Kamikaze saldırısı
Gazete olduğunu iddia eden “kağıt tomarları”, bırakın ABD’yi, Fransa’yı; Tanzanya’ya da gitseniz dokuz sütuna manşet olacak pimi çekilmiş bomba gibi haberi saklayınca, gazetecilik ellerinde patladı
PKK’nın; yani Türkiye’ye 30 yıldır “kan kusturan” terör örgütünün; yani binlerce, onbinlerce insanımızı, çoluğumuzu, çocuğumuzu, kundaktaki bebeğimizi katleden, evlerini, köylerini yakan, okullarını, hastanelerini yıkan, yollarını mayın tarlası yapan katillerin elebaşlarından Murat Karayılan diyor ki; “Açıklanmasında sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişme de devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır. Aslında önderliğimiz aradan çekilmişti, ancak talep üzerine yeniden devreye girerek, bir kez daha barışa şans tanınması için hareketimize bir mesaj gönderdi.”
“Devlet”le anlaştık diyor yani... “Devlet”i ele geçirenlerle İmralı el sıkıştı diyor... “Uzlaştı” diyor... “Buluştu”, “barıştı” diyor...
Hadi “devlet”i yönettiğini, yönetebildiğini iddia edenler, dün yedikleri hurmalar bugün tırmalamaya başlayınca sağıra yatmış olsunlar... Nihayetinde sükut da ikrardan gelir. Önemli bir kabul, onay aracıdır bu “derin” sessizlikler.
Ama sakatlık medyada. Soru soracak, sorgulayacak, cevaba zorlayacak gazeteci yoksa bir ülkede, neden konuşsun devletlüler...
Son 30 yılın manşet konuları üzerine bir istatistik çalışması yapsanız, açık ara önde çıkacağı kesin olan PKK’nın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nereye sürüklendiğine dair “tarihi” önemdeki açıklamasını görmezden geldi dünkü gazeteler.
Bu ülkenin “savaşta” olduğunu yazan siz değil miydiniz?
Bakın savaş bitmiş(!) işte. Belli ki biri “beyaz bayrak” kaldırmış. Belli ki biri “teslim olmuş”, esir, ganimet, toprak; taviz olarak bir şeyler vermiş belli ki bir taraf öbür tarafa... Ya da belli ki “inadım inat” diyen “taraflar”ın arasını bulmuş birileri...
Kim, ne, neden, nasıl, nerede?
Ne yazan var, ne çizen?
Taraf olmamanız, tepki göstermemeniz, doğruysa bu işe bulaşanlara koca puntolu tükürükler savurmamanız değil konu; sizin ifadenize “aşırı milliyetçi”, “radikal”, “marjinal” bir tepki filan vermiyoruz haa... Neden mesleğinizi yapmadığınızı merak ediyoruz sadece... Neden, günün en önemli haberini ve elbette haberciliği, kamikaze manşetlerinizle vurduğunuzu, havaya uçurduğunuzu soruyoruz.
Murat Karayılan’la Hasan Cemal’in buluşmasını günlerce manşetlerden anons eden siz, şimdi “Sigara ve içkiye sağlık vergisi” ni Murat Karayılan ile AKP’nin buluşmasından daha mı önemli buluyorsunuz?
Neden? Ne değişti? Siz değil miydiniz üç beş ayda bir Kandil’e elçi salıp PKK’dan Ankara’ya mesaj taşıyan...
Yoksa buraya kadar mıydı rolünüz.
Oyunun tam da en sansasyonel sahnesinde, rol gereği lal mi oluyor dilleriniz?
* * *
Ne sağı, ne solu, ne merkezi... Ne yandaşı, ne yoldaşlığı bozulunca mecburi muhalefete talim edeni... Tık yok...
Bir Yeniçağ, bir Sözcü, bir Ortadoğu, bir de Güneş... Ha bir de -haksızlık olmasın- Cumhuriyet birinci sayfanın dibinden de olsa muhalefetin tepkisini vermiş... O kadar...
Diğerlerine “haber”in, hele hele “manşet haber”in ne olduğunu kim öğrettiyse yanlış öğretmiş, eksik öğretmiş.
Cumhuriyet tarihinin, hiç abartmıyorum seyrini dahi değiştirebilecek bu “deşifre” olayı;
- Önemsiz mi? İlginç mi değil?
- Bu ülkeyle, bu ülkenin insanlarıyla ilinti kurulamaz halde mi?
- Çok sayıda kişiyi ilgilendirmiyor mu?
- Merak mı uyandırmıyor?
Bunlardan sadece biri bile bir vakayı “haber”leştirmeye yeterken, hepsini birden barındıran bu “sakandal”ı nasıl perdeleyebilir kendisine “gazete” diyen bir kurum.
Gazete değiller mi yoksa! Halkı bilgilendirmeye, haberdar etmeye, dolayısıyla gözünü açmaya yarayan “gazetecilik” mesleğini bombalamak için tasarlanmış kamikaze taşıtları mı yoksa “gazete” diye her gün bilmeden evimizin içine kadar soktuğumuz kağıt tomarları mı!
++++++
Apo’ya ne verildi
PKK’nın elebaşılarından Murat Karayılan, Fırat Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada 20 Eylül’e kadar sürecek ‘eylemsizlik kararları’ ile ilgili, ‘Devlet ile Öcalan arasında sağlanan temaslar sonucunda ateşkes ilan ettik’ dedi... Böylece PKK ve BDP iktidar yanına çekilmiş... “Evet” kampanyasına destek vermeleri sağlanmış bulunuyor...
SORU:
Öcalan’a ve PKK’ya bu destek karşısında acaba ne vaat edildi?
Ankara demokratik özerklik için de masaya oturacak mı? Yakışır da...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Ecevit’e yaptıkları, fitil fitil burunlarından geliyor
Başbakan Erdoğan, katıldığı bir iftarda Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’ni (TÜSİAD) hedef alarak; ’Bitaraf olan, bertaraf olur!’ dedi.
Bu sözün açıklaması da bellidir: Eğer benim tarafımda değil isen yok olursun.
Acaba bu tavır size birilerini hatırlatıyor mu?
İkinci Dünya Savaşı öncesindeki Almanya’yı, İtalya’yı bir düşünün bakalım; belki bir şeyler anımsarsınız.
Tehdit etmişlerdi
İşin bir de başka boyutu var. Bu burnu büyük işadamları; geçmişte açık açık siyasi tavır takınmışlar ve CHP’ye karşı bir cephe oluşturmuşlardı.
1979’da Bülent Ecevit başbakan iken, TÜSİAD mayıs ve haziran aylarında 4 ilan hazırlamış, bunları gazetelerde tam sayfa yayımlamıştı. İlanlarda Ecevit hükümeti eleştiriliyor; sol kanat suçlanıyordu. 12 Eylül 1980’deki askeri darbede aslında TÜSİAD’cıların olaylardan CHP’yi sorumlu tutan bu zihniyetinin de katkısı bulunmaktadır.
TÜSİAD; 8 yıl boyunca AKP hükümetlerine karşı böyle bir karşı duruş göstermedi. Lakin; AKP; kendi sermaye grubunu yarattı ve artık ortada duran TÜSİAD’çıları bile hazmedemiyor. Ey patronlar! Solcuların ve CHP’nin ahını aldınız; şimdi Başbakan Erdoğan fitil fitil burnunuzdan getiriyor.
Eğin başınızı, öpün eteğini...
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
65 yıl sonra yine tek parti vesayeti
Diyor ki:
“Bugün sessiz kalanlar bilesiniz ki
yarın huzurumuza geldiğinizde
biz de sessiz kalırız.”
Ne diyelim?
Baskı.. Gözdağı.. Tehdit..
Başbakanların bu tür konuşmaları rahatlıkla yaptığı rejimlere
ne diyeceğiz?
Sivil vesayet..
AKP usulü vesayet..
Sivil istibdat..
Putinizm..
Kendini en liberal,
en demokrat gören yazar, köşesinde
yine döşenmişti..
Geçmişe veryansın ediyordu:
“Kimin kime ya da neye oy verdiğini kimse göremez artık. Görse de kimse kimseden hesap soramaz artık. O devir geçti. Korkmayın, artık 1946 seçimlerinde olduğu gibi sandık başında kulak çekmek üzere hazır bekleyen ‘bürokrasinin mutemet adamları’ bulunmuyor.. Oyunu beğenmedikleri zaman ‘kendine gel, sonra karışmayız ha’ diye azarlamıyorlar vatandaşı.. Size şaka gibi gelir ama bu da yaşanmıştı bu ülkede.”
Şaka gibi gelmiyor.. O devir geçmedi, hâlâ yaşanıyor bu ülkede..
Kimileri görmeyebilir ama kimileri
tüm ağırlıyla hissediyor..
Korkuyor!..
Çünkü korkutuluyor..
1946’da olduğu gibi sadece bürokratlar kulak çekmiyor, siyasetçiler de enseye
tokadı indiriyor..
65 yıl önce..
Tek parti vesayeti varsa..
Bugün tek parti iktidarı vesayeti var..
Fark bu..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
++++++
Başbakan’ı aklın yönettiği hukuk devleti özleminden çok duyguların yönettiği intikam özlemi yönlendiriyor!
* Cüneyt Ülsever / Hürriyet
++++++
Kamuoyu aydınlatılsın
Karayılan’ın açıklamasında devleti taahhüt altında gösteren mesajlar var. Eğer bu açıklama dezenformasyon değilse, üzerinde durulması gereken niteliktedir.
Terör örgütünün Kandil’deki liderlerinden biri, “devletle anlaştık” diyor. Öcalan’la, devletten gelen taleple görüşme veya görüşmeler yaptığını ve ateşkes kararının böyle alındığını öne sürüyor.
Referanduma giderken bu gelişmenin PKK tarafından kamuoyuna duyurulmasının herhalde bir amacı olsa gerek.
Devlet tarafına düşen, bu konuda kamuoyunu aydınlatmaktır.
* Fikret Bila / Milliyet
++++++
Sargisyan, hafıza kaybı mı yapıyor
Taha Akyol, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Azerbaycan gezisinin notlarını aktarıyor: “Cumhurbaşkanı Gül heyecanlı, Nuri Paşa o zaman 29 yaşındaydı “ diyerek, ekliyor:
- Bir millet iki devlet diyoruz ya, onun için bu şehitler burada. Demirperde varken de unutmadık. Gençliğimizde ’Çırpınırdı Karadeniz’ şarkısıyla büyüdük...”
Bursa Atatürk Stadı’nın önünde Azerbaycan bayraklarının çöp kutularına tıkıştırılırken tek millet olduğumuzu unuttuklarına göre, müzik zevkleri hayli değişmiş olmalı... Keşke sorsaydı Taha Bey:
- Sargisyan’la dostluğunuz hangi şarkılarla büyüdü?
++++++
Türk’le derdin ne arkadaş
Son günlerde “Türkler”i neredeyse, dünyanın “Deccalı” haline getirmek isteyen vicdansız bir kampanya sürdürülüyor.
İşte böyle bir günde, ayağa kalkmak ve bütün gücümle haykırmak istiyorum:
“Arkadaş, ben Türk’üm...”
“Kendimi dünyanın en medeni insanlarından biri olarak hissediyorum. Türk aidiyetimle iftihar ediyorum.”
...nedir alıp veremediğin “Türk” kelimesiyle? “Kürt”ü yücelteceğim diye “Türk”ü, “Türk gururunu” ayaklar altına almaya kalkmanın ne manası var?
Nedir bu küçümseme, yok sayma; “Türk’üm” diyen herkesi “faşist”, “ırkçı” diye damgalama sevdası.
Yani “Su küçüğün, aşağılanma büyüğün”; öyle bir şey mi...
Olmaz arkadaş, olmaz.
Bu aşağılama ile, bu nobranlıkla, bu “Kürtler milliyetçilik yapabilir, ama Türkler yaparsa faşist olur” kafasıyla Kürt sorununu çözemezsin.
* Ertuğrul Özkök / Hürriyet
++++++
Alparslan Çelebi son yolculuğuna uğurlanıyor
Bu yıl “sonbahar” çok uzun sürdü. Günler, aylar geçiyor ama biz hala yaprak dökümü mevsimindeyiz. Dün bir gazeteci daha ayrıldı aramızdan.
Akşam, Asabi ve Star’ın yanısıra, bir dönem gazetemizde de görev yapan, Ekonomi Gazetecileri Derneği üyesi Alparslan Çelebi yakalandığı hastalıktan dolayı tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.
Cenazesi bugün öğle namazının ardından Teşvikiye Camisinden kaldırılacak olan Çelebi’ye Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
++++++
MİNİ YORUM
Çok uzardı bu burunlar ama...
Cumhuriyet Gazetesi’nin “Şahin’e evet sorgusu” başlıklı haberini yalanlayan TRT Genel Müdürlüğü’nün yazılı açıklaması şöyle:
“TRT, 12 televizyon kanalı 15 radyosuyla 24 saat yayın yapmaktadır. Yayınlarının tek bir saniyesinde yanlılık yoktur” diyor.
Bazen yaradanımızın “Gepetto”, mayamızın da “tahta” olmadığına nasıl dua ediyorum bir bilseniz!