Kanola fıçısına düştüler

Obama-Erdoğan görüşmesinden sonra kime yağcılık yapacaklarını şaşıran gazetecilerin, vıcık vıcık yazıları ve toplumda körlük etkisi yaratabilecek manşetlerine bakılırsa, bu işte bir GDO parmağı olabilir


Hürriyet: Hayati ortak, HaberTurk: Türkiye dostum, Erdoğan arkadaşım, Yenişafak: Dünya barışı için model ülke Türkiye, Sabah: Türkiye bölgede güvencemiz, Radikal: Zirvede tam mutabakat, Milliyet: Türkiye yükselen güç, Star: Tam mutabakat, Taraf: Obama ile PKK için yeni milat, Türkiye: Beyaz Sarayla tam mutabakat...
Çift uçlu yağ püskürtücü
Çift kimlikli Fehmi Koru’nun, Yenişafak’taki köşelerinin birinde “Ne günlerden ne günlere; karşılama görülmeye değer bir seyirlikti” diyerek, diğerinde “Elbette ‘yeni bir milat’ caaanım efendim” ayarı çekerek faaliyete geçirdiği “çift uçlu yağ püskürtücü kalem”i, dönüş yolundaki “uçaktan bildirimler” için emsal teşkil edecek cinsten...
“Dostum arkadaşım” edebiyatını, dillerine pelesenk etmeleri ayrıca izaha muhtaç. Uluslararası ilişkilerin “mahalleden arkadaşım” referansına değil, “karşılıklı çıkar”a dayandığını bilmeyen mi var da göz boyayacaksınız?
Uçaktan indikten sonra, Erdoğan-Obama görüşmesine kadar epey dinlenme fırsatı buldular. Hâlâ “yüksek irtifa hastalığı”nın semptonlarını göstermeleri ne ola?
Soru sorma özürlüler
Basın toplantısında Erdoğan’a “memnuniyetinizi nasıl bildirirsiniz” diye soran “gazeteci!” çıktı ya; ne diyeyim...
Obama’nın ruhu salonda olabilir endişesiyle “Sayın Obama” lamaktan soru soramadılar! Al gülüm, ver gülüm... Sormaya yeltenen iki kişi vardı; Biri Yeniçağ dış politika yazarı Savaş Süzal, Egemen Bey’in kulağına yaptığı iki fıs fıstan sonra anlamamazlıktan geldi Erdoğan. Diğer ART’den Yılmaz Polat ona da bir afra, bir tafra, oturttu yerine.
Sonuç; Obama sormuş Erdoğan anlatmış. Tam manasıyla bir “ifade” skandalı. Ama tanıklarının, olay yerinde delil bırakmama yeteneklerine diyecek yok; manşetleri gördünüz işte, bal dök yala. Toplumda “körlük etkisi” yarattığına, sinir sistemini bozduğuna ve uzun vadede kanser tehdidi oluşturduğuna göre bu gazetecilerin “kanola fıçısı”na düştüklerinden kuşkulanmıyor değilim... Ha yıllardır cilalayıp cilalayıp kakalamaya çalıştıkları “GDO” deposu kanola, ha cilalayıp cilalayıp gazeteci diye yutturmaya çalıştıkları genetiği değiştirilmiş Türk medyası! Ne fark var?

++++++

Şehitler üzerinden “kirli tezgah”
Tokat’ta 7 askerimizin şehit olduğu “kahpe saldırı”yı, “Zaman ayarlı katliam” sürmanşetiyle duyuran Taraf, “Erdoğan ile Obama görüşmesinin hemen öncesinde” meydana gelen olayın “demokratik açılımı hedef aldığını” iddia etti. Nitekim gazetenin Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar’ın yazısı da bu minvalde “saldırının faillerinin bulunması” talebi ile bitiyordu. Bir gazetenin “MHP’nin kalesinde pusu” manşetini de ekleyince...
Taraf veya başka kişi/kurumlar şehitler üzerinden komplo teorileri üretmeye, kanlı pazarlıklarını şehitler üzerinden yürütmeye kalkışırlarsa emin olsunlar onlara verilecek cevap da aynı yöntemle olur.
Mesela müzakerecibaşının keyfine, Taraf’ın “Obama ile PKK için yeni milat” manşetine bakan birileri de çıkar ve bu “zaman ayarlı saldırı”yı, “Erdoğan’ın Obama ile görüşmesinde elinde” kart “olsun diye düzenlenen iğrenç tezgah...” olarak tanımlayıverir...
Onun için; “Aman” diyeyim ben, üniformalarına etmediğiniz hakareti bırakmadınız, ama ruhlarını rahat bırakın şehitlerin. Nerelerde üretildiği malum komplo teorilerinizi, onların kanıyla yazmaya ve toplumun en hassas olduğu damara aşılamaya kalkışmayın; önce siz zehirlenirsiniz!


++++++


Özkök ‘kelebek etkisi’ yaratmak istiyormuş.

Kanat çırpma; sen zaten uçmuşsun
Günün vıcık vıcık manşetlerinden birinin altına iliştirilmiş Ertuğrul Özkök anonsu şöyle: “Bir süredir içime yerleşen bir his var. İnsanlar Kürt açılımı haberlerinden bıktı. Bu haberlerden kaçış var. Bu çerçevede Kelebek ekinin okunurluğu da giderek artıyor. Bu ”Kelebek etkisi “nin gazeteciliğin öteki alanlarını da etkileyeceğini sanıyorum. O nedenle bugün size Kelebek yazarlarını tanıtmak istiyorum.” Aynı günde hem “Beyaz Kafes” e konulup, hem de 7 şehit vermişiz, Özkök, okuru “sosyetenin Tarkan eşliğinde göbek attığı” gecenin fotoğraflarıyla süslü “Kelebek” ekinin etkisi altına almak için kanat çırpıyor. Kanat çırpmana gerek yok, sen zaten uçmuşsun Ertuğrul Bey! Bu da Erdoğan’ın Washington’da yaptığı basın toplantısındaki “Bu haberleri manşet yapmayın, hatta hiç yer vermeyin” buyruğunun kelebek etkisi olsa gerek. Teorinin özü de bu değil mi? “Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, dünyanın öbür ucuna kadar ulaşan bir kasırganın başlangıcı olabilir...”

++++++

Açılım süreci kanlı başladı
Açılım süreci azılım sürecine dönüştü...
Neden böyle oldu?
Gayet açık...
İktidardakiler... Açılımı TBMM’de görüşerek, halka anlatarak, bir takvim veya paket açıklayarak başlatmak yerine...
Teröristle müzakere yöntemine başvurdular...
Ulusal bir politikanız, planınız, projeniz yoksa böyle olur bu işler...
Bir avuç teröriste yenilirsiniz...
Hatanızın faturasını da gencecik vatan evlatlarına ödetirsiniz...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++


Aptallıklarının faturasını ödüyoruz
Bir iktidarın ne yapmak istediğini sorgulamadan, öğrenmeden, hatta merak dahi etmeden... Televizyonlara çıkıp, gazetelerde yazıp-çizip, insanların gözünün içine baka baka, utanmadan ve sıkılmadan “çok başarılı” bulmak...
Sormaz mısınız şimdi:
“Beğendiniz mi açılımı?..”
Kendi yiğit askerleri refüze edildiğinde, eşkıya bayrağını açıp geldiğinde, bunu ’demokrasi’ zannedecek kadar aptal olanların, bu ülkenin çocuklarına ödettikleri faturadır bu.
Bir körlüğün bedeli...
Dün bu ülkenin tüm annelerinin yüreğinde yangın çıktı...
Hele yedisinde?..
Onlar; bir ihanetin farkında dahi olmadan, öyle mağrur, öyle kadere razı, öyle teslim... Geceleri sabahları beklediler, sabah oldu mu geceleri...
Dün akşam saydılar... Dağlardan yedi eksik döndüler; yaban güvercinleri...
* Bekir Coşkun / Haber Turk


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
“Açılım başarısızlıkla bitti” deniyor. Haklılar! Açılımla Çekoslovakya ikiye, Yugoslavya altıya bölünmüştü, Türkiye’de iç savaş bile çıkmadı!
* Akif Kökçü


++++++

Vah benim güzel ülkem
Teröristlerle “müzakare”yi, mücadeleye tercih etmenin faturasıdır bugün ödediğimiz...
Üstelik; bugün, yarın ve sonraki günlerde, kim bilir daha kaç acı fatura ödeyeceğimizi, “piyango”nun kime çıkacağını da bilmiyoruz! Bu acıları dindirmekle görevli olanlar; beceriksiz, âciz ve şaşkın... Gün gelecek onlar da beceriksizliklerinin, âcizliklerinin ve şaşkınlıklarının faturasını seçim sandığında ağır biçimde ödeyecekler... Doğruluğu kanıtlanamayan belgelerle orduyu ve yurtseverleri sindirmenin... İçeriği belli olmayan “açılımlar”la teröristleri yüreklendirmenin hesabını verecekler elbette! Ama... Keşke; ülkeyi götürdükleri uçurumu görebilselerdi...
* Mustafa Mutlu / Vatan

++++++


Omurgalı olmaktan korkma Mirgün!..
Üzerinden çok geçmedi, hepimiz şaşkınlıkla Mirgün Cabas’ın telefonla helikopter düşürdüğünü tartışıyorduk. Çünkü Taraf’ın ödüllü muhabiri Mehmet Baransu böyle absürd bir haber yapmıştı.
Yasemin Çongar canla başla savunmuştu, herhalde CIA’de çalışan kocasından kaptığı casusluk teorileriyle NTV’yi suçlamaya başlamıştı. Ahmet Altan romancı gerçekliğiyle konuya yaklaşmış, haberi sahiplenmiş ve ağır bir yazı yazmıştı.
Bir gün sonra bu haberin ’hayal gücü’ olduğu ortaya çıktı. Biliyorsunuz, Mehmet Baransu bir başka haberi dolayısıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından ödüllendirildi. Yeniçağ gazetesi yazarı Selcan Taşçı, Mirgün Cabas’ı arayıp bu konuyla ilgili görüşlerini öğrenmek istemiş: ’[Cabas’ın] Gazetecilik ilkelerinin çiğnenmesinden canı da yanmış bir gazeteci olarak, ’Bu nasıl cemiyet’ diye başını duvarlara vuruyor olma ihtimali yüksekti... Telefonun ucunda sesini duyar duymaz ne düşündüğünü, sordum. Bu konuda yorum yapmak istemediğini söyledi. Ne hissettiğini... Yorum yok! Nasıl değerlendirdiğini... Yorum yok! En sonunda anlamlı bir tebessüm olarak verdi beklediğim cevabı: Bu vak’anın içinde olmak istemiyorum... ’Taraf & Baransu’ vak’asından uzakta olmak isteyen bir gazeteciye ne diyebilirim ki! Zararın neresinden dönersen kardır...’
De ki ’Bence doğru bir karar’ ya da itirazın varsa dillendir... Ama böyle ’ne kokan ne bulaşan’ bir havan olmasın; bu utanç verici korkak görüntüden bari bir gün olsun sıyrıl...
Tabii her şeyden önemlisi korkma!
Omurgalı olmaktan çekinme... Bir gün de şaşırt şu insanları ya... Sadece bir günlüğüne omurgalı olduğunu kanıtla. Ve hakikaten korkma! Omurgalı olmaktan bir zarar gelmez... Yine Fehmi’ye hayran mavi gözlerle bakmaya devam edersin, yine Lucca’da elinde birayla kendini gösterirsin, yine Ferit Şahenk bir gün sırtını sıvazlar...
Ama belki bu sefer bir kez omurgalı bir duruşun olursa ikinize ’bir buçuk adam’ dendiğinde ’Ne doğru bir saptama’ diye alkış tutan bizim gibileri utandırırsın...
’Ya bu çocuğun tek özelliği mavi gözleri ve romantik bakışları değil, hakikaten gazeteci’ falan deriz...
* Oray Eğin / Akşam


++++++


Tayyip nasıl hesap verecek?
Geriye, Doğu ve Güneydoğu’da, hatta İstanbul ve İzmir gibi illerimizde yapılan ayaklanma provaları, güvenlik güçleriyle girilen çatışmalar, molotof kokteylleri, sis bombaları, biber gazları, ölen ve yaralanan insanlarımız kaldı.
Geriye, Habur’dan giriş yapan o terörist müfrezesinin bıraktığı kirli izler, sinir bozucu görüntüler, heriflerin ayağına gönderilmek için oluşturulan seyyar mahkemeler, Tayyip’e bile “Aman kardeşlerim, bu kadarı da olmaz yani” dedirten o görüntüler kaldı. Bir kez daha soruyorum: “Daha dün kaç şehit verdiğimizin hesabını Tayyip bize nasıl verecek?”
* Emin Çölaşan / Sözcü


++++++


MİNİ YORUM
Ne var bu kadar gülecek Egemen Bey!

Erdoğan’ın “Şehit haberleri”ne “üzüntüsünü” ifadeyle başladığı basın toplantısında, yanında oturan Egemen Bağış’a dikkat ettiniz mi? İki seksen yayılarak oturduğu koltuğunda, Erdoğan’ın her cevabından sonra kıs kıs, ve hatta, zaman zaman gevrekçe gülmesine bir anlam verebildiniz mi? Millet kan ağlarken, sizi böyle neşelendiren nedir Egemen Bey? Siz tutmuyorsanız da, ağlattığınız anaların yasına saygı gösterin; bari bu kadarını yapın.

Yazarın Diğer Yazıları