itina ile değilmiş gibi davranıp da nedir şimdi bu celallenme?

Maksadını aşmasın, “üç maymun” luğa devam edelim demiyorum; altındaki “Çapanoğlu”nu merak ediyorum!

* * *

Dünyanın bütün dillerinde başlatılan bu küresel duyarlılık, bu afili kampanya, birkaç yıl önce Taksim’de yapılan Hocalı mitingini hatırlattı bana;

“Humus”, “Hama”nasıl da profesyonelce yerleştirilivermişti Hocalı’nın yanına!

Bir emperyal tuzak nasıl da eşitlenivermişti Türk dünyasının hâlâ kabuk bağlamamış o sıcak/derin yarasıyla!

Ve binlerce insan nasıl da Türk’e yapılan soykırımı tanıtmayı amaçlarken, Esad’ı lanetlerken buluvermişti kendini!

Karnı şişmeye başladı bile birilerinin; “Freedom for Turkistan” hastaglarine kardeş yolda:

“Freedom for Kurdistan.”

* * *

İnsanın, hele Tanrı Dağları’nı atayurt belleyen biz Türk Milliyetçileri’nin dalacağı en güzel rüyalardan biri mutlaka “özgürlük Doğu Türkistan’a.” Ama bir de gerçek hâl var hayatta. Memnuniyet duyduğum bir tablo değil elbette ama uluslararası hukukta -ki bakmayın adının uluslararası olduğuna ulusların/milletlerin değil devletlerin hukukudur aslında- kağıt üzerinde karşılığı olan durumun tespitini yapıyorum sadece:

Çin bir “devlet.” Doğu Türkistan Türklüğünün vatan toprağı, şu anda Çin devleti içinde bir özerk bölge; Çin devletinin hakimiyetinde. Ve Doğu Türkistan Türklerini “terörist”, yaptıklarını da “terörle mücadele” diye servis ediyor Çin dünyaya.

“Doğu Türkistan’a özgürlük” demek, gönlümden geçeni değil Çin tarafından görünen ve gösterileni aktarıyorum:

1. Bir devletin sınırlarına, iç işlerine, topraklarına göz dikmek anlamına gelir; iç işlerine müdahale demektir...

2. Doğu Türkistan Türkleri’ni kendi emperyal çıkarları için kullanmaya çalışan/yer yer de kullananların ekmeğine yağ sürmek, soydaşlarımızı “ayrılıkçı grup” sıfatına hapsetmek demektir; ki bu haklı mücadelelerinin meşruiyetini yitirmesi demektir...

Ha, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetenlerin bir dönem gaflet, bir dönem dalalet, bir dönem ihanetle oluşturdukları “yumuşak karnımız” yüzünden; bencilliğimizi kuşanıp sırt mı dönelim Doğu Türkistan’ın bir yeryüzü cehennemine dönüştürüldüğü gerçeğine?

Asla?

Doğu Türkistan Türklüğü’nü Çin’in hedef tahtasına oturtmayacak, “bölücü tehdit” olarak algılanmasına yol açmayacak, başta ABD onlara “cihadist militanlığı” dayatanların değirmenine su taşımayacak ve en önemlisi Türklerin Çin’den “pay” değil; en temel haklarını talep ettiğinin anlaşılmasını sağlayacak;

Velhasıl Türkleri “yaşatacak” bir söylem/eyleme kafa yormalı!

* * *

Az çok tanıdık birbirimizi, bugün çok alkış alabilecek, duygularınızı okşayabilecek bir “damar” yazı da yazabilirdim pekala ama amaç kendi kahramanlık özlemimizi tatmin değil de hakikaten Doğu Türkistan’ın menfaatiyse; “özgürlük” değil önce “hayat” istemeliyiz bence! Kimsenin, hiçbir uluslararası kuralın, kanunun önümüze engel olarak çıkarılamayacağı, öte yandan bir “bumerang” olma ihtimali bulunmayan en temel insan hakkını; inanç da dahil haklarını...

Sonra mı?

“Milli davalarımız”ı , “Ver Diyarbakır’ı, al Urumçi’yi” kapanına kıstıran üstün akılsızlıktan kurtulmadan hangi umudu salsam içinize yalan!

Yazarın Diğer Yazıları