Kan, gözyaşı ve utanç
AKP iktidarının anlamadığı, anlayamadığı AKP’ye oy veren vatandaşlarımızın anlamakta aciz kaldığı acı bir gerçek var: Devlet yönetmek sorumluluk duygusu ve ciddiyet ister. Devletin ciddiyetini ifade eden güç savcıların temsil ettiği hukuk, polisin temsil ettiği ciddiyet ve silahlı kuvvetlerin sorumluluğunda olan güven duygusudur. Türkiye ne yazık ki bütün bu kavramları ve kurumları 13 yıldır yıpratmakla meşguldür. Yargının bağımsızlığı çıkarılan kanunlarla ve bunlara dayanan uygulamalarla delik deşik olmuştur. Bugün Türkiye’de bir hakimin sıradan bir memur kadar hukuk güvencesi yoktur. Emniyet güçlerinde bir zamanlar özenle, kilit noktalara sicilinde ‘cemaatçi’ yazanlar getirilirken şimdilerde ‘cemaatçi’ avına çıkılmıştır. Böylece emniyet çok acı bir biçimde ikiye bölünmüştür. Son olmasını temenni ettiğimiz Suruç’taki patlamada oyuncaklar defalarca aranırken canlı bombanın aranmaması, patlama anında tek polisin bulunmaması açıklaması hiç de kolay olmayan acı gerçeklerdendir. Silahlı kuvvetlere gelince akıl almaz tezgahlarla bağırta bağırta hukuk çiğnenmiş, Deniz Kuvvetleri ağır ölçüde biçilmiş, Kara ve Hava Kuvvetlerimiz de bu ihanetten nasip almıştır.
ESAD düşmanlığı ile devlet otoritesini temsil eden güçler etkisiz hale getirilirken, sınırlar ardına kadar açılmış, silahlı militanlar istedikleri şekilde topraklarımıza girer ve çıkar olmuştur. Bugün acı gerçek IŞİD denilen vahşet örgütünün Türkiye’den ihmal edilmeyecek ölçüde lojistik destek aldığıdır. Bunun inkar edilmez delili yaralı IŞİD militanlarının Türkiye’de tedavi edilmesi ve tekrar Suriye’de savaşa katılmasıdır. IŞİD’in çeşitli kademelerinin Türkiye’de yaptığı toplantıların fotoğrafları dünya basınında yer almaktadır. Devlet yönetiminde duygular, peşin hükümler aklın yerini alınca felakete sınır çizmek mümkün değildir. İşte böyle bir bomba patlar, gök ekin gibi biçilen gençlerin 32’si parçalanır, yaralıların bazıları vefat edince sayı daha da yükselir. Geride kan, gözyaşı ve topyekun toplum için utanç kalır.
Ekonomi de vurulacak
Şu anda bu elim felakete rağmen ülkemizde içeriye ve dışarıya güven veren bir hükümet yoktur. Ayn El Arap (Kobani) ve Halep’te ölen IŞİD militanlarının üzerinden AKP hükümetinin verdiği yabancılara özel ikamet tezkereleri çıkmaktadır. Milletçe kendi insanımıza sahip olamadığımız için duyduğumuz utanç yanında yüreğimize çöken ağır acılar ve bununla birlikte ekonomimizin uğradığı büyük kayıplar zincirleme birbirine eklenmektedir. IŞİD’in Suruç’ta yaptığı katliam Türkiye piyasalarını da vurdu. Paramız ABD doları karşısında %2,2 oranında değer kaybetti. Times dergisinin Ortadoğu muhabiri Tom Coghlan’ın şu satırlarını dikkatle değerlendirmemiz gerekiyor: “IŞİD’in uyuyan hücrelerini ve Cihadçıların destek ağını kullanarak Türkiye’de daha fazla istikrarı bozan gayretlere girmesi beklenmelidir. Bu amaçla ülkenin turizm sektörünü hedef alarak yıkıcı işlere girebilir.”
Türkiye turizm sektöründen yılda 35 milyar dolar gelir elde ediyor. Kayıt dışı turizm gelirleriyle rakamın 55 milyar doları bulduğunu iddia edenler var. AKP döneminde Tarım ve sanayi sektörleri gerileyerek bütünüyle hizmet sektörü bir başka ifadeyle turizm ve ulaştırma alt sektörleri milli gelirin %70’ini sağlar hale geldi. Türkiye dış ve iç baskıyla IŞİD’in gelir kaynaklarına el atınca yeni terör teşebbüslerine karşı hazırlıklı olması gerekiyor. IŞİD, işleri bozulunca Türkiye’de yeni saldırı girişiminde bulunabilir. Suriye ve Irak’ta IŞİD’in sebep olduğu korku; ticareti, yatırımları olumsuz etkiledi. IŞİD’in gelir kaynaklarının Türkiye ile ilgili olanları silah, insan, petrol kaçakçılığıdır. Son haftalarda bunlara uyuşturucu ticareti iddiaları da eklenmiştir. Hükümete düşen bu konularda gerekli tedbirleri bir an önce almaktır. Aksi halde Türkiye itibar kaybetmeye devam edecek, Türkiye ekonomisi daha da kötüleşecektir. IŞİD terörü sebebiyle AB ülkeleri ve İngiltere dışişleri henüz Türkiye sahillerini tehlikeli bölge ilan etmedi. Böyle bir uyarının gelmesi halinde zaten azalmakta olan turizm gelirleri dibe vurabilir. Yapılacak iş milli iradeyi aksettiren ciddi ve tutarlı bir koalisyon hükümetinin vakit kaybetmeden kurulmasıdır. Üzülerek ifade ediyorum şu andaki hükümet içerde de dışarda da güven vermiyor. Türkiye siyasetinde sorumluluk taşıyanların bu tabloyu görmesi ve gereğini yerine getirmesini beklemekten başka çaremiz yok. Ülkede yabancı bir kral öldüğünde yas ilan edenler gencecik vatan evlatları paramparça edilerek öldürüldüğünde milli yas ilan etmeyi düşünmedi. 33 Mehmetçik PKK militanları tarafından otobüsten indirilip kurşuna dizilirken yaşadığımız vicdan sağırlığını aynen yaşıyoruz. Bütün bunların sebebi devlet yönetimine gelen sorumsuz ve ciddiyetsiz insanlardır. Türkiye’nin güneydoğu sınırı diye bir şey kalmamıştır. İsteyen istediği yerden geçmektedir. Devlet sınırlarına sahip olmalıdır. Sınırlar bir devletin namusudur.