Kafayı biraz da buna yorsalar!
“Uyan Türkiye” nin yazarı İsmail şefik Aydın’ın son kitabı, “Biz Bu ülkeyi Sokakta Bulmadık” da titiz bir çalışma, berrak bir düşünce, birikimli bir akıl ve sağlıklı bir muhakeme yeteneğinin ürünü olan müstakil yazılardan oluşuyor.
Ben bugün sizlere Sayın Aydın’ın Kurban Bayramı vesilesiyle kaleme aldığı son yazısından kısa bir bölüm aktaracağım.
Sayın Aydın, “Kurban kesilmesinin yanlış bir şey olduğunu söylemeye getiren televizyon kanalları, bu ibâdetin daha insanî bir şekilde yerine getirilmesi konusunda öneriler sıralasalar neyse!” dedikten sonra, sergilenen cehaleti can alıcı yerinden yakalamış bir münevver olarak bakınız meseleyi nasıl ortaya koyuyor..
....Kurban Bayramı haberleri verilirken Alış Veriş Merkezlerinin kapalı olması eleştiriliyor! Acaba bu haberleri yapanların Hıristiyan dünyasından haberleri yok mudur? Noel’de Hıristiyan dünyasında alışveriş merkezleri kapanmıyor mu?
Hayvanlara eziyet meselesine gelince;
Osmanlı arşivlerinde bulunan 1587 tarihli bir vesikada, hayvan haklarının düzenlendiğini belirtelim! Yük hayvanlarına ne kadar yük vurulacağını ve günde ne kadar çalıştırılacağını bile devlet belirlemiş! Raphaela Lewis Türklerin kedileri çok sevdiği, cami avluları ve sokakların kedilerle dolu olduğu ve bazı vakıfların beslenmelerini temin ettiği, pis hayvanlar olarak kabul edilen köpeklere bile müşfik davrandıkları üzerinde duruyor. Kuşların yuva yapmaları için, saray gibi kuş evleri yapan, göçmen kuşların tedavileri için vakıflar kuran; Batıda akıl hastaları ve cüzamlılar kaderlerine terk edilirken, bu hastalıkların tedavisi için şifahaneler kuran yüksek bir medeniyete sahip olduğumuzun bilinmesi gerekir. Düşününüz ki, Fatih Sultan Mehmet’in muhtaç olanlara yardımların gizlice yapılmasını buyurduğu vakıfnamesinde “Her kapı vurula, ‘aç var mı?’sorula, aç varsa doyurula” talimatı verilmektedir.
Batılıların, ‘geri ve barbar bir millet olduğumuz’ telkinlerine kapılarak, ‘çağdaşlaşmak’adına bütün millî ve mânevî değerlerimizi birer birer terk ederek, Batıyı taklit ile yuvarlandığımız zillet çukurundan ancak tarihimizi çok iyi öğrenerek kurtulabiliriz.
Batı’nın Haçlı Ruhunu terk etmediği de
bilinmelidir.
Katalok Kilisesi’nin II. Vatikan Konsülü vasıtasıyla açıkladığı yeni misyon anlayışının bir diğeri de inkültürasyon, yani, İncil’in mesajını Hıristiyan olmayan ülkelerin kültürlerine sokmak olduğunu belirtmeliyiz.(...)Bu bakımdan, ülkemizdeki misyonerlik faaliyetleri duyarlı vatandaşlarımız tarafından eleştirildiğinde, yetkili ağızların, ‘Bizim de Avrupa’da camiler inşa ettiğimizden söz etmeleri’ insanı gerçekten korkutuyor. Allah aşkına, Avrupa’daki işçilerimizin ibâdetlerini yerine getirmek için yaptıkları camilerle, bu ülkede yapılan misyonerlik faaliyetlerini bağdaştırmak nasıl bir iz’andır?
Bu konuda Diyanet Dergisinden bir alıntı yapmak istiyoruz:
“Cumhuriyetin kurulduğu sırada misyoner kurumları çerçevesinde Anadolu’da aktif olan çeşitli eğitim kurumları bulunmaktaydı. Ancak ilerleyen dönemde bunların birçoğu ya kendiliğinden ya da devletin müdahalesiyle kapanmak zorunda kaldı. Örneğin Bursa’da faal olan Amerikan Kız koleji, burada eğitim gören kızlardan üçünün Hıristiyan olduğu haberlerinin yayılması üzerine bizzat Atatürk tarafından kapatıldı. Ancak çok partili sisteme geçilmesine ve Türkiye’nin izlediği politikanın dışa açılmaya başlamasına paralel olarak misyonerlik faaliyetlerinin de yeniden canlanmaya başladığı dikkat çeker. (Diyanet dergisi, Cilt: 38, Sayı: 2, s.18).
Kurban Bayramında(n)...rahatsız olanlar, eğer bir nebze bu toprağın insanlarına kendilerini bağlı hissediyorlarsa, biraz da, bu milletin manevî değerleri çözüldüğünde yaşayacağımız felâketler konusuna kafa yormalıdırlar.
İsmail Ağabey haksız mı?