Kafasının tası attı!
Genelkurmay’a davet edilmeyen Vakit gazetesi, Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı ayrımcılıkla suçladı.
Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın tercihiyle devletin uçağına doluşup mutluluk pozları verirken ayrımcılık yapıldığı aklına gelmeyen Vakit gazetesi pek öfkelenmiş ve “Bu kafayla yürümez” diye başlık atmış. Vakit’i bu kadar öfkelendirip kafasının tasını attıran, Genelkurmay Başkanlığı’nda akredite 13 gazetenin Ankara Temsilcilerine verilen brifinge davet edilmemiş olmaları. Genelkurmay başkanı Orgeneral yaşar Büyükanıt’ı ayrımcılık yapmakla suçlayan Vakit, bu konudaki tepkisini şöyle dile getirdi:
Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bir dönemde, Genelkurmay Başkanı Org. yaşar Büyükanıt, dün bir ayrımcılığa daha imza attı... Büyükanıt, haberleri yalanlanan ve hatta “lanetlenen” gazetecilerle bir toplantı yaparken, toplam tirajlarının üçte birine sahip Vakit, Zaman, Star, Yenişafak, Bugün, Milli Gazete ve yeni Asya gazetelerinin temsilcilerini toplantıya davet etmedi.
Çifte standart!
Birinci sayfasında Genelkurmay’ın “ayrımcılık” yaptığından şikayetlenen Vakit, “Arşiv” sayfasında ise Gül ve Erdoğan’ın gazetecilere yaptığı ayrımcılığa dikkat çeken Yeniçağ yazarı Sabahattin Önkibar’ı hedef alıp kendi kalesine gol attı.
Önkibar, Vakitçilerin hoşuna gitmeyen sözkonusu yazısında şunları demişti:
Biz Abdullah Gül 73 milyonun, yani hepimizin Cumhurbaşkanı olsun dedikçe, Abdullah Bey tutum ve tavırları ile, hayır ben 73 milyonun değil, AKP’lilerin Cumhurbaşkanı olacağım demekte ısrar ediyor. Neye binaen mi söylüyorum bunu? Yaptığı ayırımcılığa.. Malum Cumhurbaşkanı büyük bir uçak dolusu bir grupla Azerbaycan’a gitti. Davetli listesine baktım, MÜSİAD’çılar çoğunlukta.. Basında da kendi eski fikir yoldaşları var. Mesela Vakit Gazetesi davetli ama örneğin, Yeniçağ değil. Çünkü Yeniçağ, Vakit gibi onu yağlamıyor, yeri geldiğinde eleştiriyor.. Abdullah Bey farkında değil galiba, o artık RP, FP ya da AKP mebusu değil, Cumhurbaşkanı... Onun tasnif yapmaya hakkı yok.. Ayrıca bu Abdullah Gül değil miydi, TSK’nın yaptığı akreditasyona şiddetle itiraz eden ve TSK’yı eleştiren? Nerede mi yapmıştı bunu? Benim TGRT’de hazırladığım Alternatif Programında... Hey gidi günler hey..
Bugün ayrımcılıktan şikayet edenlerin, dün Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün uçağına doluşurlarken ayrımcılıktan hiç şikayetleri yoktu.
+++++
Adı Ahmet Altan’da saklı patron!
“Özgür ve demokrat bir ülke için herşeyi göze aldık” diyen Ahmet Altan, çıkaracağı gazetenin finansörünü açıklamayı göze alamadı.
“2.Cumhuriyet” safsatasının sözcülüğünü yapacak “Taraf” adlı gazeteyi çıkarmak için gün sayan Ahmet Altan, hâlâ patronunu gizliyor. Sabah’tan Şirin Sever soruyor: Türkiye’de kitap basmak, satmak bir gazete kuracak kadar kârlı bir iş mi peki? Perde arkasında başkaları var mı? Ahmet Altan güya cevap veriyor: Kaç para koyuyorlar bilmem. Nasıl onların bana bazı sorular sormaları yasaksa ben de onlara bazı soruları sormam. Patronunun adını gizleyen Ahmet Altan sonra da çıkıp Zaman’a, “Babıali artık hiçbir haberi gizleyemeyecek” diye pişkince açıklamalar yapabiliyor.
+++++
Çatlak ses
Tek vatan değil... Çok vatan... Tek dil değil... Çok dil.. Tek bayrak değil.. Çok bayrak... Anlayın artık. Daha nasıl söylesin. Selma Irmak Hanım; “bölünme, ayrı sınır, ayrı devlet” istiyor ve bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne seçilerek gelmiş, PKK’yı silahlı gücü olarak gören, Meclis’te bölünme siyasetini yükseltmeye çalışırken, dağda da PKK’yı askeri silahlı güç olarak benimseyen DTP’nin Genel Başkan Yardımcısı olarak söylüyor.
Ülkede demokrasi var.
Bu hanım söyleyebilir. Bölünme isteyebilir.
Cumhuriyetin; “Kürt olmak serbesttir fakat Kürtçülük yapmak birliğimizi bozacağı için yasaktır” formülü üzerine bina ettiği “bölünmez bütünlük” bu hanımı ve taraftarlarını tatmin etmemiş, kesmemiş, doyurmamış olabilir. DTP Genel Başkan Yardımcısı Selma Hanım ve kocası dağda eli silahlı PKK militanı olarak Türk askeri şehit eden DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan Hanım, “PKK’yı silahlı güçleri olarak ilan edip, bu örgüte toz kondurmuyor” ve bölünmeden yana olmayan Türk üst kimliğini benimsemiş milyonlarca Kürt kökenli Türk vatandaşına da korku salıyorlar.
Şimdi soru şu:
“Benim partimde 75 Kürt milletvekili var” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan, bu hanımı nasıl susturacak, bu hanımın söylediklerinin AKP’deki 75 Kürt milletvekilinin kafalarını bozmasına nasıl engel olacak?
* Necati Doğru / Vatan
+++++
Atatürk’ün doğum günü
Sakın ola, hiç kimse çıkıp, “O ta-rihlerde doğum günleri kaydedilmi-yordu” da demesin...
Atatürk’ten 3 yaş küçük İsmet İnönü’nün 24 Eylül’de; 2 yaş küçük Celal Bayar’ın 16 Mayıs’ta doğduğunu nasıl biliyoruz?
Hatta... Atatürk’ten 156 yaş büyük Birinci Abdülhamid’in 20 Mart’ta; 391 yaş büyük Ebussuud Efendi’nin 3 Ocak’ta; 614 yaş büyük Japon İmparatoru Go-Uda’nın 17 Aralık’ta; 1981 yaş büyük Julius Caesar’ın 12 Temmuz’da doğduğunu bilmiyor muyuz?
Bunlar devlet adamı olduğu için devlet kayıtlarına girmiş ise... Atatürk ne?
Devlet adamı olmayanlara da bakalım... Atatürk’ten 8 yaş büyük Mehmet Akif Ersoy’un doğum günü 20 Aralık; 14 yaş büyük Tevfik Fikret’in 24 Aralık; 5 yaş büyük Mata Hari’nin 7 Ağustos; 195 yaş büyük termometre mucidi Gabriel Fahrenheit’ın 24 Mayıs değil mi?
19 Mayıs, sembolik...
Gerçek ne? Gerçek şu...
Mitolojiden Hollywood’a, milattan önceden günümüze, aklımıza gelen gelmeyen herkesin doğum gününü biliyoruz.
Atatürk hariç!
Çünkü, bu gerçeğin ortaya çıkarılması, izinin sürülmesi, “izindeyiz” diyenlerin göreviydi...
Kimse yapmadı.
Ebussuud Efendi’yi merak edenler, zahmet edip Mustafa Kemal’i araştırmadı. Ki, o Mustafa Kemal, vasiyetnamesinde, kız kardeşi ve manevi kızlarının yanında, sadece, Türk Tarih Kurumu’na sahip çıkılmasını istemişti.
Sadece... Başka bir şey istemedi.
Sanırım, dünyada, cumhuriyetinin kurucusunun doğum gününü bilmeyen tek cumhuriyet biziz.
Bu ayıp hepimize yeter.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Cumhuriyetin 15. yılanda
Atatürk’ün orduya son mesajı
KAHRAMAN TÜRK ORDUSU! MEMLEKETİNİ EN BUHRANLI VE MÜŞKÜL ANLARDA ZULÜMDEN, FELAKET VE MUSİBETLERDEN, NASIL KORUMUŞ VE KURTARMIŞSAN; CUMHURİYETİN BUGÜNKÜ FEYİZLİ DEVRİNDE DE ASKERLİK TEKNİĞİNİN BÜTÜN MODERN SİLAH VE
VASITALARI İLE MÜCEHHEZ OLDUĞUN HALDE VAZİFENİ AYNI BAĞLILIKLA YAPACAĞINA HİÇ ŞÜPHEM YOKTUR.
M. Kemal ATATÜRK