Kamu kaynaklarını kullanma sınırı...
Önceki gün Resmi gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın yetkileri arasına ''Hazine'nin Cumhurbaşkanı kararı ile yurt içindeki yada yurt dışındaki şirketlere iştirak etmesini sağlamak'' şeklinde ilave yapıldı.
İştirak, bir şirketin başka bir şirketin sermayesine katılması, pay sahibi olmasıdır. Hazinenin bir şirkete iştirak ederek maddi destek sağlaması, hükümetlerin ekonomik yaklaşımı ve tercihi olmakla birlikte, ekonomik ve hukuki sınırları vardır.
Ekonomik anlamda; ilgililerin basında yer alan açıklamasına göre bu strateji, ''küresel şirketleri yerlileştirme stratejisi''dir. Yerlileştirme de bir yaklaşımdır ve fakat özel nitelikte mal ve hizmet üreten tüm kamu yatırımlarını özelleştirip, sonra küresel şirketleri devlet eliyle yerlileştirme çelişkili bir anlayıştır. Yerlileştirme özel şirketler eliyle olur. Bu da kanun ve kararname ile değil, piyasa kuralları içinde gerçekleşebilir.
Öte yandan, bu kararnamenin, reel sektörde iflasları önlemek için yapılacağı iddiaları var. Reel sektörden birçok büyük firma konkordatoya gitti. 'Eksi büyüme'nin olduğu bir ekonomide şirketlerin karı artmayacağına göre, ödeme sorunu devam edecektir. Sonuçta iflaslar artarsa, kriz daha derinleşir. Bu iflasları önlemek için hazine sermaye desteği vermesi, yaşanmış iktisat kültürüne aykırıdır. Çünkü iflasları önlemek ekonomiyi bitkisel hayata sokar. İflaslar ekonominin sigortasıdır. Bu yolla verimsiz olan ve yanlış yönetilen şirketler elenir sermaye kaybolmayacağına göre daha verimli yatırımlar ve işletmeler devreye girer.
Bu arada aynı imkan eğer inşaat sektörüne verilirse, daha çok yanlış yapmış oluruz. Çünkü özellikle konut sektöründe devlet eliyle bozulan fiyatların ve arz - talep dengesinin normalleşmesi gerekir. Aksi halde yeni destekler sorunu çözmez; ömrünü uzatır.
Siyasi iktidarların şirket kurtarmada sübjektif davranma olasılığı yüksektir. Böyle olursa ekonomide haksız rekabet ortaya çıkar. Gelir dağılımı bozulur. Yani bozucu etkisi daha yüksek olur.
2001 krizinde devlet bankaları kurtarmıştı. Bankaları kurtarmak bazı konjonktürde normal görülebilir. Çünkü bankaların iflası ekonomide panik yaratır. Buhrana neden olur. Onun için banka kurtarmanın toplumsal maliyeti hoş görülebilir.
Bence küresel şirketleri yerlileştirmek yerine, Telekom gibi özelleştirilen devlet tekellerini, devletin yeniden kamulaştırması daha doğrudur. Bu takdirde hem piyasa tekelci yapıdan kurtulur, hem hizmet kalitesi daha iyi olur. Söz gelimi Telekom abone potansiyeli düşük olan bölgelere altyapı yapmıyor. Devlet sosyal faydayı ön planda tuttuğu için karına bakmadan her yere hizmet götürmek zorundadır. Ayrıca kar kaygısı olmadığı için fiyatları yüksek tutmaz.
Belki daha önemlisi iştirak uygulamasının hukuka aykırı olmasıdır. Çünkü devletin hazineden kaynak ayırarak bir şirkete, ister sermayeye iştirak olsun ister doğrudan kaynak aktarması şeklinde olsun, bu konuda bütçede ödenek olması gerekir. Bütçe bir kanundur. Bu kanunda yer alan ödenekler bellidir. Hükümet kararı (Cumhurbaşkanlığı kararı) ile de olmayan bir ödenek için başka ödeneklerden para aktarılamaz. Bu nedenle bu sene bir uygulama olması olanaksızdır. Kaldı ki bu uygulama Anayasa'ya da aykırı olur.
Anayasa'nın 163. maddesinde, ''… Bütçede harcanabilecek miktar sınırının bakanlar kurulu kararı ile aşılabileceğine dair bütçelere hüküm konulamaz. Bakanlar kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapmak yetkisi verilemez'' şeklindedir.