Kadir Gecesi ve Doğramacı'nın Cami, Sinagog ve Kilisesi

Hacettepe ve Bilkent Üniversiteleri ile YÖK’ün kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın babası Doğramacı Ali Sami Paşa oğluna, “Benim adıma çok dinli bir cami yap!” diye vasiyet edesi, İhsan Doğramacı da bu vasiyet üzerine Ankara’da bir “çok dinli cami” inşa edesi...
Evet, bu cami, kilise ve havra...
Bu Ramazan’da üstelik de Kadir Gecesi açılacakmış...
Ey Rabbim bu ne iştir!
Önce 2004 yılında Antalya’nın Serik ilçesine bağlı Belek beldesinde cami, kilise ve sinagogtan oluşan bir “dinler bahçesi” inşa edildi. Yanlış hatırlamıyorsam temelini Başbakan Erdoğan atmıştı. Ardından Şanlıurfa’da Makam’ı İbrahim’in yanı başında halkın tepkisi üzerine adı “Halepli Bahçeye” çevrilen bir “Dinler Bahçesi” nin açılışı 2005 yılında yine Başbakan Erdoğan tarafından gerçekleştirildi. Bu projenin ilk şekline İsrail’in sinagog inşası şartıyla 20 milyon dolar bağışladığı o günlerde çok tartışılmıştı. Antalya ve Şanlıurfa’dan sonra demek ki sıra Ankara’ya gelmiş bulunuyor. Kadir Gecesi ile birlikte Türkiye’nin başkenti Ankara’da da artık bir cami, kilise ve sinagog üçlüsü hizmete girmiş bulunacak. Birkaç yıl daha bekleyelim, göreceksiniz benzer bir proje de Diyarbakır çevrelerinde oldu-bittiye getirilecektir.
Oysa...
Avrupa’da, yani Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de bütün camiler gözlem altında.
Meselâ Yunanistan’da camilerin tamirine bile müsaade edilmiyor, cami cemaatine ise yapılmadık baskı bırakılmıyor.
Türkiye’nin en güneyinde, en batısında ve göbeği Ankara’da cami çatısı altında kilise ve sinagogu bir araya getirmenin anlamı ne öyleyse!
Ve bu üç noktada kiliseye ihtiyaç duyacak kadar Hıristiyan, sinagog talep edecek kadar Yahudi mi var? Varsa bile neden ayrı kilise, ayrı sinagog değil de ille de cami, ille de cami... Toprakları satıyoruz, en mahrem milli müesseseleri Haçlılara, banka sahibi olan kiliselere devrediyoruz, ardından da camileri sinagog ve kiliselerle hangi akla uyarak sulandırıyoruz? Sahi bundan Türk milletinin yahut Müslüman Türk halkının çıkarı ne? Bunlardan hiçbiri senin Peygamberini peygamber olarak tanımıyor, Kur’anı’nı Allah’ın kitabı olarak kabul etmiyor, sen tutuyor onlara cami çatısı altında kilise yapıyor, sinagog açıyorsun.
Sakın ola ki bana “Hoşgörü” falan deme, gerçekten niyetin “Hoşgörü” olsa sinagog ve kilise ve misyonerlere apartman katları ve cami çatısı altında gösterdiğin hoşgörünün yüzde birini Türk Ortodoks Kilisesi’ne gösterirdin! Oysa sen onu hem yok sayıyor, hem yok etmek için elinden geleni yapıyorsun. Demek ki bu yapılanların hoşgörü ile uzaktan yakından ilgisi yok. AB ve ABD’de Müslüman ve camilere kin ve nefretle yaklaşıldığı için bu yapılanların mütekabiliyet esası ile de ilgisi yok. Ayrıca Antalya, Şanlıurfa ve Ankara’da benzer projeler peş peşe patladığı için bu işler öyle sadece baba vasiyeti işler değil, organize işler..
Özetlersek...
Biz Hıristiyan için kilise, Yahudi için sinagog yapılmasın demiyoruz amma cami çatısı altında yapılmasının sırrını merak ediyoruz..
Hangi Avrupa ülkesinde ve ABD’nin hangi eyaletinde kilise çatısı altında bir cami var. İsrail Şanlıurfa’da dinler bahçesi için 20 milyon dolar ayırıyor peki aynı İsrail bir sinagogta Müslümanlar namaz kılsın diye bir mescit açar mı?
Öyleyse Türkiye’de olanların adı ne?
Bu noktada Rahmetli Muzaffer Özak Hocayı hatırladık. ABD’de bir kiliseye gider, namaz kılmak için izin ister, izin verilir, namazını kılar, papaza teşekkür eder. Papaz, “Bak Hoca” der, “Ben sana kilisemde namaz kılman için izin verdim, sen de bana camiye çevirdiğin Ayasofya’da ibadet etme izni ver!”
Hoca gülümser..
“- Bir şartla... Bak ben senin peygamberine ’Peygamberim’diyorum, sen de benim Peygamberime Peygamber de, bırak Ayasofya’yı bütün camilerimde ibadet et..”
Muzaffer Hoca şu olup bitenleri görse Hıristiyanların Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğini kabul ettiğini zanneder. Oysa Papa Peygamberimize yalancı dedi ve bunlar Hz. Muhammed’e karikatürlerle etmedik hakaret bırakmadılar..
Rabbim akıbetimizi hayreylesin..

Yazarın Diğer Yazıları