Kalkınma daha önemlidir
Küreselleşmenin, ülkeler arasında zengin-fakir devlet farkını artırması, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde, gelir dağılımını bozması , piyasaların spekülatif yapı kazanması, devletin geri çekilmesi ile oligopol yapıların ortaya çıkması, kartelleşmenin olması, dünyayı yeni arayışlara itiyor. Özellikle gelişmekte olan ülkeler için, büyümenin bir anlamı kalmıyor... Kalkınma ön plana çıkıyor. Bu yazı biraz kitabi olacak... Ancak kalkınmayı anlatmanın başka yolu da yoktur.
Ekonomik büyüme, ulusal gelir düzeyindeki ve birey başına düşen ulusal gelirdeki artışı işaret eder. Ulusal gelir olarak, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla kullanılmaktadır. Fiilen, büyüme GSYH’daki belli bir dönem itibariyle meydana gelen reel artıştır.
GSYH’da reel artış, yani büyüme yanında fert başına GSYH’nın da artması için, nüfus artış hızının, büyüme oranının altında olması gerekir.
Ekonomik kalkınma ise büyümeyi de içine alan daha geniş bir kavramdır.
Büyüme, GSYH’daki reel artışı veren bir rakamdır. Kalkınma seviyesi ise, kişi başına düşen doktor, çocuk ölüm oranı, kişi başına düşen gazete okuma oranı, öğretmen sayısı gibi ölçütlerin bir göstergesidir. Ayrıca teknolojik gelişmenin de sağlanmış olması gerekir. Gelir artışı yüksek ve fakat yaşam kalitesi düşük bir toplum gelişmesini tamamlamış bir toplum değildir.
Özet olarak, ekonomik kalkınma aynı zamanda bir ekonomide:
- Yatırımların artması, üretim verimliliğinin yükselmesi,
- İnsana yapılan eğitim ve sağlık yatırımları, eğitim ve kültür düzeyinin ve yaşam standartlarının yükselmesi,
- Konut ve sosyal güvenlik hizmetlerinin yaygınlaştırılması,
- Yoksulluğun önlenmesi ve gelir dağılımında düzelme,
- İnsani değerlerin yükselmesi gibi hedefleri de gözeten bir yaklaşımdır.
Kalkınma anlayışında giderek insan faktörü ve toplumsal refah ön plana çıkmıştır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde iktisadi gelişme, fiziksel ve sosyal altyapı imkanlarını da kapamıştır. 20. yüzyılın son çeyreğinde ise doğrudan “yaşam kalitesi” öne çıkmıştır.
Gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülke statüsüne geçmeleri yalnızca GSYH’da artış olarak değil aynı zamanda yukarıdaki gelişmeleri de tamamlamaları gerekir. Yani bu ülkeler için öncelikli hedef, kalkınma olmalıdır.
Ekonomik kalkınma politikası, büyüme ve istihdam politikasından daha kapsamlı politikaları gerekli kılar. Bir ülkenin kalkınması için:
- Milli gelirin artışı yanında, daha dengeli dağıtılması,
- Tasarrufları ve yatırımları artırmak, üretimde verimliliği yükseltmek için, ‘Devlet ve Piyasa’ optimal dengesi kurulmalıdır.
- Bölgesel kalkınmışlık farklılıklarını en aza indirmek için de devletin daha aktif olması gerekir. Geri bölgelerde yatırımları teşvik etmesi gerekir.
- Kalkınmanın önemli bir bir ayağı olarak, gelişmekte olan ülkelerde eğitim politikaları en yeteneklilerin eğitilmesi ile uzun dönemli insan gücü ihtiyaçları öncelikli olmalıdır.
Küresel rekabetten daha kazançlı çıkmak isteyen ülkeler daha ulusal politikalara ağırlık vermeye başladılar. Aynı zamanda kalkınmanın insan boyutu da farklı olmaya başladı. Günümüzde kalkınmışlık insanların “yaşam kalitesi” ile ölçülmeye başlandı. Özellikle “nitelikli, doğal, fiziksel, sosyal ve kültürel çevre”nin varlığı ve insanların yararlanması, yaşam kalitesinin artması anlamına gelir.
Yüksek büyüme yaşanmasına rağmen, ülke kalkınmıyor olabilir. Bu durum, inanç faktörüne, yönetim şekline, toplumun demokrasi ve hak talebine bağlı olarak değişir. Birleşik Arap Emirlikleri’nde yüksek büyüme var ve fakat kalkınmışlık seviyesi düşüktür.