Kan emiciliğin yakın tarihi
Tayyip Erdoğan partisinin son grup toplantısında “PKK ile vuslat”a mani olmaya kalkışan “hadsiz”lere, “Allah aşkına bu nasıl bir kan davasıdır, bu nasıl bir kan sevdasıdır, bu nasıl bir vampirlik, nasıl bir vicdansızlıktır. Bizim terör karşısında taviz verdiğimizi söyleyenlere sesleniyorum; Hangi tavizi verdiğimizi, hangi geri adımı attığımızı açıklamayan müfteridir, namerttir” diye hadlerini bildirdi ya...
Arkadaşlarımız, MHP’lileri, CHP’lileri, şehit ailelerini, gazileri, katillerle “kanka” olmayı sindiremeyen herkesi; sizi, bizi, hepimizi, “müfteri”, “namert” yaftasından kurtaracak bir çalışma yaptı ve bu milletin kalbinde hâlâ kanayan “derin yara” dan süzülen kan damlalarını takip ederek hem “vampirlerin”, hem “vampirliğin”, hem “kan sevdasının”, hem “vicdansızlığın”, hem de bütün bunlar karşısında “atılan geri adımın” ne olduğunu cümle aleme “hatırlattı” (Bilmediği şey değildi çünkü. Bu “akgüvercinleşme” sendromu balık hafızası illetinin sonucuydu).
Bu yazıyı internetten okuyanlara hiç vakit kaybetmeden en yakın gazete bayiine gidip bir Yeniçağ almalarını ve gazetenin dördüncü sayfasını keserek, evlerinin, işyerlerinin vicdanlarının menzili dahilindeki bir köşesine asmalarını tavsiye ederim.
***
Ne mi var o sayfada?
22 Ocak 1987’de, PKK’nın, Hakkâri’ye bağlı Ortabağ’da soba içine koyduğu bombalarla katlettiği 8 köylü var...
20 Haziran 1987’de, PKK’nın, Mardin’in Ömerli ilçesine bağlı Pınarcık’ta katlettiği 6’sı kadın, 16’sı çocuk 30 köylü var...
9 Temmuz 1987’de, PKK’nın, Mardin’in Midyat ilçesinde katlettiği 16’sı çocuk, 31 kişi var...
18 Ağustos 1987’de, PKK’nın, Eruh’a bağlı Kılıçkaya köyünde katlettiği 23 kişi var...
29 Mart 1988’de, PKK’nın, Eruh’a bağlı Yağızoymak köyünde boğduğu 9 çoban var...
22 Mart 1990’da, PKK’nın Elazığ’da katlettiği 9 mühendis var...
16 Nisan 1990’da, PKK’nın, Elazığ’da katlettiği 4 öğretmen var...
11 Haziran 1990’da, PKK’nın, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesi Çevrimli köyünde katlettiği 12’si çocuk, 7’si kadın 27 kişi var...
14 Temmuz 1991’de, PKK’nın, Kahramanmaraş’ın Çağlayancerit ve Pazarcık ilçelerinde katlettiği yine aralarında çocukların da bulunduğu 9 kişi var...
11 Haziran 1992’de, PKK’nın, Bitlis’in Tatvan ilçesinde minibüs tarayarak katlettiği 13 kişi var...
27 Haziran 1992’de PKK’nın Silvan’ın Yolaç köyünde camide namazdan kaldırıp taradığı 10 kişi var...
1 Ekim 1992’de, PKK’nın Bitlis’in Cevizdalı köyünde katlettiği 30 kişi var...
22 Ekim 1992’de, PKK’nın Malazgirt’teki Dedebağ köyünde katlettiği 12 kişi var...
5 Temmuz 1993’te, PKK’nın Erzincan’ın Başbağlar köyünde katlettiği 33 kişi var...
18 Temmuz 1993’de PKK’nın, Van’ın Bahçesaray ilçesine bağlı Sündüzlü yaylasında katlettiği 24 kişi kişi var...
25 Ekim 1993’te, PKK’nın Erzurum’da Çat ilçesine bağlı Yavi beldesinde katlettiği 35 kişi var...
5 Ağustos 1995’te, PKK’nın Hatay’ın Hassa ilçesine bağlı Akbez beldesinde katlettiği 3’ü çocuk 8 kişi var...
23 Nisan 1996’da PKK’nın, Kahramanmaraş’ın Ekinözü ilçesinde katlettiği 3 öğretmen var.
13 Mart 1999’da, PKK’nın İstanbul Kadıköy’de katlettiği 13 kişi var...
***
Ne mi var o sayfada?
Yüzünün hiçbirinizin zihninden silinmediğine inandığım, beyaz kundağı karnını delen kurşun yarasından süzülen kana bulanmış o bebek var...
Kafatası ikiye ayrılmış çocuklar var; kurşunlanmış, kesilmiş, doğranmış, yakılmış...
Son nefesini verdiği yere beyni akmış çocuklar...
El kadar bedenlerinden kan gölleri dolup taşan çocuklar...
Abilerinin elini sımsıkı tutmuş, annelerinin koyunlarına girmiş ama caniliğin pençesinden kaçamamış çocuklar...
Çırılçıplak bedeni parçalanmış kadınlar var; gözleri, yüzleri oyuk oyuk...
Kolu bacağı kopmuş adamlar var...
Fotoğrafları dahi hâlâ yanmış insan eti kokan, küle dönmüş bedenler var...
***
Ne mi var o sayfada?
PKK’nın, Amerika’dan, İngiltere’den, Almanya’dan, Rusya’dan, Çekoslovakya’dan, İspanya’dan, Macaristan’dan, Bulgaristan’dan, Çin’den aldığı (kaydedilebilen) 4 bin 500 AK-47 kaleşnikof, 5 bin 713 tüfek, 2 bin 885 tabanca, 3 bin 490 el bombası, 11 bin 568 mayın ve roketatarlarla işlediği cinayetler var...
***
(Kimmiş vampir;
Milletin kanını içenlerin burnundan getirilmesini isteyenler mi yoksa o kanı içenler, “barış” yemeklerinde kan dolu kadehlerle çin çin yapma yarışına girişenler mi?)
***
Ne mi var o sayfada?
Kan!
Erdoğan “Hangi geri adımı atmışız?” diye soruyor ya, işte onun cevabı var!
Yaşanmamış saydığı, ayağına bulaşmasından korkar gibi üzerinden atladığı kan!
Bu kanı bedelini ödetmeden orada öylece bırakmak “vampir”lere “helal” etmek demek değil midir?
İnsanoğlu için bu insanlık dışılıkla “barışabilmek”ten geri adım mı olur?
Anadolu’da “bozkurt” yokmuş!
Büyük Türk Milliyetçisi(!) Mümtaz’er Türköne “Türk’ü şanlı bir milletin adı olmaktan çıkartıp, Bozkurt’la, Ergenekon’la, Kürşad’la, Ötüken ormanlarıyla -bu topraklarda bin yıl boyunca var olmayan sembollerle- bir etnik grubun kimliğine kim dönüştürdü? Soruyorum, bu koca millete bu oyunu kim yaptı?” diye sormuş dünkü yazısında.
Ciddiye alıp cevaba tenezzül edecek değilim. Ben de bir tek soruyla yetineceğim:
Anadolu’nun orta yerinde Niğde’de Sungur Bey Camii’nin, Kayseri’de Bünyan Ulu Camii’nin taç kapılarındaki “kurt başı” motifleri “bin yıldır” adeta bir mühür gibi, adeta “bu toprakların” kimlik kartı gibi dururken “bozkurt”un ve Türk Mitolojisinin diğer öğelerinin Anadolu insanına, Mehmed Emin Yurdakul, Ahmed Ferit Tek, Ahmet Ağaoğlu gibi milliyetçi aydınların 1912 yılında oynadığı (ve elbette Atatürk’ün de desteklediği) bir oyunla (Türk Ocağının kuruluşu) benimsetildiğini savunabilmek için ne gerekir; gaflet mi, ihanet mi, cehalet mi?