Kangrenleşmiş vahamet!..
CHP'nin, İŞKUR verilerine dayanarak hazırladığı gençlik raporuna göre, 2014 yılında 97 bin 545 olan üniversiteli işsiz sayısı, 2019 yılında 1 milyon 340 bine ulaşmış...
Rapora göre, Türkiye'de her 100 üniversite mezunundan 26'sı işsiz...
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun danışmanlarından Deniz Demir'in hazırladığı "İşsiz, umutsuz, geleceksiz" başlıklı Gençlik Raporu'nda daha çarpıcı bir saptama da medyaya yansımış;
'Türkiye'de ne çalışabilen ne de okuyabilen 6 milyon genç, ne yazık ki kayıp nesil..."
İktidarın, bu ürkütücü raporun rakamları üzerinde ısrarla düşünmesinde yarar var...
Peki; devlet bir yandan yurt dışına yoğunlaşan beyin göçünden yakınırken, diğer yandan da gençlerin derinleşen sorunlarıyla ilgili önlem almayınca, topluma hangi çaresizlikler ve yıkımlar yansıyor acaba?..
Evet; hele de gençlerle ilgili işsizlik konusundaki raporlar büyük sosyal sıkıntılara işaret ederken, kangrenleşmiş bir vahamete sürükleniyor yeni nesil...
Okumuş-yazmış, üstelik yurtdışında eğitim almış gençler arasında bile büyük kaosa yol açan işsizlik, geleceğin teminatı olan bir nesli sadece bir sosyo ekonomik bunalımın ortasında, kendi kaderine mi terk ediyor acaba?..
Bu soruya yanıt bulmak için sihirbaz olmaya gerek yok;
Sayıları on binleri aşan nargile kafeler ve internet dükkanlarının tıklım tıklım dolu olması birşeyler anlatmıyor mu devlete?..
İşsizlik yüzünden teröre bulaşan, bölücü ya da dinci örgütlerin kucağına düşen, alkol-uyuşturucu batağında çırpınan, en küçük anlaşmazlıkta şiddete başvuran, kendi ailelerine yönelik cinnet olaylarında kan akıtan, ekonomik sorunlarını yaşamın her alanında öfke ile dışa vuran bir gençlik, Türkiye'nin en büyük sorunu değil mi?..
Tuhaf gelmiyor mu; eskiden her sorunun altında cehalet vardı, şimdi cehaleti aşmak için okuyan gençler büyük sosyal sorunların girdabında kaderlerine terk ediliyor...
Söyler misiniz; "geleceğin garantisi" olan gençleri, işsizlik buhranının cenderesinde tutan, bunalıma, çaresizliğe sürükleyen bir devlet, sağlıklı bir nesil yetiştirebilir mi, ülkenin geleceğini şekillendirebilir mi?..
Tarım çökerken...
CHP'nin hazırladığı "gençlik raporu" yalnızca işsizlik rakamlarından ibaret değil... İstihdam uçurumu denilen toplumsal tükeniş büyüyor...
Bazı sektörlerde yaşanan daralma ve erozyon Türkiye'yi bir yandan dışa bağımlı hale getirirken, ülke içerisindeki sosyo ekonomik bunalımdan çaresizliğe düşen gençleri yurtdışında yaşam alanları aramaya zorluyor...
Türkiye'de son 10 yılda üretim alanlarının daralmasına, üreticinin tarım bölgelerinden çekilmesine ve en sıradan gıda maddelerinde dışa bağımlılığın artmasına yol açan sıkıntılar bir tarım ülkesi olan Türkiye'yi, "kendi kendine yeten 7 ülkeden biri" olmaktan çıkarmakla da kalmıyor...
CHP'nin işsizliğe ve bunu körükleyen asıl gerekçelere dikkat çeken raporundaki şu saptamalar, yalnızca gençliğin geleceği açısından değil ülkenin gidişatı açısından da çok vahim sinyaller veriyor;
"Türkiye'de, tarıma elverişli alanların yaklaşık yüzde 20'si tarımsal üretim dışında bulunuyor... 2002'de 7.5 milyon kişi tarım kesiminde faaliyet gösterirken bu sayı 2018'de 4.9 milyona düştü... Genel nüfus artışına karşın her yıl ortalama 150 bin kişi tarımdan, topraktan kopuyor...
Toprağı terk edenlerin başında gençler geliyor... 10 yıl öncesine kadar çiftçilik yapanların yaş ortalaması 35-40 idi. SGK ve Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye'de çiftçilerin yaş ortalaması 50'ye çıktı."
Peki; CHP'yi böyle bir rapor yazmaya zorlayan gerekçelerden hangileri giderek daha çok kangrenleşiyor acaba?..
Bu sorunun yanıtı, yine muhalefet içerisinde, tarım ve hayvancılıktaki sorunlara dikkat çeken vekillerden geliyor...
Ayhan Barut'un çığlığı!..
Ülkemizdeki tek sorun sadece işsizlik değil...
Sanayiden ekonomiye, tarımdan eğitime kadar yüzlerce alanda derinleşen krizler yalnızca ekonomik buhranlar yaratmıyor, aynı zamanda başta üniversiteliler olmak üzere toplumun her kesiminde sayıları 6 milyonu aşan işsizlerle ilgili girdabı da derinleştiriyor...
Politik yanlışlar, strateji hataları ve öngörüsüz yatırımlar öylesine çarpık sonuçlara yol açıyor ki, bunların yarattığı en büyük travma ne yazık ki işsizliği derinleştiriyor...
İşte tarım ve hayvancılıktan birer örnek vermek bile yaşamın her alanını olumsuz etkileyen çarpıklıkları gözler önüne sermeye yetiyor...
CHP Adana Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ayhan Barut, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde besicilerin sorunlarına çözüm bulunması için duyarlılık çağrısı yapmış ve adım atılmasını istemiş. Demiş ki Barut;
"Hayvancılıkta en büyük girdileri arasında yer alan yem fiyatlarındaki fahiş artış, besiciliği bitirme noktasına getirmiş durumda. Aşağı yukarı 2016 yılında bir kilogram karkas etle bir torba yem alan üreticiler, bu sene 3 kilogram karkas etle bir torba yem alabildiklerini, ahırda besledikleri 4 hayvandan 2'sinin sadece yem maliyetlerini karşılayabildiğini, üstelik diğer maliyetleri hesaba bile katamadıklarını söylüyor."
Anadolu'yu kasıp kavuran, üreticiyi iflasa sürükleyen sıkıntılar yalnızca hayvancılıkta yaşanmıyor...
Tarımda giderek derinleşen keşmekeş ise üretimi vuruyor, dışa bağımlılığı arttırıyor ve aynı zamanda bundan kaynaklanan işsizliği derinleştiriyor...
CHP'li Ayhan Barut, bu sorunla ilgili duyarsızlığa da tepki göstermiş...
Kütlü pamuğa kilogram başına 80 kuruş, yağlık ayçiçeğine 40 kuruş, soyaya 60 kuruş ve kanolaya 50 kuruş olarak açıklanan prim desteğinin geçen yılki fiyatların aynısı olduğuna dikkat çeken Barut,
"Herkese var. Yandaşlara var. Kendi maaşlarına fahiş zamlar var. Üretene yok, esnafa yok, işçiye yok, memura yok, emekliye yok. Cennet ülkemizi üreten ve çalışanlar için cehenneme çevirdiler" demiş.
Tarımsal ürünlere yönelik komik destekleme rakamları ve hayvancılığı tüketen yem fiyatlarındaki artış yetmezmiş gibi, Türkiye'den ihraç edilen gıda maddeleri ile ilgili sınır kapılarında yaşanan bürokratik engeller de birçok sektörde krize, çıkmaza, çöküşe yolaçıyor...
Örneğin, TBMM'deki bir oturumda söz alan Ayhan Barut'a göre, gazeteci Cemal Kaşıkçı krizinden sonra Suudi Arabistan'a gönderilen sebze ve meyveler bu ülkenin gümrüğünde 15 gün boyunca "analiz" gerekçesiyle bekletiliyor ve ürünlerde büyük kayıplar yaşanıyormuş...
Velhasıl, işsizliği de körükleyen tarım ve hayvancılıktaki kangrenleşmiş sorunlar iktidar cenahında kimsenin umurunda değil...
Muhalefet milletvekilleri, üreticilerin sesini duyurmak için çırpınıyor ama nafile...
Çünkü memleket her alanda binmiş bir alamete, gidiyor kıyamete...