Kalibreleri belli oldu
Medyanın en etikçileri, en dindarları, en vicdanlıları, en cengaverleri, attı mı mangalda en kül
bırakmayanları Erdoğan’ın, ABD’ye Obama ile “kan pazarlığı”na gittiğini görmezden geldi
Bu sefer “süngü” değil düpedüz “zırh” yaptılar minareleri.
Haberleri yok; cami gölgesine sığınmak yetseydi bir milletin onurunu kurtarmaya, Bağdat’ta namaza durmuş insanların üzerine yağmazdı kurşun yağmuru! Ve alınlarını götürdükleri secdeler kanla yıkanmazdı! Minberden süzülmezdi bir kadının utanç gözyaşları!
Asit kuyularından çıkan hayvan kemiklerine ağıtlar düzen “dindar medya!”, Irak’taki 1.5 milyon Müslüman’ın katlini, Hollywood yapımı olsun da varsın başrol oyuncuları “rol yapmayı” beceremiyor, vur deyince bayağı bayağı öldürüyor olsun deyip, bir ellerinde pipetli meşrubat bardakları, diğerinde kabak çekirdeği, öylece izlemişlerdi.
Analar ağlayacak
Korsanı çıktı ya “ABD-AFGANİSTAN” filmi edindiler. Mısır gibi bomba patlatmış yönetmen. Vücutları paramparça olup da tanınmaz hale geliyorlar ya, bizim “seyirci” medya onları yerden bitme kültür mantarı sanıyor herhalde! Aksi halde bunca “Analar ağlamasın” feryadından sonra, insanın vicdan sensörünün daha bir hassaslaşması beklenir değil mi?
Türk genci kendi vatanını savunacaksa; “Analar ağlamasın, askerlik tüüü, kaka...”
ABD “Rusya, Çin ve Hindistan”ın yükselişini “önlenebilir” sınırlarda tutacak, zengin petrol ve doğalgaz yataklarının kar sahibi olacak ve İran’a karşı “kafes” planı oluşturacaksa; “Yürü be koçum kim tutar seni...”
O Afganistan ki, ezelden beri dostumuz. Yolladığın Mehmetçik’e gözünün bebeği gibi bakmış. Sömürgecilerle aynı kefeye koymamış, pusu kurmamış, ardından vurmamış... Nüfusun yarısına yakını zaten Türk! Tamamına yakını Müslüman!
ABD Büyükelçisi James Jeffrey’in “Daha fazla asker istiyoruz” dediğini saat 13.59’da duyurdu AA. Koca gün sana, yaz yazabildiğin kadar. Köşe değil, dizi yetiştirirsin istersen.
Dilleri lâl oldu
Bu nasıl iş böyle Hasan Beyamca! İncil üstüne yemin eden ABD’lilerin incileri dökülmesin diye, Mehmetçik’in iman dolu göğsü delik deşik olursa hiç mi utanmayacaksın, çarşaf gibi köşende üç satır kulağını çekmedin diye sizin oğlanların?
Star’ın cengaveri, noldu? Ahmet Kekeç; hadi koysana postanı, göstersene delikanlılığını!
HaberTurk’ün etikçisi Umur Talu; etik şimdi bu! Terazide baharat tartmaya benzemiyormuş değil mi dürüstlük?
Hani nerde “Hak geldi batıl zail oldu” diyen Milli Gazete’nin en muhalifi Zeki Ceyhan;durdun durdun da bugünü mü buldun domuz gribi aşısını yazacak?
Türkiye’nin sesi büyük tarihçi Yılmaz Öztuna, şöyle bir Afganistan’da hakimiyet kuran Türk devletlerini ansaydın ya, tam günüydü!
Eeee AKP’nin medyadaki en sevilen ikinci damadı Mümtaz’er Türköne, bilirsiniz siz, Erdoğan Obama’ya “Van minıts! Sizin hiç çocuğunuz öldü” der mi?
Ah Fehmi Koru ah! Konuşan Türkiye diyorsun ama, başka zaman dünyanın dört bir yanına laf yetiştiren dillerin lal olmuş bugün...
“İman edenler”in Allah’ın yarattığı cana, insan eliyle dikilen soğuk beton kadar değer vermemesi mi Müslümanlık? Minareyi biri yıkarsa, diğeri yerine yenisini diker yeter ki sen ezanı kalbinin derinlerinde duy! Ama ya kendilerinin olmayan bir savaşta ölmeye ve öldürmeye doğru yol alan insanlar; onların yerine neyi ikame edebilirsiniz ki? Petrol kuyularını mı?
Gözleri var görmezler...
Medyanın büyük bölümü dünkü manşetlerinde minare referandumu ve “darbe” sorgusunu işledi. Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesi gündeme gelen, Türk askerinin Afganistan’a muharip güç olarak gönderileceği iddialarını saklamak için ise adeta seferber olan bu gazeteler kamuoyu tepkisini kırmak için yine iktidara kalkan vazifesi gördüler.
Tepki sınırlı kaldı
Askerimizin ABD’nin menfaat bekçisi yapılmak istenmesine Yeniçağ dışında sadece Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Güneş ve Birgün gazeteleri geniş yer verdi.
++++++
Verdiğimiz şehitler yetmedi mi?
Financial Times gazetesi 8 ülkenin Afganistan’a asker gönderme sözü verdiğini yazıyor. Bu ülkeler:
“Türkiye, İngiltere, İtalya, İspanya, Polonya, Gürcistan, Güney Kore ve Slovakya...”
Afganistan’daki 800 dolayındaki Türk askeri şu anda savaş cephesinde değil... Ancak bölgede savaş yoğunlaşıyor... Yakında Türk askeri de kendini ateş hattında bulabilir.Belçika’dan Yunanistan’a, Danimarka’dan Hollanda’ya, Estonya’dan Letonya’ya, 30’a yakın NATO üyesinin çoğunluğu ABD’nin çağrısına yanıt vermezken halen orada askeri bulunan Türkiye neden kontenjan artırıyor?
PKK terörüne verdiğimiz şehit yetmedi mi?
Afganistan’a savaşı biz mi açtık?
İsrail’in Gazze’de Müslümanları öldürmesine sözde çok içerleyen iktidar, Afganistan ve Pakistan’da Müslümanların boğazlanmasına neden katkı sunuyor?
Sahi... Savaş karşıtları neden suskun?
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Yeniçağ düşmanlığı iflah olmuyor
Yandaş gazeteleri, okumayı sökmeye çalışan çocuklara hecelemeyi öğretir gibi tane tane, uzata uzata, üstüne basa basa okuyan TRT 2 Sabah Haberleri Spikeri, sıra Yeniçağ’a gelince, diline “multitronic motor takılmış gibi” seri biçimde vites değiştirip “hızlı okuma yarışması finalisti”ne dönüşüveriyor. Canlı yayında ışık hızıyla gerçekleşen bu evrimden sonrası malum; “Amerika Mehmetçiğin kanını istiyor” manşeti “tırrrrrrt” diye, rüzgar gibi geçiveriyor kulak zarımızın önünden. Algılama hele anlama ihtimalimiz yok gibi. Okuma yazmamız var çok şükür hani gazeteyi ekranda görebilsek, dikkat kesilip yakalayacağız manşeti ama... Logoyu göstermemek için gazeteyi öyle bir evirip çevirmeleri var ki, o da insan dediğimiz canlı türüne bahşedilen potansiyeli aşar.
Bu konuda, bugüne kadar TRT yönetiminden yapılan ilk ve tek açıklama “hangi manşetler”in okunacağına TRT Haber Dairesinin karar verdiği yönünde. Böyle bir “karar verme süreci”nin var oluşu bile “seçmece usulü”nü teyit ediyor. Biz “okunmaya layık bulunanlar”a bakıp tahmin ediyoruz gerçi de, “tiraj” dışında, “seçilme” kriterlerine ilişkin kurumdan yapılan resmi bir açıklama yok. O haberlerini yere göğe koyamadıkları gazeteler de “yok” satmadığına göre, “tiraj” işin bahanesi. Hadi günün anlam ve önemine uygun olsun bari; minareyi çalan kılıfını hazırlar! Defalarca yazmamıza rağmen, TRT 2’nin sabah haberleri hazırlayıcıları veya sunucuları bu tavırlarında ısrar edebildiklerine göre cesaret aldıkları bir güç olmalı. Aksi halde, bir devlet memurunun, afişe de edilmiş olan “yanlış”ını böyle göstere göstere (pardon göstermeye göstermeye) tekrarlaması mümkün mü?
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in Yeniçağ’a karşı iflah olmaz bir düşmanlık beslediğini ve bunu yayın politikasına yansıtmakta sakınca görmediğini düşünmeye başladık...
++++++
Açılımda traji komik çelişkiler dizisi
Kürt Açılımı Polis Akademisinde başlıyor. Apo’nun durumunu protesto için polis araçları yakılıyor. AKP duvarlara “Ay yıldızın ışığı hepimize yeter” posterleri astırıyor. Güneydoğuda PKK bayraklarından geçilmiyor.
Avukatlarıyla görüşmesi sonrasında, Apo kamuoyuna her sefer Kürt sorunu ve çözümüne ilişkin reçeteler sunuyor.
O reçetelerdeki bazı maddeler, bir bakıyorsunuz, belli süre sonra ciddi kararlara dönüşüyor. Avukatlarla son görüşmede reçete pek yok. Ayrıca, tehdit kokan, “ölürsem, kanlı süreç başlar” gibi. Bu tehditle birlikte patlayan eylemler arkasından, İmralı’da ne, nasıl değişecek, merak ediyorum.
* Yalçın Doğan / Hürriyet
++++++
‘Yavuz’un Minibüsü’ hat ihlali yapmış olabilir...
Akşam gazetesinde yer alan Devrim Tosunoğlu imzalı habere göre “İsmi Ergenekon iddianamesinde yer alan emekli Orgeneraller Örnek, Fırtına ve Aytaç Yalman’ı telefonla ifadeye çağıran savcılar, sonradan ’Çağrılmadık’ itirazı yapılmasını önlemek için sözlü tebligatı tutanağa geçti.”
Tutanakta “Şu şu şu savcılar, filanca komutanları aradılar, onlar da” Hay hay Cumartesi sizdeyiz “dediler” mi yazıyor acaba? İyi de bu devirde, altı üstü “bir kağıt parçası”na, sırf “savcının elinin mahsulü” diye inanılır mı? Ne malum aradıkları? Onlar arasa bile; ne malum karşı tarafın davete icabet sinyali verdiği? Sonra “karşı taraf”ta kim vardı, nereden biliyor savcı? 3G teknolojisiyle mi haberleştiler? Arama işlemini şahitler huzurunda yaptılar desek; görmeden, duymadan şahitlik olur mu? Megafonu açtıklarını varsaysak; hani özel hayatın gizliliği? Ses kaydı alındı desek; izni var mı?
Lönk diye bir ses kaydı mı düşecek yani gündemimize? Flaş... Flaş.. Flaş... İfade pazarlığı... Emekli orgeneral Yalman (farzı misal) “Bana da köfte ekmek ısmarlamazsanız gelmem” dedi. Yalman’ın savcılarla pazarlık gerekçesinin “Genelkurmay Başkanlığı’nın kıyısından dönmüş olması, bu nedenle Hilmi Özkök’le eşit muamele talep etmesi” olduğu anlaşıldı.
Belki de hiçbirşey sandığımız gibi değildir. Belki savcılık yetkilileri “Amirim, izniniz olursa, cevap sirkülerinizi dijital ortamda kayıt altına almak isteriz” diye en baştan niyet beyanında bulunmuşlardır.
Velev ki öyle... “Yavuz’un Minibüsü” es kaza komutanların mahallesinden geçtiyse de, bayram sonrası yoğunluğunda hattı, “şüpheli” sıfatlı orgeneralin hattına karıştıysa ne olcak? Yavuz Seçkin dediğin bir garip adam. Siz daha “Aytaç Yalman’ın ikametgahı mı...” derken işe uyanıp da “Şehitler Orotoryosu”ndan iki kuple patlatmaz mı sanıyorsunuz?
Erdoğan’ı arayıp “Hi Tayyip. Your favorite exportation product is Turkısh Army for the Afghan...” dese koca TSK’da olağanüstü hal ilan edilir! Mazallah! Bir baktırmak lazım; savcılara “Geliyorum” diyen ses hangi gırtlağın mahsulü!
++++++
Siyasi hırs uğruna
Alevi toplumu din veya mezhep temelli siyaseti ilkellik olarak kabul eden bir gruptur. Geçmişte; Alevilik üzerinden siyaset yapmaya çabalayan partilerin ilgi görmemesi de Alevi toplumunun siyasetle inancı birbirine karıştırmadığını açıkça göstermektedir.
Amerikancı Ufuk Uras ile sahte laik Ali Balkız el ele vererek sahte solculuk adına parti kuracaklar.
Eminim ki partinin maddi ihtiyacını karşılamakta hiçbir sorunları olmayacaktır.
Ne acı ki; Alevi toplumunun bir örgütü daha (ABF); son yönetimin siyasi hırsı uğruna batırılıyor.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
MİNİ YORUM
En büyük asker
Engin Balım’dan iki harika tespit; hem nalına hem mıhına;
“Obama Afganistan için bizden asker istemiş. İşlerine gelince “en büyük asker bizim asker” diye slogan atıyorlar işlerine gelince tukaka edip “darbeci bunlar” diyorlar.”
“Kötü yönetilip sürekli dış ticaret açığı veren ülkelerin kaderidir bu!”