Kalp mi dayanır

Tevafuk mu yoksa hissikablelvuku mu bilmiyorum.

Orhan Uğuroğlu, Flash TV''de konuğu olduğumuz canlı yayında; bambaşka bir vesileyle ama tam da "Duygusal olarak çok yorulduk" diye feryat ettiğim sırada, maruz kaldığımız haksızlık, hukuksuzluk, hoyratlık kısırdöngüsünün kalplerimizi ne kadar hırpaladığını ifadeye çalışırken duyurdu; İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener''in, kalbinde oluşan ritim bozukluğu dolayısıyla hastaneye kaldırıldığını.

*

Hanidir, bir kasvet bulutunun gölgesinde yaşıyoruz bu ülkede.

Kâh çisenti, kâh kırkikindi; şiddeti, süresi değişiyor ama döktüğü gam, keder baki.

*

Yorulduk;

En genelgeçer doğruları, ilkeleri, düsturları savunurken bile önce kendimizi; ne olduğumuzu, ne olmadığımızı, neyi amaçladığımızı, neyi amaçlamadığımızı, nedenlerimizi, niçinlerimizi anlatmak zorunda kalmaktan, buna zorlanmaktan…

Anlatmaktan…

Kelimeler kifayetsiz kalınca anlatamamaktan…

Anlaşılamamaktan; ondan çok kasten anlaşılmamaktan…

Eğilen, bükülen, çarpıtılan sözcüklerin başında, bitmeyen bir tashih nöbeti tutmak durumunda kalmaktan…

Ne kadar bilgili, birikimli, ne kadar donanımlı, ne kadar gayretli, yahut ne kadar iyi niyetli olursanız olun, günün sonunda yine "karşınızdakinin anladığı kadar" olmaktan; o, bazen cehalet, bazen gaflet, bazen idraksizlik, bazen insafsızlık duvarına çarpıp durmaktan; durdurulmaktan…

*

O duvarı aşabilmek için ilmek ilmek bir tavır örüyorsunuz; bir duruş, mesaj, imaj…

Öyle atkı, bere gibi değil ha… Misal bir İsfahan halısı; sapasağlam…

Arkanıza dönüp bakma gereği bile duymuyorsunuz, eminsiniz çünkü…

Sonra…

Ummadığınız anda, en emin olduğunuz yerden sökülmeye, çözülmeye başlıyorsunuz…

Siz ilmekleriniz kilometreler kat etti zannederken, attığınız ilk düğümü çözüverniş biri…

Onca emek, çorap söküğü gibi…

Dün sabah, İsmail Küçükkaya''nın program etiketiydi;

"Kalp mi dayanır?"

*

Bir ideal, ülkü inşa ediyorsunuz…

Harcı tutkunuz, inancınız, kararlılığınız…

Fedakârlığınız;

Vazgeçilmez bir umudu yükseltebilmek uğruna, fani dünyanın cümle nimetinden, zevkinden, sefasından, imkânınız olduğu halde öğleye kadar uyuma tembelliğinden, fırsatınız varken ayaklarınızı uzatıp kitap okuma, film izleme, hiçbir şey yapmadan manzaraya dalma zevkinden, çok da ihtiyaç duyduğunuz hâlde ailenizle bir hafta sonu geçirmekten, dinlenmekten, soluklanmak haklarınızdan vazgeçe geçe bitiştiriyorsunuz o tuğlaları…

Sonra…

Şiddetli bir sarsıntı…

Bir işgüzarlık kazasıyla tuz buz olmuş kilit taşı…

Kalp mi dayanır?

*

En tepedesiniz; dışarıdan bakınca kimileri için en imrenilesi yerde…

Bir paratonerden farkınız yok oysa;

Tanıdığınız, tanımadığımız, belki ömrü hayatınızda bir kere bile görmeyeceğiniz insanlar adına sayısız hakarete, iftiraya, şantaja uğruyorsunuz…

Bütün oklar size dönük…

Hedef tahtasının tam ortasında yaralanmamaya çalışıyorsunuz;

Kalkan olduklarınız size kalkan olur mu; o bile meçhul…

Kalp mi dayanır?

*

Günün 14, 15, 16, 17, 18 bazen 20 saati çalışıyorsunuz; hem bedenen, hem aklen, fikren, ruhen…

Dört saat uykuyla uyandığınız bir sabahta, dünya yansa poposunu kaldırmaya zahmet etmeyecek aydınımsıların akıl öğretmenliğiyle karşılaşıyorsunuz…

Yüzünüzden eksik etmemek zorunda olduğunuz bir gülümseme ile dinlemek ve dahi değer atfetmek durumundasınız; "Ama" demeye kalksanız… Mazallah! Yoksa siz anti-demokrat ve dahi otoriter, hatta diktatör filan mısınız!

Kendilerinden başka kimseye tahammülü bulunmayan ama bu hallerine de bakmaksızın, ellerinde "faşist" yaftası hazır halde bekleyen bir kuyruk var kapınızda!

Kalp mi dayanır?

*

Sabah sabah ne güzel, ne manidar söylüyordu Erol Evgin;

Düşleri olmalı insanın

Kimine göre hayli hadsiz,

Kimine göre çok vakitsiz,

Hatta biraz da fazla çılgın.

Düşleri olmalı insanın

Ama gözü en kara, öyle yaman,

Ruhu en mavi ,en hasından

Hem de şöyle en alasından.

Düşleri olmalı insanın!..

Yerine göre saklı gizli,

Yarınlar için çok hevesli,

Hatta biraz da çapkın, kaçkın.

Düşleri olmalı insanın

Kimi yürekte bir uçurtma,

Öyle sahici öyle candan,

Hem de şöyle en alasından…

*

Bir Erol Evgin şarkısıyla yüreği ısınmamış olmamalı mesela insanın!

*

Bir de düşlerini anlayanlar olmalı;

Seninle düşleyebilenler;

O düşleri gerçeğe döndürecek yolda;

Nerede koşup, nerede duracağını bilenler…

Nerede konuşup, nerede susacağını bilenler…

Yük olan değil yük alanlar…

Dert olan değil derman sunanlar…

Şüphe değil güven duyuranlar…

Var ama yokmuş gibi değil…

Tereddüde yer bırakmayacak şekilde var olanlar…

*

Yoksa kalp mi dayanır;

Yorulur insan.

Yazarın Diğer Yazıları