Kanka El Nusra
Reyhanlı’ya, en sonunda gitmeye karar verdi. Kent yeniden imar edilip, yaralar sarılırken. Oysa yanından geçen hafta ayrıldığı ABD Başkanı Obama, hortumla yok olan ABD kentlerini derhal ziyaret etmiş, kurbanlarla ve yetkililerle konuşmuştu. Anlaşılan öğrenememiş.
İşin tuhafı, o bu tarihi açıklatırken, Redhack denilen internet korsanları, belgelerle saldırıyı El Nusra’nın düzenlediğini açıkladı. Biliyorsunuz El Nusra, El Kaide’nin bir kolu. Açıklanan ve internette elden ele dolaşan belgeler de Jandarma istihbaratın. Hani Genelkurmay Başkanı’nın daha önce komutanı olduğu Jandarmaların. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise bu konuya teğet geçip, devlet istihbarat birimlerinin failleri ele geçirdiğini söylemekle yetindi.
Sevgili okurlarım, bu melun olayın ardından hatırlarsanız saldırıyı, El Nusra’nın düzenlediğini bu köşeden yazmıştım. Ben bir istihbaratçı değil, yalnızca dünya basınını yakından izleyen deneyimli bir gazeteciyim. Erdoğan’ın yankı makinesi gibi çalışan yandaş Türk basını dışında tüm dünya bu olayı ve saldırılarda ölen ve yaralananların gerçek sayısını biliyordu. Bir tek bu saldırıda kurban rolünde olan zavallı Türk kamuoyu dışında.
Yalnız bu konu mu? O kadar çok konuda, Türk kamuoyu şişirilerek, gerçeklerden uzak ki. Ama elin yabancılarının, mesela Beyaz Saray’a götürülen Suriye konusundaki bir çanta dolusu Erdoğan belgelerine itibar etmemelerinin sebebi de bu anlaşılan.
Zaten Amerika dönüşü Erdoğan’ın havaalanında yaptığı ve geziyi değerlendirdiği basın toplantısı bence her şeyi anlatıyordu. Farkındaysanız, bizim boyalı menfaat takımının empoze etmeye çalıştığı, alâlı valâlı görüşmelerden dönen adamın mutlu yüzünü görebildiniz mi bu basın toplantısında? Ben hüzün ve sıkıntı okudum başbakanın suratında. Belki de uzun yolculuk yorgunluğuydu. Ama sanki Emine Erdoğan’a Georgetown Üniversitesi’nde hediye edilen “Diktatörlüğün Psikolojisi” adlı kitapla yaptıklarınızı ve amacınızı biliyoruz mesajı vermiş gibiydiler.
Belli ki Amerikan tarafı, yüzlere gülerek, kamuoyu önünde pohpohlayarak, kötü haberleri söylemiş olmalılar. Zaten bunu doğrulayan Washington’dan haberler sızmaya başladı bile. ABD Dışişleri Bakanı Kerry ise Orta Doğu’da dolaşmaya başladı.
Ama Suriye konusunda başka ilgi çekici şeyler var. Alman istihbaratı yeni bir rapor yayınladı. Spiegel Online’nin haberine göre, Alman İstihbarat Teşkilatı (BND) Başkanı Gerhard Schindler, güvenlik politikalarından sorumlu bir dizi politikacıyla basına kapalı gerçekleştirdiği toplantıda, Beşşar Esad’a bağlı birliklerin uzun süredir olmadıkları kadar güç kazandığını kaydetti. Habere göre bu gelişme doğrultusunda Esad birliklerinin bu yıl muhaliflere karşı başarılı saldırılar gerçekleştirebileceği tahmin ediliyor.
Aslında bu haberi doğrulayan gelişmeler de yok değil. Mesela Lübnan sınırını temizlediler. Mesela Suriyeli muhalifleri taşıyan iki İsrail kamyonunu vurdular ve kamyonlardan zerre kalmadı. Şu anda da uluslararası basına göre Esad taraftarları El Kaide ve muhalif gurupları Türkiye sınırına doğru sürüyor. Sıkıntı ve sorunlar anlaşılan bu noktada Esat’tan bize doğru kayıyor.
Bu olay bana Turgut Özal’ın, Amerikalılara yaranma uğruna sınırları açarak aralarında PKK’lıların da olduğu 500 bin Kürt’ün, yapılan sosyal meskenlere yerleştirilmesine ve yıllar süren, şimdilerde çözüm diyerek Türkiye’nin parçalanmasına yol açabilecek belalara yol açışını hatırlıyorum. Bulunan başlık da çekici; “Analar ağlamasın.” Oysa o anaları başka şekilde ağlatıyorlar aslında.
Şimdi ikinci büyük felaketin ayak oyunlarını yaşıyoruz. Ama ne denli basit bir mantık çözümüdür ki insanlar anlık menfaatler uğruna kendi ve çocuklarının geleceklerini feda ediyorlar. Ama bendeki de akıl. Kendi çocuklarının geleceğini, bir çuval kömür ve pirince satan kişilerin, şehit dedelerini, analarının namusunu korumak için çarpışanları ve onları utanmadan karalayanları baş tacı yapanların gözlerinin önünde oynanan oyunları görmemesi doğal değil mi?
Acı taraf, bu durumu fark edenlerin susturulmaya çalışılması...