Kanal İstanbul için referandum!
İstanbul'da Boğazdaki köprülerin hemen hepsinin yapımına şu veya bu gerekçeyle "karşıyız" diyen muhalif unsurlara, "çarşı her şeye karşı" denildi.
Özelleştirmeye karşı ortaya konulan muhalif eleştiri ve görüşler dikkate alınmadan kâğıt fabrikalarından şeker fabrikasına uzanan özelleştirmeler yapıldı.
Sattırmam da sattırmam diyenlere "Babalar gibi satarım" diyerek cevap verildi.
Yaptırmam diyenlere karşı "Bal gibi yaparız" denildi.
Nükleere karşı olanın da 3. Havalimanına hayır diyenin de eleştirileri tartışmaya konu edilmeden reddedildi.
Sattırmam ile satarım arasına sıkıştırılan süreç gelip sonunda Kanal İstanbul'a dayandı.
Aynı inatlaşma, Kanal İstanbul konusunda aynen devam ediyor:
İktidar: "Kanal İstanbul" diyoruz "yapamayacaksınız" diyorlar.
Sonuçta "Sen ne yaparsan yap biz yapacağız" diyor.
Bu durum Türkiye'de siyasetin tez-antitez-sentez üzerinden değil analiz ve güç üzerinden yürüdüğünü gösterir.
Kanal İstanbul daha önceki ideolojik karşı çıkışlara ya da savunuşlara hiç benzemiyor.
Yapılması düşünülen kanalın ekolojiyi ciddi biçimde etkileyeceği açıktır. Dahası proje bölgede ciddi ekonomik ve demografik haraketlilik meydana getirecektir. Bölgeye tahminlerin de ötesinde nüfus akışı olacaktır. Bu durum İstanbul'un zaten var olan trafik ve yaşam çilesini olumsuz yönde etkileyecek içinden çıkılmaz hale getirecektir. Bölgede hayat sürdürülebilir olmaktan çıkacaktır. Halkın çekeceği yaşam çilesi birilerini ilgilendirmiyor olabilir.
Açılacak kanal, Trakya'nın, İstanbul'un ve boğazların savunulmasını güçleştirecek ve ülke için milli güvenlik sorunu oluşturabilecektir. Konu yeni teknoloji ve savunma sistemleriyle açıklanamayacak kadar ciddidir.
Bu da önemsenmiyor olabilir.
Böyle bir projenin finansmanı için en az 50 Milyar dolara ihtiyaç olduğu hesaplanıyor. Doların altı lirayı bulduğu, işsizliğin zirveyi zorladığı, vatandaş için ekonomik yönden yaşamın çekilir olmaktan çıktığı şu sıralarda hadi diyelim ki "yap-işlet-devret" ile Türk halkını Düyunu Umumiye gibi şartlarla uluslararası sermayeye bağladınız. Kanal İstanbul'u bugün yaptınız faturasını da gelecek nesillere kestiniz!
Hadi bunu da geçelim ama iki denizin birleşmesi, altından kalkılamayacak derecede ekonomik, jeolojik, ekolojik, askeri ve uluslar arası sorunlar üretecektir. Kanal İstanbul'u yapmak Montrö'ye alternatif bir suyolu açmak demektir. Montrö'ye paralel suyolu açmanın, yeni şartlar yaratacağı, yeni şartlarda buradan gemilerini geçirtmek ya da rakip ülke gemilerini geçirtmemek için küresel güçlerin Türkiye üzerine önceden tespiti mümkün olmayan baskıları gelecektir. Bu durumun Montrö ya da uluslararası gelişmeler yönünden ortaya çıkaracağı siyasi sorunların altından kalkılmasının nasıl mümkün olacağı da belli değildir.
Dahası tek kişilik iradenin ortaya koyduğu "baldıran zehiri içmekten" tutun da gövdeyi taşın altına koymak gibi bir adanmışlıkla başlatılan projelerin nasıl bir hezimetle sona erdiği de hala hafızalardadır.
2010'larda FETÖ'yle yapılan referandum, AB ile Annan Planı, Ermenistan ile Zürih protokolleri, PKK ile "açılım" konusunda yaşanan rezaletlerde olduğu gibi "rabbim affetsin" denilerek geçiştirilecek bir konu değildir. Kanal İstanbul'un ortaya çıkaracağı sorun millidir, hayatidir ve milli güvenlikle ilgilidir. Daha ileri aşamasında beka problemleri üretecek potansiyeli vardır.
Kanal İstanbul projesi yalnız İstanbul'u değil bütün Türkiye'yi derinden etkileyecektir. Yalnız bugünün değil gelecek nesillerin de hayatını etkileyecek bir projedir. Böyle bir proje bir partinin ya da bir kişinin hayaline kurban edilemeyecek kadar hayatidir. Halkın hayatını doğrudan etkileyecek olan Kanal İstanbul Projesi'ni kısır tartışmalara, inatçılığa alet etmenin de mantığı yoktur. Gelinen bu aşamada bu projenin gerçekleştirilmesi için sorunun asıl sahibi olan halka gidilmelidir.
Kanal İstanbul sorununu kısır çekişmeler ve iddialar değil konunun sahibi olan halk çözmelidir. Kanal İstanbul için referandum yapılmalıdır.