Kandil bülbülü kime ötüyor?

ABD’nin en büyük ihtiyacının, Türkiye’de İran düşmanlığının tırmanması olduğu şu dönemde Kandil’e giden Amberin Zaman, Reşadiye saldırısını İran’ın desteklediği “kötü PKK’lılar”ın düzenlediği mesajını getirdi
Kısa süre önce Taraf’tan Habertürk’e transfer olan Amberin Zaman ayağının tozuyla Kandil’e gitmiş.
Yazdığına göre, “Habertürk gazetesi aracılığıyla bir de ’dağdakiler’le, yani PKK’yla ’tanışsak” demiş.
PKK’lıları kimle tanıştıracak anlamadım ki...
Köyleri yakılan, yolları basılan, okulları, hastaneleri yıkılan, kundaktaki bebekleri kurşunlanan, kızları tecavüze uğrayan, çocukları dağa kaçırılan bölge halkı desem; zulmü iyi tanırlar...
Evladı katledilen onbinlerce anne-baba, kocası, nişanlısı, sevdiği gidip de dönemeyen binlerce kadın-kız, babasını tanımadan büyüyen binlerce çocuk, kolu, bacağı kopan, gözü kör olan, vücudunun yarısı tutmaz hale gelen, aklını yitiren on binlerce insan desem; canileri iyi tanırlar...
Amberin kendi tanışacak desem; “dağdakiler”i iyi tanır; ilk gidişi değil ki!
Çöpçatanlığa gitmiş
Neyseki ağzında bakla ıslanmıyor da bu “çöpçatanlık” girişiminin taraflarını öğrenmek için fazla beklemeye gerek kalmıyor.
Reşadiye saldırısının Murat Karayılan’ın “bilgisi dışında” yapıldığını, 7 askerimizin şehit olmasına sebep olanın “İran’ın desteklediği” Cemil Bayık olduğunu anlatıyor. Karayılan iyi terörist, Bayık kötü terörist yani...
Karayılan da 40 bine yakın insanımızın ölümünden sorumlu değil mi? Neden şimdi, durduk yerde “benim teröristim” olacakmış elin katili, canisi, vahşisi?..
Çünkü o “ABD’nin desteklediği” Karayılan! Nefret etmemiz gereken “İran’ın desteklediği” Bayık!
Hınzırca, “düşman PKK değil İran’dır” mesajı pompalıyor... Tam da ABD, BM Güvenlik Konseyi’nde, firesiz bir İran’a yaptırım ittifakı kurmaya çalışırken... Tam da Tayyip Erdoğan sonunu getirebileceğini bildiği bu süreçte kıvrım kıvrım kıvranırken...
Anayasa paketi neymiş; hap dediğin Amberin gibi olur; yuttun mu, midene vuran bütün kramplar geçer, kasılmalar gevşer; askerini şehit etmiş İran’ı korumak yakışır mı Başbakan’a?
Bir ‘zaman’ hatası
Fatih Altaylı, Hasan Cemal’in Kandil’e gidip Murat Karayılan’la konuşmasını konu ettiği, 16 Mayıs 2009 tarihli “Hasan abim beni niye öptü?” başlıklı yazısında, “Cemal dışında bir isim, başka bir zamanda böyle bir röportaj yapsa terör propagandası yapıldığı iddiasıyla davalar açılırdı. Zaten ”normal bir zamanda“ Hasan Cemal böyle bir röportaj yapmaz, o yapsa da Milliyet Gazetesi böyle bir röportajı yayınlamazdı. Cemal, bu röportajı ”özel bir arzu“ üzerine yapmıştır diye düşünüyorum” diyor ve zamanlamanın önemine işaret ediyordu.
Kapatılan DTP’nin 2008’deki kongresinin ardından, “Salondakilerin halay çektiği ”Türkü“ kanımı dondurdu. Türküyü yazan Dağlıca Baskını’nı düzenleyen teröristler. Teröre methiye düzülüyor ve kimsenin kılı kıpırdamıyor!” diye isyan eden Altaylı, normal bir zamanda, yönettiği gazetede, teröristlerin türküleri eşliğinde “neşe içinde halay çeken, mangal yapanlar”ın anlatıldığı bir dizi, “Evet canlarımızı çok yaktılar ama onlar da neticede insan” gibi cümlelerle PKK’yla “empati çağırısı” yaptırmayacağına göre...
Sahi Amberin sizi niye öptü Sayın Altaylı?
“Bir ”Zaman“ hatası anladım, yanlış yerde, yanlış bir kadın” deyip geçiştirilebilir mi bu durum?
“Büyük gazeteler cesur olmak zorundadır” izahının ikna edici olduğuna inanıyor musunuz gerçekten? Büyük gazete olmanın yolu Kandil’den mi geçiyor?
Öcalan’la görüşmemiş olsaydınız büyük gazeteci olamayacak mıydınız siz şimdi?
Onun da kocası ABD’li
Çok değil daha bir buçuk yıl önce “Taraf’ın korkusuz gazetecilik yaptığı martavalına inanmıyorum. Özgür gazetecilik sadece orduya karşı mı yapılır” diye soran siz değil miydiniz? Cesur gazetecilik sadece Kandil’e çıkarak mı yapılır?
Yasemin Çongar’ın ABD’li eşine dikkat çekip “Haberciliğinden çok” ilişkileri “ için o konumdaydı” diyen Altaylı’nın, tıpkı Çongar gibi, eşi ABD’li bir diplomat olan Zaman’ın Kandil’den getirdiği mesajları, kamuoyuna servis etmesi garip değil mi? Amberin Zaman’ın “Reşadiyeden sonra Türk basınına hiç konuşmayan Karayılan bizlere hemen evet dedi” cümlesi bile, “ilişkileri”ne dikkat kesilmemize yeter de artar.
Kandil bülbülünün kime öttüğüne bakın mesela; İyi teröristin adresine
bakın...

***

Bu işte çok büyük bir terslik var
Oktay Ekşi ve Turgut Kazan’la duruşma salonuna girdiğimizde Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan çocuklar gibi sevindi.
Tahta kaplamalı korkulukların bir yanında onlar, bir yanında biz, aramızdaki 6-7 metre uzaktan konuştuk. Kucaklaşamadık.
“Sizi çok iyi gördük, mutlu olduk.”
“Sizlerin ilgisi ve desteği bizi ayakta tutuyor. ”
Mustafa zayıflamış, ama yüzünde en ufak bir yılgınlık yok. Morali çok iyi. Tuncay sanki biraz şişmanlamış. Gözlerini kısarak muzip muzip gülüyor. “Şişmanladım, diyorum. Mustafa ’Burada için şişti de ondan şişman görünüyorsun’diyor.”
Gülüşüyoruz. Onların gülmesi bizim de içimizi ısıtıyor, üzüntülerimiz dağılıveriyor.
Burada hukuk yok
Tuncay geçmesi kesinlikle yasak olan korkuluğun üzerinden yarı beline kadar sarkarak anlatıyor: “Burada hukuk katlediliyor. Herkese rica ediyorum, duruşmaları izlesinler.”
O biraz es verdiğinde Mustafa giriyor devreye: “İnanın sizin verdiğiniz bu destek bizim en büyük gücümüz.”
“Duruşma başlıyor. Lütfen yerlerinize...” uyarısı geliyor. Onlar yerlerine geçiyorlar. Biz de izleyicilere ayrılan bölüme oturup izliyoruz.
Eski deniz subayı Ataman Yıldırım’ın çapraz sorgusu başlıyor. Yıldırım’a yargıçlar bir sürü isim ve garip garip sorular soruyorlar. Onlarca ahiret sorusu.
Hem Mustafa, hem Tuncay’ın tek üzüldükleri nokta kamuoyunun bu davalara karşı bir kanıksama içine girmesi ve ilgisiz kalması.
Onlarla beraber yargılananlar da ilginç. Sendika başkanı Mustafa Özbek örneğin. Gepegenç subaylar, yarbaylar, albaylar var.
İşin ilginç yanı hepsi yıllarca Güneydoğu’da çarpışmışlar. Onları suçlayanlar, onları demir parmaklıklar arkasına kapatanlar bu kahraman insanlar sayesinde çoluk çocuklarıyla güven içinde yaşamışlar. Bu işte büyük, çok büyük bir terslik var. Çoğumuz nedenini anlıyor ama anlamayan da o kadar çok ki.
Tufan Türenç / Hürriyet

***

TBMM’yle dalga geçiyor olmalı
CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yanıtlaması talebiyle, TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, TRT’nin “Ankara’da bomba yüklü kamyon” ihbarını takiben yaptığı haberlerin “asimetrik, sistematik ve psikolojik” bir saldırının parçası olup olmadığını öğrenmek
istiyordu. Arınç’ın, TRT Genel Müdür
Vekili Ahmet Koyuncu’nun bilgi yazısı aracılığıyla verdiği cevap şöyle: “Muhabirimiz seri numarasız el bombalarının, Milas / Güllük’ten Oğulbey Kışlası’na seri numarası verilmesi faaliyeti kapsamında nakledildiği” ne ilişkin Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın “Görevlendirme Belgesi” ndeki bilgilere ulaşmış ve doğruluğuna emin olunca da bunu
kamuoyuyla paylaşmıştır.” Yapmayın Allah aşkına Sayın Arınç, Sayın Koyuncu... TRT’nin söz konusu haberi “kamyondaki 900 el bombasının seri numaralarının kazınmış halde olduğu” biçiminde duyurduğuna şahit olmadı mı milyonlarca kişi? Bunca insanın değilse, TBMM’deki milletvekillerinin zekasına hakaret değil mi bu yanıt? Herşeyi geçelim, Genel Müdür Şahin, haber doğru olduğu için mi, “Hızlı haberciliğin böyle cilveleri olabileceği”
yönünde beyanlarda bulundu?...

***

Başına gelmeyen kalmadı
Nedim Şener bir kitap yazdı başına gelenlere bakın... Hrant Dink’i öldüren tetikçi Ogün Samast “20 yıl ağır hapis” istemiyle yargılanmakta. Onu azmettiren olarak yargılanan Yasin Hayal’e 30 yıl hapis istenmekte. Dink olayını kitaplaştıran
Nedim Şener’e açılan davalarda ise -tekrarlıyorum- 32 yıl... Bir şiir okudu diye
hapis yatan, partisinin başında 2002
seçimlerinde aday olması yasaklanan
Başbakan’ın Türkiye’si bu...
Güneri Cıvaoğlu / Milliyet

***

AKP derin devletinin icraatı
Trabzon’da Rahip Santoro öldürülüyor. İktidarda AKP, suçlanan milliyetçiler.
Malatya’da Zirve Kitabevi’nde insanlar kesiliyor... İktidarda AKP, yine milliyetçiler suçlanıyor.
İstanbul’da Hrant Dink öldürülüyor. İktidarda AKP, yine aynı kesim kötüleniyor. Ergenekon savcıları, bu somut cinayetlerin izini süreceklerine darbe iddialarıyla Türkiye’yi oyalıyorlar.
Danıştay 5. Dairesi basılıyor, yüksek yargıçlar kurşunlanıyor; içlerinden birisi şehit oluyor. İktidarda AKP ama sonuçta yine başkaları suçlanıyor.
Van’da CHP Lideri Baykal’a tuzak kuruluyor. İktidarda AKP; tuzakçılar AKP’li ama kimse onlara tel laf edemiyor.
Ahmet Türk Samsun’da yumruklanıyor... İktidarda AKP ama suçlu yine başka yerde aranıyor.
İçişleri Bakanı da durmadan, “Bir ihmal var mı?” diye araştırdığını söyler, araştırmadan hiçbirşey çıkmaz. Çünkü; eski derin devletin yerini şimdi AKP derin devleti almıştır.
Rıza Zelyut / Güneş

***

Önce alışveriş sonra fiş(!)leme dönemi
İstanbul’un en büyük marketlerinden Çağrı’nın Bostancı şubesi, müşterilerine indirim kartı verecek. Bu amaçla markete her gelene bir Müşteri Bilgi Formu veriliyor ve bunu doldurması isteniyor. Formdaki sorulara bir bakalım...
Kişisel bilgileriniz: (Adı, soyadı, öğrenimi, çalıştığı sektör, çocuklarının doğum tarihi, evlilik tarihi, aylık geliri, kan grubu...)
Adres ve iletişim bilgileriniz: (Ev adresi, ev ve cep telefonu, iş adresi, iş telefonu, e-mail adresi..)
Seyrettiğiniz televizyon kanalları: (atv, NTV, Kanal 7, CNN Türk, Samanyolu, TRT, diğer..)
Tamamına yakını bu iktidarı birebir destekleyen kanallar.
Okuduğunuz gazeteler: (Yeni Şafak, Hürriyet, Sabah, Posta, Radikal, Star, Milliyet, Türkiye, Zaman...)
Yine tamamı iktidar destekçisi ya da iktidardan korkan gazeteler...
Dolduracağınız bu ayrıntılı bilgi formunun altında bir not: “Verdiğiniz bilgilerin doğruluğu, kampanyalarımızdan faydalanmanız açısından önemlidir. Kart bedeli bir defaya mahsus olmak üzere 1 liradır. Tarih. İmza.”
Bu formu bana gönderen okuyucum şöyle yazmış: “Vatandaş fişleniyor. ”
Acaba kaç kişi, bir indirim kartı alabilmek için bütün kişisel bilgilerini bir markete emanet etmiştir? Bu ayrıntıların arkasında acaba ne vardır? Acaba okuyucumun dediği gibi ortada bir fişlenme mi var, ya da birileri bu verileri toplayıp araştırma mı yapacak? Veya evlerine ve işyerlerine AKP adına birileri ziyarette mi bunulanacak?
Emin Çölaşan / Sözcü

***

Korkacağınız kadar önemli biri değil
Neden ’birkaç yürekli adam’ ve ’bağımsız kalemler’dışında basının anlı şanlı simalarının sesi çıkmıyor; neden gazetecilik örgütleri ayaklanıp gazetecilik kültürüne ve etikine tecavüz eden bu adamın kulağını çekmiyor? Neden bu medya mahallesinde kasabanın şerifi gibi herkese silah dayanamasına, tehdit etmesine böyle izin veriliyor? Gazetecilik ay sonunda alınacak maaş için her türlü tavizin verildiği bir mecra olmuş... Tabii bir de gazeteciler bir olay ancak kendi başlarına gelince uyanıyor... Türk basını bir korkaklar ordusundan ibarettir.
Korkmak da insana özgü bir şey; anlıyorum. Ama arkadaşlar. Bu adam öyle korkacağınız kadar önemli biri değil... Basında havasını estirdiği birkaç kişi dışında kimse artık ciddiye almıyor onu... Baksanıza, Başbakan bile yanına yaklaştırmıyor. Aylardır köşesinden her yere ‘Beni alın’ diye yalvarıp duruyor ama kimse yüzüne bakmıyor. Haddinden fazla önemsiyorsunuz bu adamı, fazla ciddiye alıyorsunuz, bir de korkuyorsunuz. Oray Eğin / Akşam

***

MİNİ YORUM
Çanlar Talat için...

Gerçekten de Talat için çalıyor anlaşılan. Türkler’in Annan Planı’na “Yes be Annem” demesi için, “maddi” baskı uygulayan ekibin 1 numarası, komik duruma düşmeyi göze alıp “halka baskı yapıyorlar” demeye başladıysa, son çırpınışları olmalı. “Halk iradesi” denilen “sürprizli” kutunun kapağı açılmadan konuşmaktan korkarım ama, adadan gelen haberler, en azından, sandıktan bu sefer “teslimiyet” çıkmayacağına dair kanaat oluşturuyor.

Yazarın Diğer Yazıları