Kapalı gişe oynuyor
Abdullah Gül’ün RP Milletvekili olduğu dönemdeki ‘unutulmayan’ tiradlarından oluşan serinin son devam filmi vizyonda. Kahramanlarımız bu sefer HSYK siyasallaşmalı / siyallaşmamalı çelişkisinin peşine düşüyor
Sözcü yazarı Emin Çölaşan ile Habertürk yazarı Bekir Coşkun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 1993 yılında, ’Refah Partisi Kayseri Milletvekili’yken, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı konuşmayı hatırlattılar. Gül, bugünlerde onaya hazırlandığı Anayasa değişiklik paketinde öngörülen ’yargıyı siyasallaştırma’ modelinin tam tersini, hem de bakın nasıl ’net’ bir tavırla savunuyor o gün:
“Türkiye’de yargı bağımsızlığı zaman zaman zedeleniyor. Bunun da en önemli sebebini Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısında görmekteyiz. Bildiğiniz gibi HSYK’da Yargıtay’dan üç, Danıştay’dan iki üye bulunmaktadır. Ve Sayın Bakan’la Sayın Müsteşar burada üyedirler. Dolayısıyla siyasidirler. Bunu sadece sizin iktidarınız için söylemiyorum. Yarın iktidara biz geliriz, başkası gelir. HSYK’yı etkileme imkanı söz konusudur böyle bir yapılanmada. Bunun için siyasi iktidarın direkt temsilcilerinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan çıkarılması gerektiği görüşündeyim.”
’Hap’lanmamış bir toplumsal hafızaya sahip olsaydık hiç şaşırmazdık. Sadece Yeniçağ’da en az on defa manşet olmuş Gül’ün “dün öyle, bugün böyle” olan tavırları.
“Söyle sana nasıl inanalım?” serisinin artık “klasikler” arasına giren o unutulmaz repliklerinden, ilk aklımıza gelenleri sıralayalım dilerseniz. Belki ’sarımsaklı yoğurt’ etkisi yaratır da, ’hap’lanmış hafızaları, yan etkilerden arındırır:
Yıl 1991: İncirlik, Türkiye için milli bir utanç tablosu. Türkiye’nin ulusallığını, bağımsızlığını zedeliyor...
Yıl 2008: ABD herhangi değil en önemli müttefikimizdir...
***
Yıl 1995: Avrupa’nın menfaatleri söz konusu olduğunda tavizler verilmektedir. AB bir Hristiyan Birliği’dir. Sizi o zenginler Köşkü’nün bahçesindeki bir kulübeye böyle koyarlar işte...
Yıl 2008: Türk milleti reform sürecinde, koşar adım gitmelidir. Bunu, Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu tartışmalı ortamdan daha güçlü şekilde çıkaracağına inandığım için tavsiye ediyorum.
***
Yıl 1992: Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en ziyade tahribatı vermiş sistemin ilkelerinin birisi de laiklik ilkesidir.
Yıl 2008: 85 yıllık Cumhuriyet döneminde sağlanan kazanımlar, cumhuriyetimizin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliklerini güçlendirmiştir.
***
Yıl 1993: Siz bana bir ülke gösterin ki, kardeşleriniz savaş halinde olacak, katledilecek, Kars’ın, Ermenistan toprağı olduğunu iddia edecek, sonra o adam Türkiye’ye gelecek ve siz elini sıkacaksınız...
Yıl 2007: Ermenistan 1915 olaylarının yorumlanmasını başka ülkelerin parlamentoları nezdinde takip etmeyi sürdürdükçe, ilişkilerin normalleşmesiyle ilgili bir gelişme beklenmemelidir.
Yıl 2008: Bu maç vesilesiyle yapılacak ziyaretin bölgede yeni bir dostluk ikliminin oluşmasına katkıda bulunabileceği düşünülmektedir.
***
Yıl 1992: İkinci cumhuriyet, Osmanlıcılık kavramlarının ortaya gelmesini ben çok sağlıklı olarak görüyorum
Yıl 2008: Büyük Atatürk, en büyük eserinizi gösterdiğiniz istikamette ilelebet yaşatmaya kararlıyız...
Kayıt dışıları da var
Bunlar “kayda girmiş” olanlar...
Bir de “off the record / kayıt dışı” olanlar var biliyorsunuz...
Tanıksız, kayıtsız olduğuna emin olduklarını yalanlıyorlar.
Sonuncusuna geçtiğimiz hafta şahit olduk. Amerikan finans dergisi Forbes, yaptıkları söyleşide Gül’ün “İran’ın nükleer silah elde etmek istediğini ancak El Aksa’dan ötürü İsrail’e karşı kullanmayacağını” söylediğini öne sürdü. Köşk “böyle bir röportaj yapılmamıştır” diyerek Forbes’ı yalanladı.
Hoş tam da burada Gül’ün “katılmadım” dediği İş Dünyası Vakfı, Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri İstişare Toplantısı’ndaki fotoğrafını anımsamadan geçemiyor insan...
Konuyla ilgili bir katkı da dün odatv.com’dan, Sait Çakır’dan geldi: “Geçtiğimiz yıl Mart ayında düzenlediği Irak gezisi dönüşünde, uçaktaki gazetecilere yaptığı açıklamalarda ”Kürdistan“ sözcüğünü sarf etmiş ve bu sözler gazetelerde çıkar çıkmaz tekzip etmişti. Uçakta bulunan gazetecilerin tamamı, Hasan Cemal hariç, Abdullah Gül’ün ağzından ”Kürdistan“ sözünün çıktığını yazmıştı. O halde; önce söyleyip sonra geri almak, Abdullah Gül’de bir üslup haline gelmiştir, demek mümkün.”
Umarım bu “sarmısaklı yoğurt” kıvamındaki yazı en kısa sürede kana karışır da, “hap” bağımlılık yaratmadan, toplum bünyesinde yol açtığı rehavet, uyurgezerlik, halüsinasyon, hafıza kaybı ve elbette mide bulantısı, gibi yan etkilerden kurtuluruz...
***
Durak’ın görevden alınmasının nedeni ortaya çıktı
Aytaç Durak, 29.3.2009’da belediye başkanı seçildikten sonra İçişleri Bakanlığı tarafından 4.4.2009’da Türkiye Belediyeler Birliği Başkanlığı’ndan alındı. Yerine önce bir memur atadılar, daha sonra bir seçim yaparak Kadir Topbaş’ı seçtirdiler... Durak’ın başvurusu üzerine Danıştay 8. Dairesi 11.2.2010’da bu bakanlığın bu tasarrufunu iptal etti. (Yürütmeyi durdurmaktan öte bir karar.)
Seçimle gelen seçimle gider
Danıştay “Seçilmiş kişilerin görevinin yasal bir dayanak olmaksızın atanmış kişiler tarafından yürütülmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir” dedi.
Yani Danıştay esastan verdiği kararda “Seçimle gelen seçimle gider” anlayışını ortaya koydu.
Durak, gerekçeli kararı cuma günü aldıktan sonra geçen pazartesi günü Ankara’ya giderek bu iptal kararını bir basın toplantısı ile açıklamayı düşünürken, İçişleri Bakanlığı alelacele pazar günü Aytaç Durak’ı belediye başkanlığı görevinden aldı. Aytaç Durak diyor ki: “TBB Başkanlığı’nı davul-zurna ile giderek teslim alacaktım. Ama Bakanlık birinci ayıbını kapatmak için ikinci bir ayıp daha yaptı. Ve böylece benim belediye başkanlığından alınmamın gerekçesi de belli oldu... TBB Başkanlığı’na geri dönüşümün engellenmesini bir başka görevden alma ile engellediler. Başkanlık sıfatımı kestiler. Özellikle bu ince noktaya dikkat edilmesi gerekiyor. Böyle bir kararın Türk hukuk tarihinde eşi yok.”
Alacağına şahin vericeğine karga
Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır DGM’de yargılandığını ve 10 ay hüküm giydiği halde İstanbul Belediye Başkanlığı görevinden alınmadığını, bir başka mahkeme kararı ile görevinin düştüğünü hatırlatıyor. Edirne Belediye Başkanı’nın 8.5 yıla mahkûm olduğunu belirtiyor ve “Başkan halen yerinde oturuyor, çünkü temyiz olmadı. Benim hakkımda değil mahkeme kararı, açılmış bir dava yok. Görevden alınmamın gerekçesi ne? Müfettişler evrak bulmakta güçlük çekiyorlarmış. Fırtınalı dönem geçti, şimdi yeni belimi doğrultuyorum.”
Belediye başkanlığından alınmasına karşı da yargıya giderek bunu da bozduracağını söylüyor.
AKP alacağına şahin, vereceğine karga!..
Yalçın Bayer / Hürriyet
***
17 yıl önce esip gürleyen kimdi?
Bu tasarı Meclis’te AKP’nin kelle sayısı
tarafından kabul edilirse, en sonunda kendisinin önüne gelecek ve bütün yasalarda yaptığı gibi aynen onay verip imzalayacak.
Biz de o zaman kendisine soracağız:
Geçmişte TBMM çatısı altında söylediğin o sözler nerede kaldı? Bu yeni anayasa tasarısı hangi maddesi, hangi hükmüyle, geçmişte yakındığın yargı bağımsızlığını getiriyor? Sözünü ettiğin hukuk ve adalet reformu bu tasarının neresinde?
Arşiv
unutmuyor.
Bu şahıs bundan 17 yıl önce Meclis kürsüsünden konuşuyor, esip gürlüyordu: “Adalet Bakanı ile Müsteşar siyasidir. Bunların HSYK’da yeri olmamalıdır.” Bak, şimdi eline ne güzel fırsat geçmiş. Adamın Tayyip’i uyarsana! Ona “Yaa Tayyip, biz geçmişte bunları söylerdik, şimdi bu anayasa tasarısında şu işi bitirelim” desene! Hem de son imza yetkisi kendisinde olduğu halde bunu diyemez... Çünkü adaletin ve yargının içinde siyaset olması bugün için işlerine geliyor. Her istediklerini bu yolla yapıyorlar. Bu işler Türkiye’de işte böyle yürüyor!
Dün kara dediklerine bugün ak
diyorlar... Karakolda doğruyu söylüyorlar, mahkemede şaşıyorlar!
Emin Çölaşan / Sözcü
***
Oğlu Reşat Çalışlar’la TRT’de program yapan Radikal yazarı Oral Çalışlar’ın karısı İpek Çalışlar’ın da “bankamatik” kadrosundan TRT’den emekli olduğunu biliyor musunuz?
Yağmur Deniz
***
‘Kullanılan gazete’ ellerinde patladı
Taraf Gazetesi ilk çıktığında Star Gazetesi’nin matbaasında basıldı... Ardından Sabah Gazetesi matbaasında basıldı... Ve en sonunda yeniden Star Gazetesi’nin matbaası... Bütün bu geliş gidişler milyarlarca liralık borçlanmalarla sonuçlandı.
Taraf Gazetesi, ne Sabah’la çalışırken, ne de Star’la çalışırken ödeme koşullarına uydu. Ayrıca “Matbaaya kâğıt teslim etme” koşulunu da yerine getirmedi.
Star Grubu’nun başındaki isim Mustafa Karaalioğlu, “Taraf’ın yayınları işimize yarıyor” ve “Liberallerle arayı açmayalım” kaygısıyla, patronların bile bilgisinin dışında ödeme koşullarına uymamasına rağmen gazeteyi basmaya devam etti.
Ta ki Taraf’ta Ahmet Altan’ın yazdığı “Sen kimsin Başbakan” yazısına kadar... Karaalioğlu, bu yazının ardından Taraf’ın basılışını patronlarına izah edemeyeceğini düşündü. Ve bu işe bir son vermek istedi. Ancak hem Taraf cephesinden gelen tepkiden, hem de meselenin büyümesinden korktu ve operasyonu iptal etti.
Ahmet Hakan / Hürriyet
***
Çift kimlikliye de çift başlı plan yakışır
Aptal dost, akıllı düşman ikilemi vardır ya.
Gerçekten doğru.
AKP döneminde kendini önemli hisseden ve daha önce eleştirdiği ne varsa şimdi hepsini bir bir kendi yapan FehmiKoru, geçen hafta Ertuğrul Özkök’ü eleştirmeyi amaçlayan bir yazı yazdı.
Ahmet Hakan da Fehmi Koru’ya bir yanıt vererek, “Sen bu yazınla Doğan Grubu’nun vergi cezasının siyasi olduğunu mu söylüyorsun” dedi.
Dün ilginç birşey öğrendim.
Doğan Grubu’nun vergi davasına bakan avukatlar, Fehmi Koru’nun bu yazısını dava dosyasına koymayı planlıyorlarmış.
Böyle bir şey olursa Fehmi Bey herhalde fenalık geçirir.
Ya da kimbilir, belki de “yeni durum” gereği Doğan’ı kurtarmak için böyle birşey yapmış da olabilir.
Fatih Altaylı / Habertürk
‘İşgüzar’lık pahalıya
patladı: 11 ay hapis
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Osman Kaçmaz’a, Abdullah Gül’ün kayıp trilyon davasında yargılanması yönünde karar verdiği için “işgüzar” diyen Nazlı Ilıcak, 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davada, “basın yoluyla kamu görevlisine hakaret suçu” işlediği hükmüne varılan Ilıcak’ın cezası 5 yıl denetimli serbestliğe çevrildi. Ilıcak 5 yıl içerisinde, aynı suçu işlemezse cezası düşecek.
MİNİ YORUM
Fon uyuşmazlığı(!)
Cengiz Çandar, Osman Kavala ve “Yeni anayasa” bildirisine imza atan grubu hedef aldı; ortalığı bulandırmayın dedi. Uzmanlığı “ortalığı bulandırmak” ve “kaostan kendi düzenini çıkarmak” olan Soros’a hürmetini bilmesek, Türkiye’deki “üç atlı”sından biri olan Kavala’ya çatmasına tamam diyeceğiz ama... Tabloda eksik bir parça var; sakın adı “fon”olmasın?