Kalıcı büyüme için planlama gerekir
2009’un ilk çeyreğinde ekonomide çift rakamlı küçülme yaşayacağımız anlaşıldı. Bu küçülme yılın ikinci çeyreğinde tek rakama düşer. Ancak üçüncü ve dördüncü çeyrekte ekonomi büyümeye geçer.
Hükümetin tutarlı bir büyüme politikası yoktur. Buna rağmen bizim gibi gelişmekte olan dinamik ekonomiye sahip ülkelerde ekonominin iç dinamikleri canlanmayı zorluyor... Ekonominin iç dinamikleri uzun süre durgunluğa izin vermez...
Ayrıca geçen sene üçüncü çeyrekte düşük büyüme yaşandı. Dördüncü çeyrekte ise eksi 6,7 büyüme yaşandı. Bu sene dördüncü çeyrekte küçülme eksi 6,72’ninde üstüne çıkacak ki büyüme eksi yazsın.
Ekonomik canlanmayı hızlandırmak için Hükümet de teşvik tedbirlerini açıkladı.
Ne var ki kalıcı istikrar ve kalıcı büyüme için Türkiye’nin aynı zamanda mevcut yapısal sorunları çözmek için planlama yapması politika geliştirmesi gerekir. Aksi halde piyasa kendi haline bırakılırsa kalıcı büyüme sağlamak imkanı olmaz.
Eğer yine borca ve finans sektörünün spekülatif kârlarına dayalı büyüme sağlanırsa, bu defa da işsizlik sorunu çözülmez.
Başka bir ifade ile ekonominin canlanması ekonomik istikrarın sağlanması demek değildir. Kalıcı bir istikrar ve kalıcı bir büyüme sağlamak için yapısal sorunların çözülmesi ve yapısal dengelerin kurulması gerekir.
Her şeyden önce bozulan devlet-piyasa dengesini yeniden kurmak gerekiyor.
Öte yandan AKP hükümeti, devletin elini kolunu bağladı. Devletin altyapı yatırımlarını blok satış yoluyla özelleştirdi. Elektrik dağıtımını özelleştirdi. Et Balık Kurumu’nu özelleştirdi. Devletin elinde üretime ve fiyat stratejisi uygulamak için araç kalmadı.
Anayasaya göre devletin piyasa ekonomisini düzenlemesi ve rekabeti sağlaması gerekir.
Anayasa’nın 167. maddesi, “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır. Tekelleşme ve kartelleşmeyi önler” şeklindedir.
Aynı şekilde, başı bozuk bir piyasa düzeni içinde ekonomik istikrar sağlamak, işsizliği önlemek ve kalıcı büyüme sağlamak imkanı da yoktur.
Örneğin, bankalar yüzde 11 (Birleşik yüzde 13) faizle topladığı mevduatı, reel sektöre yüzde 30-35 faizle satıyor... Yüzde 300 kâr sağlıyorlar. Aynı mevduatı kredi kartı kullananlara ise yüzde 500 kârla satıyor. Bu nedenle krize rağmen Bankaların kârı artıyor. Aynı sebeple sanayinin zararı artıyor.
Bankacılıkta kartelleşme ortaya çıkarken, sanayi sektöründe fabrikalar kapanıyor. Üretim düşüyor.
Bu şartlarda piyasa düzeninden söz edemeyiz. Piyasa düzeni olmazsa, kalıcı istikrar olmaz.
Hükümetin bugün açıklayacağı teşvik paketi de istikrar için bir sonuç vermez. Çünkü bu önlemlerin bir program içinde, iktisat ve maliye politikasının diğer araçları ile koordineli olması gerekiyordu. AKP iktidarı plan programa ya inanmıyor, veya işine gelmiyor. Daha çok günübirlik önlemlerle günü geçirmeye bakıyor. Bu nedenledir ki, Türkiye eğer çalışmaya hazır olup da iş aramayanları da katarsak, dünyada işsizlik şampiyonu... Ve yine bu yılın ilk çeyreğinde eğer TÜİK bir oyun yapmaz ise ekonomik küçülmede de maalesef dünya şampiyonu olmaya aday görünüyor.
Demek ki plansızlık ve yönetim zafiyeti, ülkeleri yalnızca kötü göstergelerde şampiyon yapıyor.