Kahrı kanser eden dava!
Tilkinin birisi kan ter içerisinde kaçıyormuş, diğer tilki ona yaklaşmış ve “kardeş nedir bu korku ve telaş? Neden kaçıyorsun?” demiş. Korkulu gözlerle heyecan içinde olan tilki “komşu köyde develeri topluyorlar. Onları cezalandıracaklarmış. Ben de o yüzden kaçıyorum” diye cevap vermiş. Diğer tilki gayet sakin bir şekilde, “İyi de kardeş, develeri topluyorlarmış. Sen deve değilsin ki, neden korkuyorsun?” demiş. Korku içindeki tilki de “İyi de kardeş, birisi çıkıp bu da deve derse, ben tilki olduğumu nasıl kanıtlarım” demiş. Hani “Tilki tilki olduğunu kanıtlayıncaya kadar post elden gider” diye bir söz var ya işte o söz böyle durumlar için söylenir. Bu fıkra tam da şu sıralarda Türkiye’de yaşananlarla birebir örtüşmektedir. Son zamanda yaşananlar Türkiye’de bir anda bütün tilkilerin deve muamelesine tabi tutulabileceğini göstermiştir.
Bilindiği gibi masum olan ile suçlu, yasal olanla olmayan, haklı ile haksızın karıştırıldığı her yerden sağduyu göç eder. Önyargıların ve dogmaların hâkim olduğu bir yerde de fıkradaki tilkinin kaygıları hiç de anlamsız değildir.
Bugün Türkiye’de iktidardan beslenen ve dolaysıyla da iktidarı beslemeyi misyon edinenlerden farklı düşünmek, eleştirel bir yaklaşım içinde olmak suçlu ve şüpheli ilan edilmek için yeterlidir. Atadan babadan kalan her şeyi ecnebiye açmayın, yabancılara toprakları satmayın, şehitlere “kelle” demeyin, bankaları yabancıların kontrolüne vermeyin, ihale hortumculuğu yapmayın, petrolü, Kıbrıs’ı, Telafer’i, Kerkük’ü peşkeş çekmeyin, Avrupa’nın Amerika’nın uşağı olmayın! diyen herkes iktidar yanlıları tarafından “terör örgütü” mensubu olmak suçlamasıyla karşı karşıyadır. Sormak gerekir Avrupa uşaklığını demokrasi yandaşlığı olarak nitelemekle, tilkiyi deve olarak ilan etmek arasında bir fark var mıdır?
Ergenekon şablonu!
Türkiye’de son elli yıldır meydana gelen bütün darbeleri, katliamları, terör olaylarını ve çatışmaları alt alta yazıp, adına da “Ergenekon terör örgütü” demek, akla aykırı bir duruştur. Her aykırı sesi ve karşı oluşu “Ergenekon komplosu” ile tarif etmeyi “ezber bozmak”, “keşfetmek” ve komploları açığa çıkarmak olarak nitelemek için yalnız zekâdan değil ahlaktan da yoksun olmak gerekir.
Daha dün ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’na yönelik olarak menfur bir terörist saldırı düzenlendi. Henüz teröristlerin cesetleri orta yerde dururken AKP’yi ve iktidarı savunmaktan sorumlu medyanın en ateşli bir yandaşı derhal ekrana çıkıp “Bu saldırı Türkiye’de kaos yaratmaya yöneliktir! AKP’yi güç duruma düşürmek için Ergenekon’un dinci kanadı tarafından gerçekleştirilmiştir” türünden kendinden beklenen garip bir açıklama yaptı. Bu analiz bir kesimin çıkarları uğruna nasıl bir kör inanca sahip olduğunu gösterir. Önyargılı, dogmalara dayalı bu yaklaşım Türkiye’de hukuk ile hukuksuzluğun, suçlu ile masumun, mazlum ile zalimin yer değiştirmesine neden olmuştur.
Kahrı kanser eden dava!
Herkes şunu iyi bilmelidir ki, darbe, çete ya da suç örgütleriyle mücadele adına kimse hukuktan ve insanların haklarından taviz veremez. Bir yıldır ne ile suçlandığını dahi bilmeden içeride tutulan bir insanın kahrından kanser olmasına kimse neden olmamalıydı. Onlarca düşünür, yazar ve devlet adamının hangi amaçla olursa olsun itibarını zedeleme, haysiyetini çiğneme hakkını kimse kendisinde görmemeliydi. Bu, yaşın yanında kurunun yanması değil zorla suç ve suçlularla onurlu insanların ilişkilendirilmesi olayıdır.
Bunca yaşanan hukuksuzluktan hukuk çıkacağını kimse beklememelidir. İki bin beş yüz sayfalık bir iddianame (milyon sayfalara varan konuşma kayıtları) hangi gerekçe üzerine bina edilirse edilsin bundan sonra kamu vicdanını ikna etmeye yeterli olmayacaktır. Çünkü bu dava süresince o kadar çok tilki, deve ilan edildi ki bu kaos ortamından gerçeği, hakkı ve hakikati çıkarmak mümkün değildir. Bu dava, kahrı kanser eden dava olarak onurlu insanların belleğindeki yeri alacaktır.
Tilki’nin deve ilan edilme korkusuyla niçin kaçtığını böylece birileri çok daha iyi anlamış olacaktır!