Kahrolsun böyle adalet
Bu milletin "sadık" varsaydığı, "tutunacak dal" sandığı "devlet adamları"nın dahi, 'Türk vatanını emperyalistlere açan yaldızlı işgal davetiyesi' niteliğindeki Mondros sayesinde "bağımsızlığımızın ve saltanatımızın hukukunun korunduğu"nu savunduğu günlerdi. Aynı, toprak bütünlüğümüze kast eden, üniter devlet yapımızın kalbine "özerklik" dinamiti yerleştiren "Kürt açılımı" ile, Ağrı'yı, Van'ı, Kars'ı, Iğdır'ı gaspı öngören "Ermeni açılımı"nın asrın huzur, refah, birlik, bütünlük projeleri kabul edildiği bugünler gibi yani...
PTT'nin mesela, milli bir bayrammış gibi "Mondros hatıra pulları" bastırdığı günlerdi. Aynı, İmralı'daki caninin her ağzından çıkanın, dokuz sütuna "kurtuluş reçetesi" diye manşet yapıldığı, bölücülük yeminlerinin "Nevruz barışı" diye yutturulduğu bugünler gibi yani...
Çanakkale kahramanlarının, 1.Dünya Savaşı fedakârlarının, "direnen" komutanların "savaş suçlusu" olarak arandığı, gıyaplarında boyunlarına "haydut", "cellat", "katil", "hain" yaftaları asıldığı günlerdi. Kendini "dar'ül harb"de zanneden iktidarın, terörle mücadele kahramanlarını, teğmeninden orgeneraline koca Türk ordusunu kumpasla çökerttiği bugünler gibi yani...
Ve... Bu ülkenin vatanperver insanlarının, "Düşmanlarının eğlencesi olmamak için revolverlerini bir dakika yanından ayırmadığı" günlerdi. Cumhuriyet değerlerinden taviz vermemeye yeminli olan hemen herkesin, "bir gece, bir sabah ansızın kapısının çalınabileceği ihtimali"nin farkında, hazırda bir küçük valiz bulundurduğu bugünler gibi yani...
Kaymakam Kemal Bey, İngilizlerin "son Türk imparatorluğunu parçalayarak milleti cezalandırma, yüksek görevlileri ibret için yargılayarak da kişileri cezalandırma" stratejisi kapsamında idam edildiğinde, darağacında sallanan/henüz sıcacık bedenine bakanların hıçkırıkları arasında seçilebilen bir tek cümle vardı:
- Adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!
- Kendi adıma- Atatürk ve mirasına sadakatinden, onları koruyup kollama yönündeki iradesinden şüphe duymadığım; dolayısıyla vekaletimi gönül rahatlığı içinde teslim edebileceğime inandığım adaylardan biri, MHP'li Erkan Haberal'ın, tam da milletvekili aday listelerinin YSK'ya teslim edileceği gün, -15 yıl önceki bir olay yüzünden, sanki bu 15 yılı kaçarak geçirmiş de nihayet yakalanmış algısına neden olurcasına, davet edilse pekala kendi gidebileceği halde- sabahın beşinde Ankara'daki evinde gözaltına alındığını öğrendiğimde, bundan tam tamına 96 yıl önce Beyazıt'ta payına, katlini seyir düşen o insanlarla aynı his kapladı içimi:
- Kahrolsun böyle adalet!
İstanbul Emniyeti'nde, hedefi bu olsun olmasın "bir hakkı gölgeleyeceği" aşikâr bu "operasyon"un neticesini beklerken de tekrarladım aynı cümleyi birkaç kere:
- Kahrolsun böyle adalet!
Zamanlaması itibarıyla çoğu kimsenin, kendilerine yollanmış "çok olmayın haa..." mesajı olarak algıladığı, "sıra size de gelebilir" tehdidinin devam ettiği algısı yaratan bu olaydan sonra not düşmeden edemedim:
Türkiye'nin tek milliyetperver aydınının daha "hukuk" kılıfıyla "siyasi idamı"nı izlemeye tahammülüm kalmadı; kalmamış olmalı.
7 Haziran'da, hiçbir şey için değilse, hak ettiğini düşündüğünüz insanların ardından "Büyük vatanperverdir, iyi biliriz, Allah rahmet eylesin" dememek için seferberlik ilan edin, derim...