'Kan dondurucu' bir eylem
Yine mi mektup? Kant’tan bu yana değişen hiçbir şey olmadığına, “hukukçular” dahi “hukukun ne olduğu” konusunda uzlaşıp bir şuur ve tavır birliği geliştiremediklerine; ve “hukuk” en çok “hukukçular” eliyle katledildiğine göre, evet yine “hukuksuzluğun” ceremesini çekenlerden birinin mektubu!
Hukuk, “uyulması gereken kurallar”ı ifade ettiği halde “zafere giden yolda(!)” kuralsızlık kutsanıyorsa hâlâ, evet yine kurallara aykırı biçimde tutsaklığı sürdürülenlerden birinin mektubu!
Hukuk, “hak”tan geldiği halde haksızlığı da perdeler hale getiriliyorsa, evet yine “hak” arayışındakilerden birinin mektubu!
Hukuk, toplumun değer yargılarını taşıması gerektiği halde, hukuk adına vatana, millete, devlete zeval getirecek işler yapılıyorsa, evet yine vatan-millet ve devlet sevdalılarından birinin mektubu!
Hukuk, adaletin “güvence”si olması gerekirken “tehdit”e dönüşmüşse, evet yine boyun eğmeyip “vicdan”a çağıranlardan birinin mektubu!
Hukuk, “yargı”yla tesis edilebildiği, yargının vazgeçilemez ayaklarından biri de “savunma” olduğu halde “yargısız infaz” yapılıyor ve “savunma”nın sesine kulak vermek “kan dondurucu” bir eylem olarak nitelendiriliyorsa (böyle yazmış Silivri savcısı gibi görev yapan yandaş gazetecilerden biri geçenlerde), evet; insanlığın buz tuttuğu yerde varsın birilerinin de kanı donuversin, bugün de yine sözü savunmaya vereceğiz biz bu köşede!
En çok da niye “yine mektup” biliyor musunuz?
Belki “hukuk”a vesile olur da “yeni mektuplar”ın önünü keser diye!
Gerisini Balyoz Davası’nda 16 yıl ceza verilen, tutukluluğunun 15. ayında hakkındaki “gerekçeli kararı” bekleyen Deniz Kurmay Albay Hakan Mehmet Köktürk anlatsın size:
“Yazmaktaki amacım “dijital verilerin sahteliğini ispatlayan zaman/mekan çelişkileri ve tüm bilirkişi raporlarının” yanı sıra mahkemenin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olan güvensizliğinin geldiği boyut ve bunun söz konusu davaya nasıl yansıdığına dikkatinizi çekmektir.
Balyoz-1 iddianamesinin 957’nci sayfasında ”..tüm belgelerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait bilgisayarlarda hazırlandığı anlaşılmıştır “ iddiası yer almaktadır.
(...)
Adımın geçtiği iddia edilen dijital verilerin üst veri yollarında adım daha doğrusu adımın bir kısmı olan “Mehmet Köktürk” geçtiği için gerek iddianamede gerekse esasa ilişkin mütalaada dijital veri ile aramda illiyet bağı kurulmaya çalışılmıştır. Bir dijital verinin üst verisinde “Mehmet Köktürk” isminin geçmesi için en azından böyle bir kullanıcı adının olması gerekmez mi?
(...)
10. Ağır Ceza Mahkemesi de bu kapsamda 27 Ocak 2012 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına gönderdiği resmi yazı ile “tüm sanıkların 2001 ile 2009 yılları arasındaki bilgisayar kullanıcı isimlerinin bulunup bulunmadığı ile bulunması halinde, kullanıcı isimlerinin bildirilmesi”ni talep etmiştir.
Genelkurmay Başkanlığı tespit ettiği hususları 28 Mayıs 2012 tarihinde bir yazı ile mahkemeye göndermiştir. Sonuç mu? Böyle bir kullanıcı yolumun hiç bir zaman olmadığı, hatta suç isnat ettirilen tarihte kullanıcı adımın bile olmadığı söz konusu yazıdan açık olarak gözükmektedir.
Delillerin tartışılması safhası zaten yapılmadığı için mahkeme tarafından böyle önemli bir resmi evrak “çok uzun, sonra okuruz” denilerek geçiştirilmiş ve mahkeme salonunda yazının sadece tarih ve konusu belirtilmiştir.
Eğer bir dijital verinin üst verilerinde Mehmet Köktürk adı gözüktüğü için ben 16 yıl hapis cezası alıyor ve terörist olmakla suçlanıyorsam, Genelkurmay Başkanlığı’nın verdiği resmi cevapta “Mehmet Köktürk kullanıcı yolunun tarafıma ait olduğunun veya hiç değilse var olduğunun belirtilmesi gerekmez miydi?
Mahkeme sadece tarih ve konusunu okuyarak deliller arasına kaldırdığı Genelkurmay Başkanlığı yazısına güvenmiyorsa, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni değil, kişileri yargıladığını iddia eden mahkemeye suçsuzluğumu kanıtlamak için hangi makamdan getireceğim yazıyı delil olarak sunacağım?
Söz konusu yazının mahkeme tarafından değerlendirilmeye alınmaması sanıkların lehine olan delillerin “Asrın iftirası Balyoz Davası” nda nasıl göz ardı edildiğinin en güzel göstergesidir. Eğer lehimize olan deliller umursanmayacaksa biz neden yargılandık. Yoksa yargılandığımızı mı sandık?”